Gerçeğe yeni ses
Numedya24

Gökçe Bilgin ile söyleşi |

Kadın Karakterlerin Gücü

Gökçe Bilgin ile söyleşi |

“Çocukluğum kırsalın sessizliği ile kentin uğultusu arasında salınan bir geçiş aslında. Adıyaman kırsalında geçirdiğim zaman, doğanın ritmi ve insanın iç sesiyle kurduğum ilişki açısından yazarlığım için içe bakışı güçlendirdi diyebilirim. O pastoral yalnızlık, bilinç akışının zeminini hazırlayan ilk sesti belki de.”

ŞİYAR DİCLE

Genç yaşına rağmen edebiyat dünyasında cesur kalemi ve güçlü anlatımıyla dikkat çeken Gökçe Bilgin, edebiyatı bir özgürlük alanı olarak görüyor.

Kırsalda geçen çocukluğunun sessizliği ve kent yaşamının kaosu, onun metinlerinde bir araya geliyor ve okurlarını düşünmeye, sorgulamaya ve direnmeye davet ediyor.

Toplumsal normlara ve kalıplaşmış yargılara karşı duran karakterleri, sistemin görünmez kılmaya çalıştığı hayatların sesi oluyor. Gökçe Bilgin için yazmak, sadece bir edebi eylem değil, aynı zamanda bir direniş biçimi.

Onun karakterleri çoğu zaman yalnız, ama bu yalnızlık zayıflığın değil, gerçeği görebilme cesaretinin bir yansıması.

Gökçe Bilgin’in eserlerinde, kadın karakterlerin güçlü ve bağımsız duruşu dikkat çekiyor. Kadınları sadece edebi figürler olarak değil, politik özneler olarak da ele alıyor ve kalemiyle kadınların sesini duyuruyor.

Edebiyatında yalnızlık ve direniş gibi güçlü temalar işleyen Bilgin, okumanın ve düşünmenin yazarlık serüvenindeki yerini de büyük bir titizlikle vurguluyor.

Bu söyleşimizde, Gökçe Bilgin ile yazarlık serüvenini, eserlerine ilham veren deneyimlerini ve kalemine yön veren düşünsel arka planı konuştuk.

 

*Tarım işçisi bir ailenin çocuğu olarak kırsalda geçen çocukluğunuzun yazarlık serüveninize etkileri neler oldu? Bu deneyimlerin yazma biçiminizi ve temalarınızı nasıl şekillendirdiğini paylaşır mısınız?

×Kırsalda büyümek, sınıf ayrımını çıplak biçimde görmemi sağladı. Yoksulluğu romantize etmek kolaydır ama toprakla yaşayanların hayatı zordur, sessiz ve görünmezdir. Yazarlık serüvenim bir yönü ile görünmeyeni anlatma çabasıdır. Gerçeği görüp sustuğunuzda, sistem kazanır. Aynı zamanda kırsalın bana şu katkısı da oldu. Çocukluğum kırsalın sessizliği ile kentin uğultusu arasında salınan bir geçiş aslında. Adıyaman kırsalında geçirdiğim zaman, doğanın ritmi ve insanın iç sesiyle kurduğum ilişki açısından yazarlığım için içe bakışı güçlendirdi diyebilirim. O pastoral yalnızlık, bilinç akışının zeminini hazırlayan ilk sesti belki de.

Çocukluğumun ikinci yarısı İstanbul’da geçti. Bu da beni kentin uğultusuna dahil etti. Kentin mimarisi, kentin sokakları, teknik yöndeki olanakları serbestlik arzulayan karakterlerimi coşkulu gösteriyor.

*Yazma sürecinizde okumanın bir ödev gibi olduğunu söylemiştiniz. Bu disiplinin yazarlığınızı nasıl etkilediğini anlatır mısınız? Okuma ve yazma arasındaki bu güçlü bağ sizin için ne ifade ediyor?

Yazmak düşünmekle ilgilidir, düşünmekse bilgiyle çoğalır ve farklılaşır. Bilgisizce yazılan her şey, gürültü üretmek gibidir.

Okumak, bir yazarın en temel görevidir çünkü ideolojik çarpıtmaların panzehiri düşünsel disiplindir.

Özellikle politik yazı yazan birinin okuma alışkanlığı yoksa, o yalnızca sistemin yeniden üreticisi konumundadır.

*Edebiyatınızda sıklıkla toplumsal normlara ve kalıplara karşı duran karakterler var. Bu duruşunuzun ardındaki temel düşünceler neler? Toplumsal normlara karşı yazmanın sizin için anlamı nedir?

×Çünkü toplumsal normlar adaletsizliği meşrulaştırmak için ortaya atılmış sözcükler ve eylemler yığınıdır. Normal” denilen şey, egemenin dilidir. Karakterlerim o dili reddeder. Sistemin sizi görünmez kıldığı yerden yazıyorsanız haliyle karşı duruş sergiliyor karakterleriniz. Başka bir seçeneğim olmadığı için bunu daha fazla süslemeyeceğim.

*Kadın karakterleriniz güçlü ve bağımsız bir duruş sergiliyor. Kadınların edebiyattaki temsili üzerine düşünceleriniz neler? Bu güçlü karakterleri oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz?

 

“Biz sistemin baskısından yoğun olarak etkilenen taraftayız. Bizi yalnızca edebi figürler olarak değil, politik özneler olarak da görmek gerekir. Edebiyat, gerçekleri söylemekle yükümlüdür ve bizim hayatımız da bu gerçeklerin önemli bir parçası sonuçta. Kadınların cinsiyetlerinden dolayı yapamayacağı şeyler olduğunu yazacak değilim.”

*Yalnızlık temasını sıklıkla işliyorsunuz. Bu temayı işlerken kişisel deneyimlerinizden mi ilham alıyorsunuz, yoksa daha evrensel bir sorgulama mı bu? Yalnızlık sizin için ne ifade ediyor?

×Yalnızlık, iki türlü ele alınabilir. Bir tür yalnızlık var ki o, sistemin bireyi bastırma biçimlerinden biridir. Gerçeği gören kişi, çoğu zaman toplumdan dışlanır. Bu yalnızlık bir zayıflık değil, bir direniş göstergesidir. Baş karakterlerim Zümrüt ve Nevin yalnızdı. Çünkü onlar düşünüyordu. Düşünen insanın yalnızlığını vurgulamak açısından, toplumun düşünceye karşı tahammülsüzlüğünü ortaya koymak içindi o yalnızlık. Bir diğer yalnızlık biçimi de var. O da varoluş sorgulaması yapan bireyin içine düştüğü derin kuyudaki çırpınışlardır. O yalnızlığı da vurgulamaya çalışırım. Sorgulayan insanı politize, politize insanı da olağanlaştırmak için yer yer aşka, bazen ayrılığa ve bazen de intihara yer verdim şimdiye kadar. Bundan sonrası için yapay zekaya daha çok yer vereceğim. Robotlar üstüne, insansı robotların dünyası üstüne araştırmalar yapıyorum.

*Günümüz edebiyatında kadın yazarların karşılaştığı zorluklar hakkında ne düşünüyorsunuz? Kendi deneyimlerinizden yola çıkarak bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

×Kadının sesi bastırıldığında yahut ezberletilmiş şeyler söyletildiğinde yaratıcı bir eser ortaya koymak imkansızlaşıyor. Yazarlık bir özgürlük alanıdır. Cinsiyetimin vurgulanmasını hiçbir zaman normal bulmadım. Kadın cinsiyetine yüklenen uydurma şeyleri hayatımda istemiyorum.

Benzer Haberler