×Benzer siyasi deneyimlerden geçen halkların bu süreci nasıl yaşadığını yeniden okumak yararlıdır diyerek, bir röportaj serisine başlıyoruz. Bu kapsamda ilk olarak İspanya-Bask deneyimiyle başlıyoruz. Röportajda Txetx Etcheverri, ETA’yı 2011’deki silahsızlanma sürecine getiren koşulları ve sivil toplum hareketlerinin bu konudaki rolünün ne denli önemli olduğunu anlatıyor.
Mehmet Ali DOĞAN
NEDEN?
Henüz söz aşamasında olan, taahhütlerin karşılıklı gerçekleştirilebilme olasılıkları üzerine düşünülen bir siyasi süreç yaşanıyor Türkiye’de. Müzakerelerin devlet tarafındaki samimiyeti henüz net değil. Devleti bu sürece getiren dinamik elbette PKK’nin 40 yılı aşkın ısrarlı mücadelesi ve Kürt toplumunun sosyal ve kültürel olarak da politize olması, politik bilince kavuşmuş olmasıydı.
Benzer siyasi deneyimlerden geçen halkların bu süreci nasıl yaşadığını yeniden okumak yararlıdır diyerek, bir röportaj serisine başlıyoruz.
Bu röportajdaki amacımız, Türkiye hükümeti ile PKK arasında defalarca yaşanan barış süreçlerini, tamamen aynı olmasa da birçok ortak yön taşıyan diğer örneklerle karşılaştırmak. Bu kapsamda ilk olarak İspanya-Bask deneyimiyle başlıyoruz.
Franco diktatörlüğü döneminde ve sonrasında Baskların yürüttüğü gerilla mücadelesi, İspanya’yı zayıflattığı gibi toplumların gözünde de büyük bir sempati uyandırdı. Bu sempati yalnızca Basklarla sınırlı kalmadı; Katalanlar, Galiçyalılar ve İspanyollar arasında da etkisini gösterdi. Franco’nun ölümünden sonra onun sağ kolu ve muhtemel halefi Amiral Carrero Blanco, 1973 yılında başbakanlığa atandı, ancak aynı yıl ETA tarafından Madrid’de düzenlenen bir suikastla öldürüldü. Bu olay, diktatörlük sonrası geçiş sürecinde belirleyici bir kırılma noktası oldu. Carrero Blanco yaşasaydı, Franco’nun otoriter rejimini sürdüreceği düşünülüyordu.
ETA’nın 2011’de aldığı nihai ateşkes kararı, İspanya ve Fransa’nın çeşitli engelleme girişimlerine rağmen, özellikle sivil toplum örgütlerinin yoğun çabalarıyla sürdürüldü. ETA, bu sivil baskının etkisiyle kendisini feshetti. Oysa günümüzde Türkiye’de birçok çevre, PKK’nin kendini feshetmesine sıcak bakmıyor.
Barışın başarısındaki en büyük etken, mücadelenin silahlı değil, sivil yöntemlerle daha etkili olabileceğine inanan ETA’nın tavrıdır. ETA, tüm provokasyonlara rağmen barışa bağlı kalmış ve bu süreci başarıyla sonlandırmıştır. Uluslararası bağımsız bir komisyonun ve sivil toplum aktivistlerinden oluşan silahsızlanma hareketinin ısrarlı çabalarıyla elbette…
Örgütün silahsızlanma sürecinde aktif rolü olan isimlerden biridir Txetx Etcheverri. Röportajda özellikle ETA’yı 2011’deki silahsızlanma sürecine getiren koşulları ve sivil toplum hareketlerinin bu konudaki rolünün ne denli önemli olduğunu anlatıyor.
*Bu özgürlük mücadelesine katılma kararınız nasıl şekillendi? Sizin için özel bir motivasyon var mıydı?

Özel bir sebep söylemek zor, çünkü ben çok genç yaşta, 13 ya da 14 yaşlarındayken doğal bir şekilde bu hareketin içine girdim. Ailem Basklıydı, fakat özgür bir Bask ülkesi talep etmiyorlardı. Tam tersine, Fransız tarafındaki kırsal Bask bölgesindeki tüm Basklılar gibi aşırı sağcı ve “büyük vatanımız Fransa” fikrine oldukça bağlıydılar.
1974’te 10 yaşımdaydım, o yıllar Abertzale (Yurtsever Sol Bask Hareketi) için en dinamik dönemlerdi. Beşinci sınıfta okuyordum ve Abertzale sempatizanı bir çocukla, onun iki ağabeyiyle birlikte hareket ediyordum. Çünkü bizim jenerasyonumuz, Bask dilinin kaybolduğunu görüyordu.
(Bask dili (Euskara), Franco döneminde ciddi bir baskıya uğramıştı. Franco’nun otoriter yönetimi altında, Bask dili ve kültürü bastırıldı ve baskın dil olan İspanyolca’nın kullanımına teşvik edildi. Bu dil kaybı, genç jenerasyonlar için bir kimlik sorunu haline gelmişti.)
Halkımız, sadece turist ağırlayan bir halk haline gelmişti ve bu durum çok sorunluydu.
Bask Ülkesi’nin elimizden kaydığını sezgisel olarak hissetmiştik. Bölgedeki bu turistik dönüşümün ardından, genç mevsimlik işçilerin aşırı sömürülmesi, bu işçilerin otelcilik ve yiyecek-içecek sektöründe örgütlenmesi, benim ilk militan deneyimim oldu.
İspanya devleti ve güneydeki Fransız devleti, 300.000 nüfuslu küçük bir bölgeyi yönetiyordu ve bu bölge, 200 yıldır İspanya devletiyle askeri çatışma içindeydi. Franco darbesi sonrası ise iç savaş başladı. 1936-39 yıllarındaki İspanya İç Savaşı sırasında, Bask Bölgesi, İspanya Cumhuriyeti ve ilerici kampın yanında faşistlere karşı savaştı. Ancak sonunda kazanan faşistler oldu.
Basklılar, ülkenin geri kalanıyla ilişkili olmasalar da binlerce silahlı militan ve on binlerce sürgün Fransa’ya sığındı. 1939’dan itibaren İspanya’da diktatörlük başladı ve bu tarih, unutmamamız gereken bir gerçektir. Çünkü çoğu zaman olaylara anakronik bir bakış açısıyla yaklaşıyoruz. Diktatörlüklerde silahlı mücadele, doğal bir tepki olarak ortaya çıkar savunma. Bask Ülkesi’nin, iradesini silah yoluyla dile getirmekten başka bir yol kalmamıştı.
Bu dönemde silaha sarılanlar, bunu düşünerek hareket ediyorlardı ve silahlı mücadelenin halk arasında büyük bir itibarı vardı.
Somutlaştırmak gerekirse, Franco’nun yerine belirlenen Amiral Luis Carrero Blanco’nun ETA tarafından araç güzergahına yerleştirilen bombayla öldürülmesi, sadece Bask bölgesinde değil, tüm İspanya ve dünyada büyük bir sempati uyandırdı. Bu saldırı, ETA’ya küresel çapta büyük prestij kazandırdı.
*Franco öldüğünde, büyük harflerle “demokratik geçiş” denilen şey yaşanıyordu; sözde demokratik bir rejim kurulmuştu, fakat bu rejim tamamen Francoizm tarafından şekillendirilmişti. Peki, bu kuralları kim koyuyordu? Örneğin, cumhuriyet değil monarşi dayatılıyordu, bayrak dayatılıyordu, merkezi devlet anlayışı dayatılıyordu?
1975’ten önce ve Franco’nun ölümünden 1978’e kadar geçen süreç, devrim öncesi bir döneme benziyordu. İspanya için kontrol edilemez bir durum söz konusuydu. Silahlı mücadele zirveye çıkmıştı, generaller ve üst düzey yetkililer hedef alınıyor, öldürülüyordu.
Sokaklar ve fabrikalar hareketliydi; genel grevler, barikatlar her yerdeydi. Bu bir ayaklanma ajitasyonu gibiydi. Bir gerçek daha var: İspanya Anayasası’na ilişkin yapılacak referandum, halkın çoğunluğunun onayını almak için zorlama bir süreçti. Halk bu anayasaya memnun olmasa bile, çoğunlukla onay verdi. Ancak Bask Bölgesi’nde “evet” oyu azınlıktaydı, çünkü Bask halkı çoğunlukla “hayır” veya “çekimser” oy kullanmıştı. İspanyol Anayasası, Bask Bölgesi’nde hiçbir zaman çoğunlukla kabul edilmedi.
İspanya’da her bölgeye farklı derecelerde özerklik verilmişti, fakat Bask Bölgesi’nin özerklik statüsü çok daha farklıydı. Bask Ülkesi’nin bağımsızlığını kazanma korkusu içindeydi İspanya devleti: Basklıların kendi radyosu, televizyonu, polis teşkilatı olacak korkusu vardı. Sonrasında ise İspanya devleti, genel giderler için ödenek ödemesi anlamına gelen bir “kupon pazarlığı” yaptı.
Gerçekte, devlet bu hesabı çoktan hazırlamıştı.
*Ekonomik döngüsü nasıl işliyordu bölgenin? Güçlü kaynaklara sahip miydi bölge? Kendine yeterlilik mümkün müydü?
Bask Bölgesi, özellikle sanayi ve madenler açısından önemli bir bölgeydi. Bu ekonomiyi çeşitlendirecek alternatif kollar yoktu. 1980’lerdeki ekonomik kriz ve bu krizle birlikte sanayinin gerilemesi, bölgedeki işsizlik ve ekonomik zorlukları artırmıştı. Bu dönemde, Bilbao gibi şehirlerde büyük projeler (örneğin Guggenheim Müzesi) ile ekonomik kalkınma sağlanmaya çalışıldı. Ancak, bu tür projelerin Bask halkı açısından bir tür “görünüşte değişim”di. Madenlerden müzelere geçişin bir ekonomik model değişikliği olarak görülmesi, Bask halkının yaşadığı ekonomik zorlukları dindirmediği gibi daha da tırmandırdı.
Ayrıca demokratik geçişin siyasi ayağı da sorunluydu: Bölgedeki devlet aygıtları hiçbir şekilde temizlenmemişti. Yıllarca işkence yapan ve öldüren polisler hâlâ görevdeydi, yargıçlar aynı kişilerdi. Bask Bölgesi’nde işkence vakaları ve katledilen yüzlerce Basklı siyasetçi vardı. Hesapları sorulmamış, etkin yargılama gerçekleşmemişti.
Silahlı mücadelenin sürdürülmesinin zorunlu olduğu düşüncesi güçlendi. Birçok kişi, demokratik geçiş sürecinin sonunda devletin temsiliyetinin sona ereceğini düşündü. Ancak bu geçişin sınırları vardı. ETA, sadece Franco diktatörlüğüne karşı değil, Bask halkının kendi kaderini tayin hakkını talep etmek için de kurulmuştu.
İspanya Anayasası, 1978’de kabul edildi. Ancak Bask Bölgesi’nde bu anayasa büyük oranda reddedildi. Bu anayasanın Bask halkının özlemlerini yansıtmadığını ve Bask halkının kendi kaderini tayin etme hakkına saygı göstermiyordu. Bu nedenle ETA’nın varlığı Bask Bölgesi’nin ötesine geçen halk desteğinden yararlanarak devam edecekti.
*Burada Fransa’nın rolü neydi? ETA militanlarına, sempatizanlarına önce sınırları açtı, dolaylı hoşgörü gösterdi ama neden?
Fransa uzun süre ETA’yı doğrudan hedef almadı. Bugün inanılmaz geliyor ama unutmayalım ki, Franco’nun iktidardan düşmesinden tam sekiz yıl sonra, 1983’te, Fransız İçişleri Bakanlığı ETA’nın mücadelesini siyasi ve meşru gördüğünü açıklamıştı…
Fransa, o dönem Bask milliyetçilerine karşı görece daha hoşgörülü davrandı; ETA üyeleri burada Fransa’da “siyasi mülteci” gibi yaşadı.
Ben 10 yaşındayken, Bayonne’a gitmiştim. Sokakta yüzlerce düşük gelirli mülteciyle omuz omuzayız ve kimin ETA’dan, kimin gerillalardan, kimin hangi örgütlerden olduğunu aslında hepimiz çok iyi biliyorduk.
Bir diğer önemli uygulama ise, 1970’li yıllarda İspanyol devletine bağlı Parra polis milislerinin — yani dönemin gizli ajanlarının — faaliyetleriydi. Bunların tamamı İspanyol kökenliydi. Maskeli İspanyol taburları, Apostolik (Antikomünist), gibi isimler taşıyan bu kontrgerilla grupları, Fransa topraklarında Basklı mültecilere ve Bask bağımsızlık hareketine yönelik suikastlar ve bombalı saldırılar düzenliyordu.
Başta “GAL – Antiterörist Özgürlük Grubu” olmak üzere, İspanyol hükümeti tarafından finanse edilen ve doğrudan devletin kurduğu bu milis örgütlerinin varlığı, sonraki yıllarda devlet arşivlerinde belgelenmiş şekilde ortaya çıktı.
Bu saldırıların tanığı oldum. Biarritz, Bayonne gibi şehirlerin merkezlerinde bombalanmış motosikletleri, parçalanmış araçları bizzat gördüm. Rocher ve Rochon adında tanıdığım iki genç, bir gün kaçırıldılar. Mahallem olan küçük Bayonne’da yaşayan bu insanlar daha sonra, öğrendiğimiz kadarıyla, San Sebastián’daki bodrumlara götürülmüş, burada işkenceyle katledilmişti.
Sonradan açığa çıkan toplu mezarlarda cesetlerine ulaşıldı. Hepsi başlarının arkasından tek kurşunla infaz edilmişti.
1989 CEZAYİR SÜRECİ (LAS CONVERSACIONES DE ARGEL)
(ETA, 1988’de ateşkes ilan etti. İspanyol hükümetiyle müzakere etmek istiyordu. Cezayir ise, o dönem bağımsızlıkçı hareketlere ve “anti-emperyalist” çizgiye yakın bir dış politikaya sahipti. Bu nedenle ETA, müzakereleri Cezayir’de yapmayı önerdi ve Cezayir de bu görüşmelere arabuluculuk etti. Müzakerelerde ETA temsilcileri ise İspanya Devleti hükümet yetkilileri yar aldı. Ama bu görüşmeler kısa zamanda sönümlendi, başarısızlıkla sonuçlandı.)
1998 yılında Saint-Étienne’deki Bask sivil toplumunun aktif katılımıyla medeni sivil bir dinamiğin doğmasına ve gelişmesine yol açacak 16 aylık tek taraflı bir ateşkes imzalandı.
O zamanlar buna İspanyol ve Fransız devletleriyle demokratik bir hesaplaşma deniyordu, çünkü 16 ay süren bu ateşkes sırasında, devletin etrafında dönen siyasi güçlerin ateşkesi sonlandırma faaliyetleri inanılmaz derecede artmıştı. Sol bağımsızlık projesine oy vermeye hazır çok sayıda insanın olduğu, ancak bunun silahlı mücadele tarafından engellendiği iddia ediliyordu mesela.
*Bağımsızlığa giden yolda yerel yönetimlerin fonksiyonu etkin miydi?
1999 yılına gelindiğinde bütün “Bask belediyeleri birliği” anlamına gelen UDALBITZA kuruldu. ETA ile doğrudan bağlantılı değildi, ancak Bask milliyetçiliğinin ve bağımsızlık hareketinin yerel yönetimler düzeyindeki kurumsal ifadesiydi.
Yani sadece Güney’i değil, Kuzey’i de temsil eden; sağdan, soldan, her kesimden insanları bir araya getiren bir kurumun oluşumundan bahsediyoruz.
Ve bu oldukça inanılmaz bir şeydi. O dönemde, ilk kimlik hareketlerinin de temelini oluşturan ulusal kimlik kartı meselesi de vardı. İşte bu ateşkes sırasında Fransız ve İspanyol devletleri, ateşkesi durdurmayı teşvik etmeye ve savaş ortamını sürdürmeye karar verdiler; hatta tutuklamaları, işkenceleri ve ölümleri daha da artırdılar. Tutsakları çok uzak yerlere taşımaya başladılar.
Tabi tüm bunlar, ateşkesi bozmak için yapıldı.
VE ATEŞKES BOZULUYOR
*‘Sağdan soldan’ dediniz, biraz açar mısınız? ETA sağcılar tarafından da mı destekleniyordu?
O dönemde Bask toplumunda gerçekten bir dinamik vardı. Sanırım bu dinamiğin eyaletlere sıçrama olasılığı büyük korku yarattı.
Çünkü aynı zamanda sağın alt tabakası da bağımsızlık yanlısı solun kendisini takip ettiğini ilk kez görmesiyle verdiği destek dinamiği daha da büyütmüş olmalıydı.
Yine de onların bu senaryonun devam etmesine yardımcı olmadıklarını düşünüyorum. Gerçek şu ki, burada tekrar silahlı mücadele dinamiğine dönüyoruz. Ama orada, İspanyol devletinin konsolide olduğu bir zamanda, Avrupa’da olduğu için Avrupa düzeyinde meşruiyet kazanıyor. Ve işte karşınızda hızla silahlandırılmış bir argüman var artık ve unutmamalıyız ki ateşkes ETA tarafından 2000’de bozuldu.
(2000’li yıllarda ETA, İspanya ve Fransa arasında en yoğun operasyonların, çöküş sürecinin ve nihayetinde silah bırakmanın yaşandığı dönem oldu. 2000’de ETA’nın siyasi kolu Batasuna İspanya’da yasaklandı. Fransa da takip eden yıllarda aynı çizgide hareket etti.Bu süreçte Fransa, İspanya’yla tam istihbarat iş birliğine gitti, ETA’nın lider kadrosunu yakaladı ve örgütün lojistik kapasitesini tasfiye etti.)
*Ateşkesin bozulması sonrası neler oldu?
ETA’nın yeniden silahlı eylemlere başlaması, bütün sivil bağımsızlık taraftarı partilerin, bağımsızlık hareketine yakın 2 günlük gazetenin, 2 radyonun, 2 gençlik hareketinin kapatılmasını, on binlerce vatandaşın seçimlere girmesinin yasaklanmasını meşrulaştırdı.
İster Güney Bask Bölgesi’nde ister Kuzey Bask Bölgesi’nde olsun, o zaman ben o planın bir parçasıydım. Yani Kuzey Bask Bölgesi’nin tanımlanmasıyla birlikte bir yol haritası çizmeye başladık. Buna paralel olarak alternatif ziraat odası da olacak, dedik ve bu, devletle demokratik hesaplaşmanın konusu olacaktı. Oldukça dinamik ve çok baskıya maruz kalacak olan bir sivil itaatsizlik hareketi ortaya çıkardık. Biz silahlı mücadele ile aramıza sınır koyduk ama ETA’nın hiçbir silahlı eylemini de asla kınamadık.
MADRİD TREN SALDIRISI SONRASI DEĞİŞEN SÜREÇ
(11 Mart 2004’te Madrid’de El Kaide bağlantılı bir saldırıda 191 kişi öldü.
Başlangıçta ETA sanıldı, ama saldırının İslamcı radikallerce yapıldığı ortaya çıktı. Toplumun bu saldırıyla birlikte yükselen öfkesi, ETA’nın eylemlerinin daha fazla meşruiyet kaybetmesine neden oldu. Yeni gelen Zapatero hükümeti ise barış süreci arayışlarına yöneldi.)

2005 yılında, İspanyol hükümetiyle müzakereler konusunda çok ileri giden yeni girişimler oldu, ancak bu girişimler o kadar da önemli değildi, açıkçası. Ama orada da işler değişiyordu, bir şeyler olacak ve aniden silahlı mücadele yeniden başlayacaktı.
Ateşkesin devamından yana olanlar, bazıları tarafından hain ilan edildi. Ama biz stratejik verimlilik açısından standart bir stratejiden yanaydık, yani meşruiyet veya ahlaki nedenlerle silahlanmaya karşı değilim. Silahlı mücadelenin meşru temelleri olduğunu düşünüyorum. Artık yola devam etme zamanı gelmişti.
YARIN: ETA’nın silahsızlanma sürecinde yer alan aktivist Txext Etcheverri anlatıyor-2 |DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İÇİN DEVRİMCİ OLMAK VE HAKLI OLDUĞUNUZU AÇIKLAMAK YETERLİ DEĞİL
Txetx Etcheverry Kimdir?
Gerçek adı Jean-Noël Etcheverry olan Txetx Etcheverry, Fransız Bask Bölgesi’nde tarımla uğraşan bir ailede doğdu. 16 yaşında Bayonne’a kaçarak Bask ayrılıkçı hareketine katıldı. Hemşirelik eğitimi aldı, kısa bir süre Burkina Faso’da insani yardım çalışmaları yapmayı planladı ancak Thomas Sankara’ya yönelik darbeden sonra bu fikirden vazgeçti. 1980’lerden itibaren hem siyasi hem de çevresel mücadelelerde aktif oldu. Abertzale hareketinin önemli figürlerinden biri haline geldi. 1995’te Euskal Herria Zuzenean müzik festivalini, 2005’te ise çevre dostu tarımı savunan Euskal Herriko Laborantza Ganbara adlı alternatif tarım odasını kurdu.
2016 yılında Fransa’nın ETA ile tüm resmi iletişimi kestiği bir dönemde, silahlı mücadelenin yeniden başlamasını önlemek amacıyla Etcheverry, aralarında bulunduğu bir grup sivil toplum temsilcisiyle birlikte doğrudan ETA ile temas kurarak örgütü silahsızlanmaya ikna etti. Silahların teslimi sırasında rol üstlenen Etcheverry, Louhossoa’ da dört arkadaşıyla birlikte gözaltına alındı; ancak yoğun halk ve siyasi destek sayesinde birkaç gün sonra serbest bırakıldı. Bu girişimi, sivil toplumun çatışma çözümündeki etkisini ortaya koyan bir dönüm noktası olarak kabul edildi.
Bugün Txetx Etcheverry, Bask Bölgesi’nde ekolojik tarım, sivil direniş ve barış inisiyatifleri üzerine çalışmalarını sürdürüyor; özellikle silahsızlanma süreçlerinde sivil aktörlerin rolünü güçlendirmeye odaklanan uluslararası dayanışma ağlarında aktif görev alıyor.
×MEHMET ALİ DOĞAN
Antropolog, belgeselci. İrlanda, Bask, Kolombiya’daki çatışmalı süreçler sonrasında gelişen barış süreçlerini izledi ve Roj Tv’ye belgeseller yaptı. Latin Amerika’da özellikle Meksika’da Zapatist hareketler başa olmak üzere; Bolivya, Venezuela, Ekvador, Uruguay’daki sosyal ve ekoloji hareketleri ile ilgili, Arjantin’de darbeden sonra başta Kayıp Anneleri olmak üzere darbenin sonuçları, darbeden demokrasiye geçiş süreci ve Latin Amerika’daki kooperatifleşmeler üzerine belgeseller yaptı. Uluslararası köylü hareketinin fahri üyesidir. Ortadoğu’daki kültürler arasındaki çelişkiler üzerine de araştırmaları var.