Dün ilk bölümüne yer verdiğimiz Basklı aktivist Txext Etcheverri söyleşisinin ikinci bölümünde ETA’nın nihai silahsızlanma kararının hemen öncesi ve ardından yaşanan gelişmeler yer alıyor.
Bir barış sürecinin inşasının kırılgan zemininde devlet postallarının gürültüsü mutlaka olacaktı. Ama zeminin sağlamlılığı halkların bu konudaki ısrarları, örgütün kararlılığı ve risk hesabı yapması, bağımsız bir komisyonun denge ve denetim sağlaması ve elbette sivil toplum örgütlerinin birkaç adım öne çıkmasıyla mümkün.
Etcheverri zoru başaranlardan. Barış için her türlü riski göz alarak ETA’nın silahsızlanması sürecini doğru yürütenlerden…
Mehmet Ali DOĞAN
ETA NİHAİ KARARINI VERİYOR: SİLAHSIZLANMA MÜMKÜN AMA ŞARTLARA UYULURSA
*ETA’nın nihai olarak silahsızlanma kararı alması sürecinde neler yaşandı?
2010 ve 2011 yıllarında, sol bağımsızlık hareketi içinde, militan tabanın büyük çoğunluğunu kapsayan açık bir tartışma süreci başlatıldı. Bu süreçte, silahlı mücadele döngüsünün sona erdirilmesi gerektiği yönünde bir önerge öne çıktı. Bu yeni yaklaşımın şekillenmesinde, dönemin bağımsızlık liderlerinden Arnaldo Otegi önemli bir rol oynadı.
(Otegi, ETA’ya yakın çizgideki sol-separatist hareketin önde gelen siyasetçilerinden biridir ve Bask bağımsızlık mücadelesinin en tanınmış figürlerindendir.)
Otegi, o dönemde kendisi de devlete karşı mücadele yürüten ve tutuklanan arkadaşlarının yanında yer alan biriydi. Şöyle diyordu: “Düşmanla en güçlü olduğu yerde savaşamayız. Onunla hangi arazide savaşacağımızı biz seçmeliyiz.” İspanyol devletinin en güçlü olduğu alanın silahlı çatışma olduğunu vurgulayarak, mücadeleyi başka sahalara taşımanın gerekliliğine dikkat çekiyordu. Yani, “silahlı mücadele döngüsünü sona erdirip, yeni bir mücadele biçimi benimsemeliyiz” görüşü, geniş tabanda karşılık bulan bir strateji haline geldi.
Devletin bu değişime göstereceği tutum da önem kazanıyordu. Bu bağlamda, Donostia (San Sebastián) kentinde, Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan gibi önemli uluslararası temsilcilerin katılımıyla bir konferans düzenlendi.
Bu konferansın ardından, 20 Ekim 2011’de ETA, kesin ve geri dönülmez bir ateşkes kararı aldığını ilan etti.
*Peki bu karar hemen sonuç verdi mi?
Hayır, sürecin tamamlanması tam beş yıl sürdü.
*Militanları yeraltında olduğunda, polis tarafından arandığında, vb. durumlarda örgüt nasıl silahsızlanacaktı? Süreç ne kadar sağlıklı ilerleyecekti?
Bunu kolaylaştırmak için barış süreçlerine yardımcı olmaya çalışan eski yargıçlar, eski Interpol polis memurları ve benzeri kişilerden oluşan, Güney Afrika ve İrlanda gibi ülkelerdeki barış süreçlerinde çalışmış uluslararası bir doğrulama komisyonu oluşturuldu. Bu komisyonun oluşması ETA’nın silahları teslim etme sürecinde çok önemli rol oynadı: Uluslararası Doğrulama Komisyonu’nun ilk işi öncelikle ETA ateşkesinin ve ateşkesin geçerliliğini denetlemekti. Onlar olmadan tek başına sivil toplum örgütleri bu silahsızlanmada başarılı olamazdı.
*1959’da başlayan silahlı bir bağımsızlık süreci yavaş yavaş yerini siyasi zemine bırakıyordu. Durumu nasıl özetlersiniz? Nihai barış için zorlayıcı dış dinamikler nelerdi mesela?
Silahlı mücadelenin 70’li ve 80’li yıllarda, İspanya devletini istikrarsızlaştıran bir etki yarattığı doğrudur. Bazı kazançlar çıkarmayı başardı artık öyle bir aşamaya geldi ki bunlar artık İspanya Devleti’ne pek zarar vermiyor, tam aksine sivil toplum örgüt temsilcileri ve üyelerini tutuklamak, katletmek için bir gerekçe olarak kullanılıyordu. Çünkü ona karşı olan siperi meşrulaştırmak için olağanüstü hâl uygulamalarını, teröre karşı doğal mücadele kavramlarıyla meşrulaştırma imkânı veriyordu. Gazetelerin ve sivil kurumların yasaklanması ve halka korku ortamını yaymak için kullanılıyordu.
2010’dan beri rejimi etkileyen ekonomik krizin olması da önemli rol oynadı bu dönemde. Yoksullaşmanın etkisiyle tüm İspanya’ya yayılan toplumsal bir hareket gelişti. Bu da Podemos gibi yeni sol partilerin ortaya çıkışını sağladı.
*Halk tarafını seçiyordu aynı zamanda. İspanya’da hiç olmadığı kadar yolsuzluk ve yoksulluk hikayelerinin başladığı bir dönemdi ayrıca. Siyasi süreci ne kadar etkiledi bu durum?
Hükümetin farklı kesimleri, hem sağcı PP (Halk Partisi) hem de solcu PSOE (Sosyalist İşçi Partisi), büyük çaplı yolsuzluk skandallarına karışınca, toplumda bu düzene duyulan güvensizlik arttı. Bu ortamda, Podemos gibi yeni sol bir parti, bazı sağ kesimlerin desteğini de alarak ortaya çıktı. Öte yandan, Kral Juan Carlos’un da adı sık sık skandallarla anılıyordu: Karısını aldatıyor, alkol sorunları yaşıyor ve milyonlarca doları zimmetine geçirmekle suçlanıyordu.
*Aslında hükümet derinleşen yolsuzluk ve krizlerin sorumlusu olarak ETA’yı ve Basklıları mı gösteriyordu?
Tüm bunlar, özellikle bir monarşi için ciddi bir istikrarsızlık kaynağıydı. Halkın devlete olan güveni derinden sarsılmıştı. Bu nedenle artık fiilen var olmayan, ancak kolektif bilinçaltında varlığı sürdürülen hayali bir “silahlı tehdit” yaratmak, İspanyol devleti açısından halkın dikkatini gerçek sorunlardan uzaklaştırmak için bir araç haline geldi. Böylece, “terörle mücadele” söylemi, devletin öncelikli gündem maddesi olarak tutuldu.
Tüm bu dönem ve yıllar boyunca, İspanyol devleti aslında hızla silahlanan korku ortamını hayatta tutmak için provokasyonlarla daha fazlasını yapmaya gayret gösterdi. Ve bu da oluşturduğumuz barış komisyonunun önünde zorluklar yaratıyordu.
*ETA karşılık veriyor muydu devletin planlı provokasyonuna?
ETA, yeni eylem hazırlıkları yapmıyor, artık dinamitleri çalmak için maden ocaklarına saldırarak silahlanmıyordu.
2014, 2015 yıllarında komisyonumuz tarafından ETA cephaneliğinin envanterinin çıkarılması ve mühürlenmesi süreciyle kontrol edilmesi önerimiz kabul gördü. Anahtarları hem ETA’nın hem de Uluslararası Doğrulama Komisyonu’nun güvendiği aracıların elinde bulunan, zincirlerle ve asma kilitlerle çevrili bir yer oluşturduk.
İspanya ve Fransa devleti ise “kafeslere giren aktivistleri avlamayı” planlıyordu. Suç örgütü üyeliğinden suçlayarak, komisyon üyelerini dahi yargıç karşısına çıkaracak kadar ileri gideceklerdi.
Bu tutumlar milliyetçi kesimin “bakın gördünüz mü, kandırılıyoruz, tek yol silahlı mücadele!” gibi deyimlerle, barışı savunanları “pasiflik ve teslimiyetçilikle” suçlamaya dönüştü.
*Örgüt silahsızlanma adımları atıyor, devlet ise onları yeniden silahlı eylemlere çekmeye çalışıyor. Nasıl ilerledi bu durum?
Artık gerçeküstü bir durum yaşanıyordu: Silahsızlanmak isteyen bir örgütün silahsızlanması engelleniyordu. Bu sayede, bağımsızlık hareketinin yeni ve barışçıl bir aşamaya geçmesi bilinçli olarak durduruluyor, hareketin eski, bastırılmış döngüsünde kalması sağlanıyordu. Böylece İspanyol devleti hem kendini güçlendiriyor hem meşruiyet kazanıyor hem de her türlü baskıcı uygulamayı haklı gösterme imkânı buluyordu. Bu sürecin neden bu kadar ısrarla sürdürüldüğünü artık çok daha net görebiliyoruz.
*Tam da burada tarihsel bir sorumluluk üstlendiniz.
Ciddi riskler barındıran bir süreçti. Bu risklerden ilki, açıkçası silah depolarının büyük çoğunluğunun ormanlarda, dağlarda saklı olması ve insanların bunlara tesadüfen rastlayabilecek olmasıydı. İkinci risk de baskının bize, aktivistlere dönmesiydi. Sorumluluk almamız gerekiyordu.
Biz sivil toplum aktivistleri olarak ETA yönetimiyle iletişime geçtik ve onlara, “Sizin silahsızlanmanız engellenmek isteniyor. Eğer aktivistleriniz silahlı mücadelede ısrar ederse ve siz de bunu onaylarsanız siz ve sempatizanlarınız dahil 20 yıla kadar hapis cezasına çarptırılma tehlikesiyle karşı karşıyasınız, dedik.
POLİTİK VE STRATEJİK BİR TERCİHTİ
*Devlet ve ETA arasındaki görüşme trafiğiniz nerede aksadı? Devletin yaklaşımı hangi derecede samimiydi?
Ahlaki, siyasi, teknik ve hukuki olarak sorumluluk almaya hazırdık. Ancak, şiddet içermeyen aktivistler olarak devlet tarafından bastırılma riskini de göze alıyorduk. Tüm bunların bilincinde olarak, devletin ilgili kurumlarıyla görüşmelere başladık. Bu süreçte, bizim tarafımızdan yazılan mektuplarda taleplerimiz ve niyetimiz açıkça ifade edildi. Devletle yürüttüğümüz görüşmeler oldukça şeffaftı; temel isteğimiz, geçmişteki gibi bir “kazanan ve kaybeden” düzeninin tekrar edilmemesiydi. Bizim açımızdan bu bir baskı değil, politik ve stratejik bir tercihti. Eğer cephaneliğin etkisiz hale getirilmesi sorumluluğunu üstleniyorsak, bu sürecin ardındaki siyasi mantığa saygı gösterilmesini bekliyorduk.
*Görünüşe göre devlet de aynı yaklaşımı benimsiyordu.
Dedik ki, kayıtsız şartsız olması lazım. Ve bizim için barış sadece silahsızlanmayla sınırlı değildi. Silahsızlanma barışın çok kısmi bir yönüydü. Mülteciler ve sürgünler, mağdurların sorunu, tanınması, hafıza, birlikte yaşama ve daha birçok şey… Ama biz mantık olarak, taleplerimizde sınırlı kalarak atacağımız bir adımın karşı tarafı bir adım daha atmaya zorlayacağını, bunun dinamiklerle ilgili bir mesele olduğunu düşünüyorduk. Ve bu mantığı aklımızda tuttuk.
Ve sonuç olarak ETA, cephaneliğinin bir kısmını getirmeyi kabul etti. Sanırım cephanelerinin %15’iydi. Onları ETA’dan aldık ve bir eve götürüp sakladık.
*Burada ünlü Luhuso köyüne geliyoruz sanırım
16 Aralık 2016 tarihinde silahları Louhossoa (Baskça: Luhuso)’daki evden Fransız yetkililere teslim etmek için bir araya geldik. Evin etrafında muhaliflerden radikal çevrecilere kadar herkes toplanmıştı. Halk da vardı. Devlet yönetimiyle yaptığımız yazışmalar bir gazetede kamuoyuna duyuruldu. Aynı zamanda birçok gazetenin internet sitesi ve birçok medyaya da “bir silahsızlanma operasyonu” olarak yansıdı sonraki gün. Aynı gün saat 20.30’da Fransız emniyeti tarafından tutuklandık.

Ertesi gün saat 10.00’da Bask Bölgesi’nin tüm seçilmişleri ortak bir basın toplantısı düzenleyerek Fransız hükümetine, “Ama bu insanlar çok uzun zaman önce yapılması gerekeni yaptılar; devletle oturup bir dizi sorunu tartıştılar ve çözdüler” açıklaması yaptı. Öğleden sonra Bayonne’da 4.000 kişi gösteri yaptı. Akşama serbest bırakıldık.
Louhossoa Olayı, ETA’nın 2017’deki resmi silahsızlanmasının önünü açtı. Bir yıl sonra, 8 Nisan 2017’de ETA, tamamen silahsızlandığını ilan etti. Bu olay, sivil toplumun barış süreçlerinde oynayabileceği etkili ve yaratıcı rolün bir sembolü haline geldi.
8 Nisan 2017’de ETA’nın elindeki tüm cephaneliği dağıtmayı başardık. Eylemcilerin evlerinde saklanan silahları ve patlayıcıları, teslim edilmek üzere belirlenen noktalara taşıdık. Bu sürecin bir parçası olarak, teslimatın gerçekleşmesi için bu kişilerin tutuklanmaması şartını öne sürdük. Sağdan sola, muhalefetten çevrecilere kadar geniş bir kesimin desteğini alarak, teslimatın herhangi bir kontrol veya müdahaleye uğramayacağına dair garanti istedik.
*Fransa süreci nasıl takip etti?
Fransız yetkililer bu sürece saygı gösterdi ve herhangi bir müdahalede bulunmadılar başlangıçta. Her silah deposunun etrafında gözlemciler bulunduruyorduk; böylece silahları teslim almaya gelen kişilerin gerçekten Fransız yetkilileri olduğundan emin olabiliyorduk. Aynı gün, Bayonne’da yaklaşık 20.000 kişinin katıldığı büyük bir miting düzenlendi. Orada, Bask halkı adına silaha sarılan ETA’nın artık silahlarını yine Bask halkına teslim ettiğini, bundan böyle hiç kimsenin halk adına yeniden silaha başvurmayacağını ve yeni bir dönemin başladığını ilan ettik.
Silahsızlanma sürecinin sadece ETA ile devletler arasındaki bir mesele olmadığını, aynı zamanda hâlâ serbest bırakılmayı bekleyen mahkûmlar ve mültecilerle de doğrudan ilişkili olduğunu ifade ettik ve bu konuda geniş bir fikir birliği sağladık.
Adalet Bakanlığı’ndan ilk kez resmi olarak sürece katılım onayı aldık. Bu sırada Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı. Tüm bu gelişmelerle birlikte, siyasi tutuklular ve hükümlüler konusunda resmi bir diyalog ve çalışma çerçevesi oluşturuldu. Taleplerimiz arasında, tehlikeli tutuklu statüsü (DTS) uygulamasının kaldırılması, Basklı tutukluların Bask Ülkesi’ndeki cezaevlerine yakınlaştırılması ve bazı özel durumlara sahip mahkûmların aşamalı olarak serbest bırakılması yer alıyordu. Bu talepler olumlu karşılandı.
İspanya tarafı ise bu süreci yavaşlatmak, oyalamak istese de, 2017 yılında—özellikle Mayıs ayında—devlet, ETA’nın kendini feshetmesine fiilen izin vermiş oldu.
SİLAHLI MÜCADELE DÖNEMİNE GÖRE ŞARTLARIMIZ BUGÜN ÇOK DAHA KOLAY
*Geriye dönüp baktığınızda bugünü nasıl yorumluyorsunuz?
Gerçekten yeni bir döngünün başlangıcıdır bu, hepsi bu. Oradan da geçmişe göndermeler yapılıyordu. 2017’de silahsızlanma, 2018’de dağılma. Ve işler yavaş yavaş oluyor, ama taraflar geniş kamuoyu baskısı ve desteğiyle ikna edildiğinde başarılı oluyordu.
Artık giderek daha fazla egemenlikten, yani Bask Bölgesi’nin kapasitesinden söz ediyoruz. Bu da bize hem teorik hem de pratik bir proje inşa etme olanağı sağlıyor, iki kampı bir araya getiriyor. Bask Ülkesi’nde yaşayan ve çalışan Basklı olmayan da ancak ekolojik konularda, gıda egemenliğinde, enerji egemenliğinde vb., bu sosyal ve ekonomik yaşam koşullarının kontrolü konularında egemenlikten yana birleşiyor. En azından 10 yıldır devam eden, bütün halkları ve kıtaları rekabetle aşağı çeken kapitalist küreselleşmenin ve bu egemenlik kavramının bu talepleri bir araya getirmemize ve böylece projenin güçlü olmasını sağlamamıza olanak sağladığını düşünüyoruz.
Bu, yavaş yavaş yeni alternatiflerden oluşan bir sistemin, ortaya çıkan bir ekonomik karşı gücün inşasıyla ilgili bir şey. Alternatif, otonom, anti-neoliberal modelleri aşağıdan yukarıya inşa edebilen bir karşı topluma dönüştürüyoruz.
Silahlı mücadele dönemine göre şartlarımız bugün çok daha kolay, mükemmel.
-SON-
RÖPORTAJIN İLK BÖLÜMÜNE AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ULAŞABİLSİNİZ
ETA’nın silahsızlanma sürecinde yer alan aktivist Txext Etcheverri anlatıyor-1 | Bir Bağımsızlık Hikayesi: Diktatör Franco’dan Sonra Basklar
Txetx Etcheverry Kimdir?
Gerçek adı Jean-Noël Etcheverry olan Txetx Etcheverry, Fransız Bask Bölgesi’nde tarımla uğraşan bir ailede doğdu. 16 yaşında Bayonne’a kaçarak Bask ayrılıkçı hareketine katıldı. Hemşirelik eğitimi aldı, kısa bir süre Burkina Faso’da insani yardım çalışmaları yapmayı planladı ancak Thomas Sankara’ya yönelik darbeden sonra bu fikirden vazgeçti. 1980’lerden itibaren hem siyasi hem de çevresel mücadelelerde aktif oldu. Abertzale hareketinin önemli figürlerinden biri haline geldi. 1995’te Euskal Herria Zuzenean müzik festivalini, 2005’te ise çevre dostu tarımı savunan Euskal Herriko Laborantza Ganbara adlı alternatif tarım odasını kurdu.
2016 yılında Fransa’nın ETA ile tüm resmi iletişimi kestiği bir dönemde, silahlı mücadelenin yeniden başlamasını önlemek amacıyla Etcheverry, aralarında bulunduğu bir grup sivil toplum temsilcisiyle birlikte doğrudan ETA ile temas kurarak örgütü silahsızlanmaya ikna etti. Silahların teslimi sırasında rol üstlenen Etcheverry, Louhossoa’ da dört arkadaşıyla birlikte gözaltına alındı; ancak yoğun halk ve siyasi destek sayesinde birkaç gün sonra serbest bırakıldı. Bu girişimi, sivil toplumun çatışma çözümündeki etkisini ortaya koyan bir dönüm noktası olarak kabul edildi.
Bugün Txetx Etcheverry, Bask Bölgesi’nde ekolojik tarım, sivil direniş ve barış inisiyatifleri üzerine çalışmalarını sürdürüyor; özellikle silahsızlanma süreçlerinde sivil aktörlerin rolünü güçlendirmeye odaklanan uluslararası dayanışma ağlarında aktif görev alıyor.
MEHMET ALİ DOĞAN
Antropolog, belgeselci. İrlanda, Bask, Kolombiya’daki çatışmalı süreçler sonrasında gelişen barış süreçlerini izledi ve Roj Tv’ye belgeseller yaptı. Latin Amerika’da özellikle Meksika’da Zapatist hareketler başa olmak üzere; Bolivya, Venezuela, Ekvador, Uruguay’daki sosyal ve ekoloji hareketleri ile ilgili, Arjantin’de darbeden sonra başta Kayıp Anneleri olmak üzere darbenin sonuçları, darbeden demokrasiye geçiş süreci ve Latin Amerika’daki kooperatifleşmeler üzerine belgeseller yaptı. Uluslararası köylü hareketinin fahri üyesidir. Ortadoğu’daki kültürler arasındaki çelişkiler üzerine de araştırmaları var.