Amed DİCLE
Halep’in kuzeyindeki Şêxmeqsûd ve Eşrefiye mahallelerinde yaşananlar, Suriye’de çözüm masasına oturmadan önce sahada kimin güç göstereceğini açık biçimde ortaya koydu. Şam yönetimi, 1 Nisan’da Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile imzaladığı mutabakatın tüm hükümlerini fiilen ihlal ederek, Kürtlerin yoğun yaşadığı iki mahalleyi günlerdir kuşatma altında tutuyor.
Yaklaşık yarım milyon insanın yaşadığı bu mahalleler, Halep’in kuzey girişini kontrol eden stratejik noktalar. Uzun süredir Halk Meclisleri-Özerk Yönetim’e bağlı asayiş güçlerinin güvenliği sağladığı mahallelerin etrafı, son bir haftadır Suriye hükümetine bağlı birlikler tarafından toprak setlerle çevrildi. 6 Ekim akşamı tüm yollar kapatıldı, ağır silahlar konuşlandırıldı. Burada yaşayan halkın kuşatmayı protesto etmek için sokağa çıkmasıyla, Şam güçleri saldırı başlattı.
Şam güçlerinin göz yaşartıcı gazla, hatta bazı noktalarda doğrudan ateş açarak müdahale etmesi sonucu onlarca sivil yaralandı. İç Güvenlik Güçlerinin karşılık vermesiyle başlayan çatışmalar gece boyunca sürdü. Sabah saatlerinde geçici bir ateşkes sağlandı; ancak bu sadece yeni bir fırtınanın öncesi gibiydi.
Olayların zamanlaması tesadüf değil. ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, çatışmalardan hemen önce (6 Ekim) Rojava’da DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi ve Özerk Yönetim Heyeti ile görüşmüştü. Barrack’ın arabuluculuğunda, yakın zamanda Mazlum Abdi ile Suriye Geçiş Hükümeti Cumhurbaşkanı Ahmed El Şara’nın bir araya gelmesi planlanıyor. Bu görüşme, Özerk Yönetim ile geçici hükümet arasında kurulan diplomatik kanalın işleyebileceği anlamına geliyor.
Çatışmaların Barrack görüşmesinin hemen ardından başlaması, Şam ve Ankara’nın bu temasın içeriğinden rahatsız olduğunu gösteriyor. Her iki başkent de Kürtlerin uluslararası meşruiyet kazanmasından kaygılı. Şam yönetimi, müzakere masasına gitmeden önce Kürtleri sahada zayıf göstermek, “devlet otoritesine meydan okuyan” bir güç gibi sunmak istiyor.
Oysa 1 Nisan mutabakatı, tam da bu gerilimi düşürmek için yapılmıştı. Anlaşmaya göre DSG, Halep’teki bazı kontrol noktalarından çekilmiş; Şam da karşılığında bölgedeki sivil geçişleri ve temel hizmetleri serbest bırakmayı taahhüt etmişti. Mahallelerdeki İç Güvenlik Güçleri ile İçişleri Bakanlığı koordineli hareket edeceklerdi. Ancak bu yükümlülüklerin hiçbiri yerine getirilmedi. Aksine, mahallelerin etrafına yeni kontrol noktaları eklendi, gıda ve ilaç akışı kesildi, bölge adım adım ablukaya alındı.
Bugün Halep’te yaşananlar, bu anlaşmanın resmen çökmesi anlamına geliyor.
Şam yönetimi, Alevi ve Dürzi bölgelerinde daha önce denediği “itaatle terbiye” yöntemini şimdi Kürtler üzerinde uygulamayi deniyor. Amaç, müzakere süreci başlamadan önce korku yaratmak ve Özerk Yönetim’i masada edilgen bir aktör haline getirmek.
Ancak Kürtler bu kez hazırlıklı. Hem DSG hem de Özerk Yönetim, sahada geri adım atmadı; diplomatik kanallarda da uluslararası aktörlerle temaslarını sürdürdü. Diplomatik kaynaklara göre, Abdi-Şara görüşmesi planlandığı gibi yapılacak. Bu, Halep’teki saldırıların politik hedefini boşa çıkarabilecek en önemli gelişme. Ancak, Şara ve ekibinin bu görüşmeler için ne kadar hazır oldukları, daha doğrusu bu konuda Ankara’dan ne kadar ‘bağımsız’ hareket edebilecekleri ise tartışma konusu.
Geçici hükümetin Halep kuşatması “Kontrol bende” mesajı. Fakat bu mesaj, Suriye’nin yeniden inşasında ortak yaşam zeminini biraz daha yıkıyor. Bu stratejinin en azından şimdilik bu şekilde devam edeceğini öngörmek mümkün.
Bu bağlamda önümüzdeki günlerde sadece Halep’te değil, bütün Kuzey ve Doğu Suriye’de çatışma, müzakere ve gerilimin aynı anda ilerleyeceği bir süreç yaşanacak. Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê bu denklemin en kırılgan halkası, ama aynı zamanda bölgedeki genel direnişin simgesi haline geldi. Ankara ve Şam, Halep’te baskı kurarak Özerk Yönetim’in bütününde siyasi geri adım atılmasını sağlamayı hedefliyor. Fakat yıllardır kuşatma, bombardıman ve açlık altında yaşayan halkın geri çekilmesi artık olası değil.
Şam yönetimi, Halep’te bu iki mahalleyi kontrol altına almak isterken, aslında tüm kentin dengesini riske atıyor. Ahmed El Şara ve ekibi için tablo göründüğünden çok daha zor. Ankara’nın biçtiği elbise Halep’e de, kuzeydoğuya da uymuyor. Çünkü bu bölge, geçmişte defalarca aynı yöntemlerle bastırılmaya çalışıldı ama her defasında kendi direncini yeniden inşa etti.
Dün gün boyu Türk SİHA’larının Halep semalarında dolaşması, bu sürecin sadece yerel bir güvenlik hamlesi değil, bölgesel bir koordinasyonun ürünü olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Halep bu koordinasyonun laboratuvarı; burada test edilen model, eğer karşılık bulursa tüm Kuzeyve Doğu Suriye’ye yayılmaya çalışılacak.