BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Amed Dicle yazdı |

İkinci aşamaya geçmek istiyor musunuz?

Amed Dicle yazdı |

Barış, silahsızlanmayı kabul edip hukuku erteleyerek kalıcılaşmaz; barış, onu taşıyan siyasal öznenin tanınması ve çözümün gerektirdiği yasal adımların cesaretle atılmasıyla mümkün olur. Bugün “toplum” adına konuştuğunu iddia eden bu yayınlar, yarın barışın neden tamamlanamadığının en açık kayıtları olarak okunacaktır.

Amed DİCLE

Barış ve demokratik toplum sürecinin ikinci aşamaya geçtiğine dair tartışmalar ve temaslar yoğun biçimde sürüyor. Silahlı çatışmanın sona erdirilmesine yönelik iradenin ortaya konduğu, bu iradenin sahada karşılık bulduğu ve sürecin birinci aşamasının fiilen geride bırakıldığı artık inkar edilemez bir gerçekliktir. Bugün tartışılan mesele, bu sürecin burada mı durdurulacağı, yoksa siyasal ve hukuki sonuçlar doğuracak ikinci aşamaya geçilip geçilmeyeceğidir.

Tam da bu kritik eşikte, AKP iktidarına bağlı medya mecralarında dikkat çekici bir söylem yoğunluğu ortaya çıktı. Bu yayınların ortak özelliği, sürecin ilerlediğini kabul etmekle birlikte, bu ilerlemenin hangi aktörler üzerinden ve hangi sınırlar içinde gerçekleşmesi gerektiğine dair açık bir çerçeve çizme çabasıdır. Abdülkadir Selvi’nin 18 Aralık tarihli yazısı, bu çerçevenin en güncel ve en berrak örneklerinden biridir.

Konumuz elbette Selvi’nin kişisel görüşleri değildir. Ki kişisel görüşlerinin olup olmadığı da tartışma konusudur. Selvi, söz konusu yazıda belirli bir “görev” icra etmekte; AKP iktidarının ve Saray’ın bakışını kamuoyuna taşımaktadır. Nitekim söz konusu yazıda Abdullah Öcalan’ın barış sürecindeki belirleyici rolü inkar edilmemekte; silahlı mücadeleyi sonlandırma yönündeki çağrının hareket üzerinde etkili olduğu ve sürecin ilerlemesinde merkezi bir rol oynadığı açıkça kabul edilmektedir. Ancak yazının asıl amacı, bu kabulün doğurduğu siyasal sonuçları tartışmak değil; bu sonuçların neden ve nasıl sınırlandırılması gerektiğini anlatmaktır.

AKP medyasının bu hattı, Öcalan isminin sürecin merkezinde yer almasının “toplumsal desteği zayıflatacağı” iddiasını öne çıkarmaktadır. Bu iddia yalnızca Selvi tarafından değil, farklı mecralarda da dolaşıma sokulmaktadır. Yüzeyde “toplumsal hassasiyetlere” yapılan bir vurgu gibi sunulan bu yaklaşım, gerçekte barış sürecinin ikinci aşamasına geçişi erteleyen ve müzakerenin asli muhatabını görünmez kılmayı hedefleyen bilinçli bir siyasal tercihe işaret etmektedir. Sorun, Öcalan’ın sürece etkisi değildir; bu etki zaten inkar edil(e)memektedir. Sorun, bu etkinin siyasal muhataplık ve hukuki statüye dönüşüp dönüşmeyeceğidir.

Bu nedenle tartışılması gereken mesele, “Öcalan isminin kamuoyunda nasıl algılandığı” değil; iktidarın barış sürecini silahsızlanma aşamasında tutma ve çözümün gerektirdiği siyasal ve hukuki adımları belirsiz bir geleceğe erteleme stratejisidir. AKP medyasındaki bu yayınlar, söz konusu stratejinin ideolojik ve söylemsel taşıyıcıları olarak okunmalıdır.

Bu tür metinleri “kamuoyunu okuyan yorumlar” olarak değerlendirmek, onların siyasal işlevini gözden kaçırmak olur. Burada inşa edilen söylem açıktır: Süreç ilerlesin, silahlar bırakılsın; ancak bu ilerleme Öcalan’ın muhataplığına, hukuki statüsüne ve müzakerenin meşru zeminine bağlanmasın. Başka bir ifadeyle, barış savunuluyor gibi yapılmakta; fakat barışın zorunlu siyasal sonuçları bilinçli biçimde budanmaktadır.

Bu noktada “toplum hassasiyeti” gibi yumuşatıcı kavramlara sığınmanın hiçbir karşılığı yoktur. AKP medyasında dile getirilen “destek yüzde 70 ama Öcalan olunca yüzde 10’a düşüyor” iddiası, bir kamuoyu ölçümü tartışması olmaktan ziyade, iktidarın adım atmamasını meşrulaştıran siyasal bir araç işlevi görmektedir. Çünkü ikinci aşama; yasal düzenlemeleri, umut hakkını, görüşme rejiminin normalleşmesini ve müzakerenin kurumsallaşmasını gündeme getirmektedir. “Kamuoyu” perdesi, tam da bu eşiği görünmez kılmak için kullanılmaktadır.

Bu yayın hattını doğru okumak gerekir: “Süreç ilerlesin ama ikinci aşamaya geçmeyelim; geçilecekse de Öcalan’ı merkezden uzaklaştırarak geçelim.” Bu, barışın dili değil; barışın maliyetinden kaçmanın dilidir.

AKP medyasındaki bu yaklaşımın en dikkat çekici yönü, kendi içinde taşıdığı açık çelişkidir. Öcalan’ın çağrılarının sahada karşılık bulduğu, örgüt üzerinde belirleyici etkisi olduğu kabul edilmekte, ardından aynı aktörün görünürlüğü bir “risk” olarak sunulmaktadır. Bu bir olgu tespiti değil, müzakereyi öznesizleştirme girişimidir.

Oysa barış süreçlerinin temel ilkesi açıktır: Çatışmayı durdurma kapasitesine sahip olan aktör, aynı zamanda çözümün siyasal taşıyıcısıdır. Bu taşıyıcılığı kabul edip muhataplığı reddetmek, barışı ilerletmez; barışı askıya alır. Bugün milyonlarca insanın başmüzakereci olarak gördüğü Abdullah Öcalan’ı, “adı anılınca destek düşüyor” gerekçesiyle kamusal ve siyasal merkezden itmek, fiilen şunu söylemektir: İradenizi görünmez kılın, sonuç üretin ama özne olmayın. Bu, demokratik çözüm diline değil, hiyerarşik bir tasfiye diline aittir.

AKP medyasının DEM Parti’ye yönelttiği “Öcalan dayatması” söylemi ise, barışın en temel mantığını tersyüz etmektedir. Burada “dayatma” olan, toplumsal ve siyasal bir gerçekliğin dile getirilmesi değil; bu gerçekliğin inkar edilmesidir. Kürt meselesinin tarihsel seyri içinde Öcalan’ın rolü, bir kişisel bağlılık meselesi değil; siyasal temsil, örgütsel etki ve müzakere kapasitesi düzeyinde kurumsallaşmış bir gerçekliktir. Bu gerçekliği “kült” kavramıyla değersizleştirmek, muhataplığı gayrimeşrulaştırmanın ideolojik aracıdır.

Sonuç olarak tartışılan şey bir yazarın kanaati değil, iktidarın barış ve demokratik toplum sürecini nereye kadar götürmek istediğidir. Başmüzakereciyi merkezden uzaklaştırmaya dönük bu yayın hattı, barışı ilerleten değil, barışın siyasal sonuçlarını erteleyen bir tercihi temsil etmektedir. Barış, silahsızlanmayı kabul edip hukuku erteleyerek kalıcılaşmaz; barış, onu taşıyan siyasal öznenin tanınması ve çözümün gerektirdiği yasal adımların cesaretle atılmasıyla mümkün olur. Bugün “toplum” adına konuştuğunu iddia eden bu yayınlar, yarın barışın neden tamamlanamadığının en açık kayıtları olarak okunacaktır.

 

Benzer Haberler

Soruşturma sürüyor |

Rojin’in cep telefonu İspanya’ya gönderildi

Fidan ’10 Mart Mutabakatı’ için konuştu:

"Askeri yollara başvurmak zorunda kalmak istemiyoruz"

Süreç görüşmeleri |

İmralı Heyeti ile Özel görüşmesinin tarihi belli oldu

AKP, MHP ve CHP raporlarına ilişkin değerlendirmeler |

Çiçek: 'Kürtsüz demokrasi' mümkün mü?

Fidan ’10 Mart Mutabakatı’ için konuştu:

"Askeri yollara başvurmak zorunda kalmak istemiyoruz"

AKP, MHP ve CHP raporlarına ilişkin değerlendirmeler |

Çiçek: 'Kürtsüz demokrasi' mümkün mü?

TMK ve TCK’de değişiklik önerisi l

CHP 'süreç' raporunu Meclis'e sundu

Amed Dicle yazdı |

İkinci aşamaya geçmek istiyor musunuz?