Polatlı’daki POMEGA Enerji tesisinde azot gazı sızıntısı nedeniyle iki işçi yaşamını yitirirken, üç işçi hastaneye kaldırıldı. Olay, hızlı sanayileşmenin gölgesinde kalan iş güvenliği standartlarını bir kez daha gündeme getirdi.
HABER MERKEZİ– Ankara’nın Polatlı Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan POMEGA Enerji fabrikasında bu sabah yaşanan kimyasal gaz sızıntısı, iş güvenliği konusunda ciddi soru işaretleri doğurdu. DHA’nın aktardığı bilgilere göre, fabrikada meydana gelen arızayı gidermek için azot gazı odasına giren iki işçi gazdan etkilenerek bayıldı. Yardıma koşan üç mesai arkadaşı da gazdan etkilendi.
Sağlık ve itfaiye ekiplerinin olay yerine sevkiyle, toplam beş işçi Polatlı Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Ancak 31 yaşındaki Berat Yıldız ve 23 yaşındaki Abdulkadir Kaya, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Diğer üç işçinin tedavisi sürüyor.
Polatlı Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı.
KİMYASAL GAZLAR ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR
Lityum hafif bir kimyasal element. Lityum pilse enerji depolamak için lityum iyonları kullanan bir tür şarj edilebilir batarya. Lityum üretim süreçlerinde kullanılan azot gazı, genellikle inert yani tepkimeye girmeyen bir gaz olarak kabul edilse de yoğun ortamlarda solunumun oksijenle yer değiştirerek boğulmaya yol açabileceği biliniyor. Özellikle kapalı alanlarda meydana gelen sızıntılar, oksijen seviyesini kritik derecede düşürerek ani bayılma, bilinç kaybı ve ölüme neden olabiliyor.
Bunun yanı sıra, lityum gibi yüksek reaktiviteye sahip elementlerin bulunduğu üretim tesislerinde yaşanan kimyasal kazalar sadece işçileri değil, çevreyi ve halk sağlığını da tehdit ediyor. Uzmanlara göre böyle bir sızıntı hem yer altı su kaynaklarını kirletebilir, topraktaki mikrobiyal yaşamı bozabilir hem de solunumla alındığında özellikle çalışanlar için akciğer ve sinir sistemi hasarına neden olabilir,
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ: HANGİ ÖNLEMLER ZORUNLU?
Bu tür kazaların önlenmesi için aşağıdaki uygulamalar yasal zorunluluk:
-Gaz Algılama ve Otomatik Uyarı Sistemleri: Kapalı sistemlerde gaz birikmesini önlemek için sürekli çalışan dedektör sistemleri kurulmalı; belirli seviyeye ulaşan gaz konsantrasyonlarında sesli ve görsel alarm devreye girmelidir.
-Zorunlu Koruyucu Ekipman (PPE) Kullanımı: İşçilere, gaz geçirmez maske, oksijen tüplü solunum sistemleri ve tam korumalı kıyafet temin edilmeli; bu ekipmanların doğru kullanımı eğitimlerle sürekli pekiştirilmelidir.
-Acil Müdahale ve Tahliye Planı: Her üretim tesisinde düzenli aralıklarla tatbikat yapılan, yazılı ve test edilmiş bir acil eylem planı olmalıdır. Gaz odaları gibi yüksek riskli alanlara müdahale eden ekiplerin arkasında, sürekli gözlem yapan ikinci bir ekip bulunmalıdır.
-Kapalı Alanlarda Çalışma İzni Prosedürü: İzinli giriş sistemleriyle, özellikle kapalı ve gaz barındıran alanlara girişler öncesinde yazılı onay ve gaz seviyesi ölçümleri zorunlu hale getirilmelidir.
-Periyodik Risk Analizleri: Üretim tesisleri her 6 ayda bir bağımsız iş güvenliği uzmanları tarafından denetlenmeli, alınan önlemler güncellenmelidir.
2020’DEN İTİBAREN TÜRKİYE’DE LİTYUM FAALİYETİ ARTIŞ GÖSTERDİ
2020’li yılların ikinci yarısında Türkiye, enerji dönüşümü hamlelerini bir adım ileri taşıyarak yerli lityum üretimi ve pil teknolojilerine odaklandı. Yenilenebilir enerji depolama, elektrikli araçlar ve savunma sanayi için kritik öneme sahip olan bu teknolojiler için devlet destekli projeler peş peşe açıklandı. Ancak kamuoyunun gözü, bu yatırımlardan ziyade, bunların ardında büyüyen ekolojik ve sosyal maliyetlere çevrilmiş durumda. Bu projelerin ekolojik etkileri ve insan sağlığına yönelik riskleri şeffaf biçimde paylaşılmış değil. Eskişehir Kırka’daki bor yataklarında çıkarılan lityumun, içme suyu kaynaklarına olan yakınlığı çevreciler tarafından endişeyle izleniyor.
Sol Haber’in yazdığına göre, 2023’te faaliyete geçen POMEGA Enerji, kısa sürede Türkiye’nin lityum-demir fosfat pil hücresi üretiminde ilginç bir yükselme hikayesi yarattı. Üç farklı alanda; bireysel enerji çözümleri, sanayi tipi sistemler ve şebeke ölçekli depolama üretimi yapan şirket, 2025’te üretim kapasitesini yıllık 3 gigavatsaate çıkarmayı hedeflemiş.
Yüksek profilli açılış töreninde hükümet temsilcilerinin de yer aldığı fabrika, savunma sanayinden afet yönetimine kadar birçok alanda çözüm sunan hibrit sistemler üzerine çalışıyor.
Kısa zamanda Türkiye’nin En Büyük GES Entegre Enerji Depolama Projesi İçin 7,2 milyon dolarlık Anlaşmaya imza atan şirket, Avrupa ve Çin arasındaki coğrafyada özel sektör tarafından kurulan ilk ve tek LFP pil hücresi fabrikası olma özelliğine de sahip.
ESKİŞEHİR’DEN KAYSERİ’YE, ANKARA’DAN TUZ GÖLÜ’NE…
Eti Maden’in Eskişehir Kırka’daki bor atıklarından lityum karbonat üreten tesisi, bu alandaki ilk büyük adım oldu. Bunu, Aspilsan’ın Kayseri’de kurduğu pil fabrikası, Kontrolmatik ve Pomega’nın Ankara Polatlı’daki dev tesisleri izledi. Çinli Ganfeng LiEnergy ile Yiğit Akü’nün ortaklığı da gündeme damga vuran projelerden.
Tesislerin ortak noktası, kamu desteği ve “yerli milli teknoloji” vurgusunun altında, çevreye yönelik çok sınırlı şeffaflıkla yürütülmeleri. Tesislere ilişkin ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporları kamuya açık olarak paylaşılmazken, bazıları çevresel etki analizine dahi tabi tutulmadan “istisna” kapsamında değerlendiriliyor.
İKLİM DOSTU MU, EKOSİSTEM DÜŞMANI MI?
Lityum üretimi için su gerekiyor. Yüzlerce litre su, sadece bir kilo lityum için harcanıyor. Tuz Gölü gibi hassas ekosistemlerin yakınına kurulan tesislerin, bu suyu nereden ve nasıl temin ettiği sorusu yanıtsız. Yeraltı su rezervleri üzerinde oluşan baskı, tarımsal alanlarda verim kaybı, göçmen kuş yollarının bozulması gibi sorunlar görmezden geliniyor.
Ayrıca, lityum işleme süreçlerinde sülfürik asit ve çeşitli solventlerin kullanılması, toprak ve su kirliliği riskini beraberinde getiriyor. Bu atıkların nasıl bertaraf edildiği konusunda kamuya açık veri yok.
SAĞLIK VE GÜVENLİK İHALLERİ GÖZ ARDI EDİLİYOR
Pil fabrikalarında çalışan işçilerin maruz kaldığı kimyasal toz ve gazlar, uzun vadede solunum yolu hastalıklarından kanser riskine kadar uzanan ciddi tehlikeler taşıyor. Ancak iş sağlığı ve güvenliği verileri, özellikle özel sektör tesislerinde yeterince denetlenmiyor. Bazı kaynaklar, küçük ölçekli kazaların kayıt dışı bırakıldığını öne sürüyor.
Türkiye’nin lityum potansiyeli, çoğunlukla bor atıklarından lityum çıkarma yöntemiyle sınırlı. Bu da, hammadde bağımsızlığı iddiasını tartışmalı hale getiriyor. Lityum karbonat üretimi çok kısıtlı seviyelerde; bu da batarya üretiminin sürekliliği için ithalata bağımlılığı sürdürüyor.
TOPLUMSAL KATILIM YOK SAYILDI, HALK BİLGİLENDİRİLMEDİ
Hiçbir tesis için bağımsız halk istişare toplantıları düzenlenmedi. Oysa bu yatırımlar, bulunduğu yörede hem doğal yaşamı hem sosyoekonomik dengeleri kalıcı şekilde etkiliyor. Yerel halk, karar alma süreçlerine dahil edilmediği gibi, çevresel risklere dair bilgilendirilmiyor.
GİZLENEN GERÇEK: LİTYUM MADENCİLİĞİNİN EKOLOJİK BEDELİ
Ancak her ne kadar “temiz enerji” vaadiyle ön plana çıksa da, lityum madenciliği ciddi çevresel maliyetler içeriyor. Çin’in Tibet Platosu’ndaki lityum madeninden yayılan kimyasal sızıntılar, 2009’dan bu yana su kaynaklarını kirletiyor; balık ölümleri ve ekolojik bozulmalar kayda geçmiş durumda.
Benzer şekilde, Şili, Arjantin ve Bolivya’dan oluşan “Lityum Üçgeni” olarak bilinen bölgede, madencilik faaliyetleri yeraltı su kaynaklarını hızla tüketiyor. Şili’deki Salar de Atacama’da lityum üretimi, bölgedeki suyun %65’ini kullanıyor. Bu, dünyanın en kurak alanlarından birinde yaşayan çiftçiler ve flamingo gibi türler için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’ndan Scott Hynek, “Lityum madenciliği yalnızca bir çevre meselesi değil, aynı zamanda bir su adaleti meselesi” diyerek tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiyor.