Kavel Alpaslan
Hayaller ile gündelik hayatın dayattığı gerçeklik arasındaki fark ne kadar derindir? Ya da bir köşede ‘hayal’, öbür köşede ‘gerçeklik’ durur da hiç mi iç içe geçmezler?
Sovyetler Birliği’ne dair en yaygın ön yargılardan biri de bu soruda saklı. Sığ bir bakışla ya ‘fazla hayalci’ bulunur ya da fazla ‘gerçekçi’. Paradoksal bir şekilde her iki yorum da çoğu zaman aynı burjuva-liberal kalemlerden çıkar. Oysa ne biri ne de ötekidir; çünkü asıl hikaye hayaller ile gerçekler arasında kurulmak istenen ve bir ölçüde kurulan köprülerdedir.