Aykan SEVER
Bolivya’da Devlet Başkanlığı seçimleri öncesi sosyalistlerin 20 yıllık iktidarının, anketlere dayanarak son bulacağı tahmini yapılıyordu. Pazar günü yapılan seçimin sonuçları da bu yönde oldu. Oylar sağcı adaylar arasında bölüşüldü. Soldan çıkan iki adayın toplamı ancak yüzde on civarında kaldı. 19 Ekim’de gerçekleşecek ikinci turda devlet başkanlığı için sağdan iki aday, Rodrigo Paz (%31 – Hristiyan Demokrat Parti) ile Jorge Quiroga (%27 – Libre İttifakı) yarışacak. Seçimde kullanılan geçersiz oy oranı ise arttı. 1 milyon 165 bin kişi (yüzde 18,9) geçersiz oy kullandı, bu oran 2020’de yüzde 3,7 idi. Bu artışta eski Devlet Başkanı Evo Morales’in geçersiz, boş oy çağrısının etkili olduğu tahmin ediliyor. Henüz rakam net değil ancak bir de sandığa gitmeyenlerin varlığı düşünülürse Morales etkisinin güçlü olduğu görülebilir.
Bu sonuçlar, sosyalizm iddiası olan siyasal kesimler açısından daha ayrıntılı birçok tartışmayı hak ediyor. Ancak girişte kısaca şunları söyleyeyim: Bolivya’da oligarşi yeniden iktidara açıkça gelecek. Halkların bugüne kadar kazandığı haklara saldıracak. Örgütlü bir muhalefetin varlığında işlerinin kolay olmayacağı ise açık.
Bir diğer bariz sonuç ise Evo Morales’in solda liderliğini pekiştirmesi oldu. Mevcut Devlet Başkanı Arce ve ekibi iddialarını kaybederken Morales pozisyonunu güçlendirdi. Ülkedeki sol hareketin, sınıf mücadelesinin tırmanacak olan seyrinin paralelinde seçimci bir yaklaşım yerine sokak hareketleri çerçevesinde büyümesi kaçınılmaz olacaktır.
Kısa bir muhasebe
Yerli lider Evo Morales’le başlayan solun iktidarı, geçen birçok badireyi atlatırken çok sayıda başarıya da imza atmıştı. Askeri darbe sonrası 2020’de gerçekleşen seçimlerde yine sol, daha ilk turda yüzde 52,4 ile çoğunluğu sağlayıp Luis Arce’yi koltuğa oturtmuştu. Arce birlik ve değişim sözü vermişti.
Ancak işler özellikle ekonomik alanda beklendiği gibi gitmedi. 2021’de Abya Yala kıtasının en düşük enflasyon oranına sahip olan ülkede, 2024 itibarıyla enflasyon bölgedeki iflas halindeki ekonomilerle yarışır hale geldi. Bolivya’da şimdilerde çok yönlü olarak kıtlık yaşanıyor, birçok temel ürüne ulaşmak için kuyruklar uzuyor. Morales yönetimi ilk yıllarında doğalgaz üretimini kamulaştırmış ve bu ürünün ihracında elde edilen geliri yerli halkların lehine kullanmıştı. Örneğin akaryakıt fiyatları sübvanse edilerek düşük tutuluyordu. Bunun sonucu olarak yerli halklar, kapitalist üretim zinciri dahilinde giderek etkili bir unsura dönüşmüş ve tüketim olanakları da genişlemişti. Bir anlamda yoksulluğu geride bırakmışlardı. Fakat bugün yaşanan durum, halklar açısından birçok nedenle önemli bir düşüşe işaret ediyor.
Bu duruma sebep olan şeylerin başında doğalgaz üretimi ve ihracatının azalmasının yanı sıra yeni yatırım yapılmaması nedeniyle yeni doğalgaz kaynaklarının bulunamaması geliyor. İhracatın düşmesi ise dolar kıtlığına yol açtı. Bu da benzin, dizel ve gıda ithalatını engelliyor. Karaborsa almış yürümüş vaziyette. Artık sübvansiyon da olmayınca homurtu yükseliyor. Sokaklarda yapılan röportajlarda insanların sürekli artan fiyatlardan şikâyet ettiği göze çarpıyor. Geçim sıkıntısından, benzin almak için 24 saatten fazla beklemek zorunda kaldıklarından, artık restorana gidemediklerinden söz ediyorlar. Doğal olarak bu gidişata tepkiler de yoğun. Sokak protestolarında çoğu zaman şiddetin ön plana çıktığı durumlar yaşanıyor.
Bütün bunlara bir de eski Devlet Başkanı Morales’in iktidar sevdası ve paralelinde 3. Dünya Savaşı’nın çekişmelerinin Bolivya’ya yansımaları eklenince, karşımıza sosyalizm mücadelesi açısından hoş bir tablo çıktığından söz edemeyiz. Hatırlayacak olursak bu iktidar çekişmesi sürecinde üç saatlik bir darbe girişimi de gerçekleşmişti.(1) Sonrası da sol içi çekişme tırmanarak devam etti. Morales ciddi protestolara rağmen seçimlere katılma olanağı elde edemedi. Bunun üzerine seçimlerin adil olmadığı gerekçesiyle boş oy çağrısı yaptı.
Bazı önemli sorunlar…
Solun yönetiminde Bolivya birçok başlıkta özellikle yerli halklar lehine değişim sağlamış, 500 yıllık sömürgeci hükümranlığı çok yönlü olarak geriletmişti. Hatırlayalım, “Dekolonizasyon ve Erkek Egemenliğini Ortadan Kaldırma Bakanlığı” dahi kurulmuştu. Ancak gelinen durumda maddi gerçeklik, yani karın gurultusu daha ağır basıyor.
Şu soru kaçınılmaz olarak akla geliyor: Kapitalist üretim ilişkileri dahilinde kalarak toplumsal ilerleme nereye kadar sağlanabilir, sosyalizm kurulabilir mi? Kapitalizme karşı kooperatif türünden örgütlenmeler ve kısmi kamulaştırmalarla yeterince mücadele verilebilir mi? Aynı zamanda doğanın kaynaklarını yağmalamaya dayalı bir ekonomi ne kadar anti-kapitalist olabilir?
Bir diğer soru ise hem Abya Yala hem de dünya solu açısından sorun olan demokrasi ile ilişki meselesinde düğümleniyor. Morales’in iktidar sevdasında somutlanan liderlik anlayışı aslında olmayan, daha doğrusu ölmüş bir geleneği temsil ediyor. Nihayetinde kahramanlar ve temsili demokrasi diye özetleyebileceğimiz, bugün iflas etmiş bir zihniyeti.
İnsanların seçim yoluyla dahi olsa iradelerini birine teslim etmeleri ne kadar demokratik olabilir? Bu daha çok size Homeros zamanından kalma mitolojik öyküleri çağrıştırmıyor mu? Sorumluluğun, yani politik toplum olma hâlinin herkesin omuzlarında olduğu doğrudan demokrasi yerine, geçiciliği sabit olan “güven” türünden kavramlara mutlak anlamlar yükleyerek umutlu bir gelecek kurulabilir mi?
(1) https://bianet.org/yazi/bolivya-uc-saatlik-darbe-girisimi-296921