Tuğçe Tatari
Başlıkta görmüş olduğunuz soruları ben kendi kendime sormuyorum elbette. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Meclis’te yaptığı konuşmada komisyon çalışmalarında son eşiğe gelindiğini, rapor yazım aşamasında olduklarını ve bunun için iki ay ek süre tanındığını söyledi, belki kaçırmış olabilirsiniz.
Malum çok renkli ve bol magazinel gündemlerle meşgul Türkiye! Oysa Kurtulmuş konuşmasında irkilmemiz gereken bir durumdan da söz etti:
“Kudüs’te yapılan bir toplantıda İsrail’in eli kanlı başbakanının, Yunanistan Başbakanı ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi Başbakanı’nı da yanına alarak örtülü biçimde ülkemizi suçlayan, hatta tehdit eden sözlerini dikkate aldığımız; aynı şekilde kuzeyimizde Rusya-Ukrayna savaşının artık Karadeniz’e taşınmak üzere olduğu bir ortamı göz önüne aldığımızda, Türkiye’nin içeride cephesini tahkim etmek, kardeşliğini, barışı ve çatışmasızlığı kurmak için artık çok uzun vakitlerinin olmadığı aşikârdır. Bunun için Türkiye’yi kuşatma hedeflerini iyi okumak durumundayız. Eğer tarihe karşı bir sorumluluğumuz varsa, en önemli sorumluluklarımızdan biri Türkiye’nin etrafındaki gelişmeleri en iyi şekilde anlamak ve buna en doğru cevabı vermektir. Bu cevabın verilmesinin en iyi yolu ise emperyalistlerin içimizdeki oyunlarını bozmak için kardeşliğimizi ilanihaye, kıyamete kadar tesis edecek adımların atılmasıdır.”
Bu konuşmayı neden tam metin verdim? Çünkü bunları Kürt hareketinin önde gelen isimleri zaten üç yıldır söylüyordu; “Esas kıyamet Kıbrıs’ta kopacak” diye uyarıyorlardı.
Buraya Duran Kalkan’ın konuya ilişkin defaatle yaptığı açıklamaları koysam linç garanti ama üç yıl gecikmeli de olsa Numan Kurtulmuş’u koyunca sorun olmaz diye düşünüyorum. Kürt meselesine öyle bir alerji geliştirmişiz, öyle yoğun bir propaganda altında kalmışız ki bilgiyi bile bilgi olarak kabul edemiyoruz.
Siyasi öngörü yapabilecek insanlarla muhatap olduğumuzu kabullenmek istemiyoruz. İstiyoruz ki onlar algılarda, dağda yürürken “kart kurt” sesleri çıkaran kişiler düzeyinde kalsın. Oysa bu insanlar yıllardır dile getirdikleri uyarılarda şunu söylüyor: İsrail’in Ortadoğu’daki gelecek hedefi Türkiye olacaktır.
Bu bölgeyi bilen ve tanıyanların da zaman içinde hemfikir olduğu bir görüştür bu. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır… Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır” sözleri de hafızalarda.
Evet; Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği bugünlere bakıp gelişmeleri izleyerek Rojava’yı rahat bırakmak, Kürtlerin Türk düşmanı olmadığını kabullenmek ve Türkiye’de de acilen Kürtlerle barış ve huzuru inşa etmek gerektiğini artık çocuk olsa anlar.
Ama işte mesele milliyetçilik olunca biz bu insanlara “terörist” demekten sıyrılamıyor; “Aman sakın ola Suriye’de hak kazanmasınlar” diye IŞİD benzeri El Kaidemsi HTŞ’ye razı olmaktan, Alevileri katleden bir yapıyla muhatap olmaya yakın durabilmekten, “Öcalan dedi ki” diyeni hakaret yağmuruna tutmaktan dolayı önümüzü göremeden bugünlere kadar geliyoruz. Evet, artık bugün sadece Kürt siyasi hareketinin bilinen isimleri değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de aynı riskleri, aynı tehlikeleri konuşur oldu.



