Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Mesut Demir yazdı |

Colani neden Paris’e gitmiyor?

Mesut Demir yazdı |

Mesut DEMİR

Şam geçici yönetimi, Suriye’nin yapısal geleceğinin masaya yatırılacağı Paris Zirvesi’ne katılmayacağını açıkladı. Resmi gerekçe olarak da bir gün önce Haseke’de gerçekleştirilen Kuzey ve Doğu Suriye Ortak Tutum Konferansı gösterildi. Ancak gelişmeler yakından incelendiğinde, asıl nedenin bu konferans olmadığı, meselenin çok daha derin siyasi hesaplara dayandığı görülecektir.

PARİS’Mİ, ŞAM’MI, KATAR’MI?

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 8 Ağustos’ta Şam’a yaptığı ziyaretten sonra bu kararın gelmesi aslında sürpriz olmadı. Hem Şam hem Ankara, başından beri üçüncü ülkelerin aradan çıkarılarak, Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile görüşmelerin doğrudan Şam’da yapılmasını savunuyordu. Bu doğrultuda ilk toplantı 9 Temmuz’da Şam’da gerçekleşti. Ancak masaya konan koşullar, Kürt tarafı açısından bir “teslimiyet” dayatması olarak algılandı ve alternatif olarak Paris seçeneği gündeme geldi.

Türkiye, başından beri Fransa ve İngiltere gibi üçüncü tarafların, hatta mümkünse ABD’nin bile devre dışı bırakılmasını, böylece Kürt kartının sahadan düşürülmesini hedefliyor. Bu yaklaşım, büyük ölçüde Baas dönemi siyaset kodlarının devamı niteliğinde. Kürtlere önerilen model ise dolaylı bir siyasi teslimiyet.

FRANSA VE İNGİLTERE’NİN YAKLAŞIMI

Fransa ve İngiltere ise sürece daha geniş perspektiften bakıyor. Fransa, yerel hakların güvence altına alındığı bir siyasi çözüm arayışında aktif rol üstlenirken; İngiltere daha çok arabulucu, yani “masadaki hakem” pozisyonunu tercih ediyor. ABD ise hem Şam ve Ankara ile hem de Kürt tarafıyla ilişkilerini, özünde Şam’ın tezlerine alan açan ve ekonomik çıkarları önceleyen bir zeminde sürdürüyor.

Paris fikri daha çok, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin Amman’daki görüşmesinde öne çıktı. Ancak Barrack, toplantının Katar’da yapılmasını da önerdi ki bu, Ankara’nın da baştan beri dile getirdiği bir opsiyondu. Ankara böylelikle güdümlü bir 3. gücü yanında görmek istiyordu. Ancak Katar seçeneği hem DSG hem de Fransa ve İngiltere tarafından reddedildi.

ŞAM’IN GÖSTERMELİK GEREKÇESİ

İşte 8 Ağustos’ta Hakan Fidan’ın Şam ziyareti sırasında bu konular yeniden masaya yatırıldı ve karar verildi: Şam, Paris zirvesine katılmayacak. Bugün resmi haber ajansı SANA üzerinden yayılan resmi açıklamada Haseke’deki konferans gerekçe gösterilse de, bu hamlenin asıl hedefi başından beri Fransa ve İngiltere’yi, mümkünse ABD’yi süreç dışında bırakmak. Dolayısıyla, Haseke’de tüm halkların temsilcilerinin yer aldığı konferans, Şam’ın kararının yalnızca sembolik kılıfı.

ARAP MEDYASI’NDA HASEKE KONFERANSI ALGISI

İlginçtir ki Arap medyasına bakıldığında, Haseke Konferansı rahatsızlık değil, aksine heyecan uyandırmış durumda. Şam’ın gerekçesinin ne kadar yersiz olduğu, Arap dünyasının konferansı bir bölünme ve korku nedeni olarak değil, tam tersine atılması gereken en doğru adım olarak değerlendirdiği görülecektir.

Şarku’l Avsat, konferansı “etnik çeşitliliğin pekiştirilmesi” başlığıyla duyurdu ve sonuç bildirgesindeki şu vurguya dikkat çekti: “Suriye’nin birliğine ve egemenliğine inanarak, çözümün demokratik bir anayasadan geçtiğini düşünüyoruz. Bu anayasa, tüm tarafların gerçek katılımını garanti altına almalı, inanç özgürlüğünü, toplumsal adaleti ve iyi yönetimi güvenceye almalı.”

El Şems TV, konferansın Kuzey ve Doğu Suriye bileşenlerinin birliğini teyit ettiğini ve ayrımcılığı reddettiğini vurguladı.

El Arabiya, DSG’nin uzun süredir Kürt ve Arap aşiretleriyle yürüttüğü görüşmelerin amacının, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti kurmak olduğunu aktardı.

El Meyadin, toplantıyı “Ademi merkeziyetçi devlete ve demokratik anayasaya doğru” atılmış bir adım olarak niteledi.

El Modon, kapanış bildirgesinde Süveyda ve sahil bölgelerindeki olayların “insanlığa karşı suç” olarak tanımlandığını, demokratik anayasa ve geçiş dönemi adaleti çağrısı yapıldığını yazdı.

ANALİZLERİ TAMAMLAYAN BİR YORUM

Arap dünyasının tanınmış siyasi analisti Mohamed Hawaidi, Şam’ın asıl korkusunu şöyle özetliyor: “Eğer Şam hükümeti en ufak bir siyasi vizyona sahip olsaydı, tüm Suriye halklarını bir araya getirecek, Haseke’deki gibi bir konferans düzenlerdi. Ancak mevcut zihniyet, toplumun tüm kesimlerini birleştirmenin önemini kavramaktan uzak. Oysa bu tür toplantılar teslimiyet değil, Suriye’nin parçalanmışlığını aşmanın tek yoludur.”

SONUÇ

Şam’ın Paris zirvesinden çekilmesi, görünenin ötesinde bir güç mücadelesinin parçası. Haseke Konferansı, resmi söylemde bir bahane olarak öne çıkarılsa da, esas mesele, bölgesel ve uluslararası aktörlerin masadaki konumlarını yeniden şekillendirme çabası. Buna karşın, Haseke’de sergilenen çoğulcu birlik tablosu, Şam’ın çekincesinin aslında nedenlerini de açıkça gösteriyor: Halkların bir arada ve eşit temelde söz sahibi olabileceği bir Suriye, mevcut merkeziyetçi yapıya ciddi bir alternatif sunuyor.

Benzer Haberler