Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Tarihi silah yakma törenine tanıklık |

Fatma Bostan Ünsal: Bu süreç fırsata dönüşebilir

Tarihi silah yakma törenine tanıklık |

Türkiye’nin en karmaşık ve kronik meselelerinden biri olan Kürt sorununun çözümü yolunda atılan tarihi bir adım geçtiğimiz günlerde Cesena Mağarası’nda düzenlenen sembolik bir törenle yankı buldu. PKK’li 30 gerillanın silahlarını yaktığı bu anlamlı tören, çatışmasızlık umudunun simgesi olarak tarihe geçti.

Törene katılanlar arasında yıllardır hak mücadelesi veren, aynı zamanda AKP’nin kurucu kadrolarından Fatma Bostan Ünsal da vardı.

Ünsal, Numedya24’ten Ezo Özer’e verdiği röportajda, bu törenin sembollerle nasıl zenginleştirildiğini, Kürt sorununun çözümünde hukukun ve sivil toplumun önemini, barışın yalnızca politik değil, toplumsal bir dönüşümle mümkün olabileceğini samimi ve çarpıcı ifadelerle dile getirdi.

*Barış ve Demokratik Toplum Grubu’ndan 30 gerillanın silahlarını yakma törenine tanıklık edenlerden biri olarak ne hissettiniz? Nasıl bir atmosfer vardı?

Silahların yakılması törenin yapılacağı yerin seçiminden, töreni izlemeye gelen davetlilerin arasında temayüz eden “beyaz tülbentli barış annelerinin” olmasından törenin gerçekleşme şekline kadar her sembolün son derece titizlikle düşünüldüğü ve buna uyulduğu hissediliyordu. Bu açıdan her bir sembolü göz önünde bulundurarak sorunuzu cevaplandırmak gerekir, bu da cevabın çok uzaması anlamına gelir, ben birkaçı ile sınırlayacağım.

Tören yeri olarak heybetli Cesena Mağarası’nın sayısız basamaklarla inilen önünün seçilmesi mesela, ki bu bölge Türk ve Kürtlerin İngilizlere karşı birlikte mücadele ettikleri ve Misak-ı Milli içinde yer alan Musul bölgesi için savaşan kuvvetlerin karargah merkeziydi, sürecin başından itibaren vurgulanan Kürt-Türk ittifakı böyle bir yer seçimiyle belki en güzel şekilde anlatılabilirdi. Törende silahları bırakanların eşit sayıda kadın ve erkekten oluşması, önce kadının “sözünü söylemesi”, örgüte farklı dönemlerde katılanların olması en çarpıcı olanı, geçen yıl katılan dahil çok genç kadınların olması çok zengin çağrışımlara, düşüncelere sevk eden sembollerdi. Bu sorunu çözemezsek bu gençler gibi yüzlerce, binlercesini kaybedeceğimizi en açık ve acı bir şekilde hissettiriyordu bize. Törene seyirci olarak katılan en bariz grubun “barış anneleri” olması da son derece sembolikti. Barış anneleri, tören haftası sırasında bir mağarada “metan gazı nedeniyle ölen” 12 askerin son günlerinde çektikleri videoları sürekli seyrederek, onlara yanan ve bu çatışmalı ortam olmasaydı bu ölümler olacak mıydı diyerek kendi acılarının üstüne çıkarak toplumu yıllardır barışa ikna etmeye çalışıyorlar. Bu sorunun tam cevabı daha fazla yazmayı gerektiriyor ama ben burada bırakayım.

*Yıllardır hak mücadelesi veren bir aktivist olarak Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşememe sürecinde nerede duruyor? Türkiye için önemi nedir?

Türkiye’nin bu sorunu çözememiş olması sürekli özgürlükleri kısıtlaması ve daha kötüsü bazen hukuk dışına çıkacağı ortam yaratıyordu. Cumhurbaşkanının da en son dile getirdiği gibi, Diyarbakır Cezaevi, köy yakmalar, zorla göç ettirmeler, faili meçhul cinayetler ve Cumhurbaşkanının bahsetmediği daha yakın dönemde süreklilik arz eden “kayyım uygulamaları”, binlerce insanın sürgünde olması, on binlerce insanımızı kaybetmemiz, milyarlarca dolarlık ekonomik kaybımız hep bu sorun ile ilişkili.

Ayrıca bu sorun şeffaf ve hesap verebilir yönetime sahip olmamamızın en önemli sebeplerinden biri. Toplumun genelinden “beka meselesi” denilerek onay almak kolaylaşıyor, “Susurluk kazasında” gördüğümüz gibi izah edilemeyen, karanlık işler çeviren bir çete bundan büyük çıkar elde ediyor ve tüm toplumun aslında mağdur olduğu bir ortamın oluşmasına sebep oluyordu. Bu sorunları dile getiren gazetecilerin yaygın şekilde gözaltına alınması, tutuklu yargılanmaları yani ifade özgürlüğü ihlalleri, insanların seçme ve seçilme haklarının ihlali anlamın gelen “kayyım” uygulamaları hep bu kök sorun olduğu için var. Yapılacak yasal düzenlemeler ve bunların uygulanması ile kitlesel insan hakları ihlallerinin önemli ölçüde engellenebileceğini düşünüyorum.

*Bu barış sürecinin diğerlerinden farklı olarak sonuca ulaşabilmesi için iktidarın hangi adımları atması gerekiyor?

İktidarı ve muhalefeti ile yasal değişiklikler yapılması ve iktidarın bunları uygulamaya geçirmesi gerekiyor. Kayyım yasası, Terörle Mücadele Kanunu’nun terörün şiddetle ilişkilendirilmesine gerek olmadan terör nedeniyle yargılanmaya imkan veren kanun değişikliğine gerek olsa bile esasında var olan yasayı uygulamak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamak bile sorunu hafifletebilir. Elbette yapılacak hukuki değişikliklerin karşısında değilim, ama siyasi iradenin bakışı ile hiçbir yasal değişikliğe gitmeden nasıl büyük değişiklikler olabileceğini, başörtüsünün eğitim, çalışma ve siyasi hayatta yasaklanabildiğini veya nasıl serbest bırakabildiğini gördüğümüz için uygulamanın önemine vurgu yapmak istiyorum.

*Bu süreçte sivil toplum örgütlerine hangi görevler düşüyor?

Gerek yasal düzenlemelerin gerekse de uygulamada gerekenlerin yapılıp yapılmadığının takibi ve aksayan yönlerin giderilmesi önemli. 1982 Askeri darbesinin hemen ertesinde “Neden Türkiye’de 10 yılda bir açık veya örtük askeri darbe oluyor” sorusuna verilen cevaplardan biri sivil toplumun güçlü olmamasıydı. Bu yazının konusu değil elbette ama şunu söyleyebilirim, sivil toplumun zayıf olmasının en önemli sebebi, toplumun olduğu gibi sivil toplumun da bölünmüş olması ve siyasete net bir mesaj verememesidir. Siyasi olmayan bazı meselelerde mesela otomobillerin cam filminin yasaklanması bir OHAL KHK’sı ile gündeme geldiğinde toplum tepkisini göstermiş ve bu KHK geri alınmıştı. Yüzbinlerce kamu çalışanı aynı KHK’lar ile görevlerinden ihraç edilirken aynı tepki gösterilememişti mesela.

Bu nedenle sivil toplumun bu süreci toplumun her kesiminin sahipleneceği bir usulle gündeme getirmesi önemli olacaktır.

*Barışın toplumsallaştırılabilmesi için neler yapılmalı?

Barışın toplumsallaştırılması için bütün olup bitenlerin barış nosyonuna sahip, genele hitap eden medya ile halkın önünde müzakere edilmesi gerekir. Kürt meselesi hususunda uzun yıllar tek taraflı propagandaya maruz kalan halkın bu süreçte gözünden ve gönlünden kaçırılanları görebileceği serbest bir medya ortamı çok önemlidir. Bir de son yıllarda, medya sermayesinin temerküzü ile birlikte kutuplaşan, yandaş veya muhalif, konukları ve seyircisi ile bir birbirinden gittikçe uzaklaşan kamplaşan mevcut medya ortamı da barış süreci için hiç de müsait bir ortam değildir. Halkın geneline hitap eden, barış nosyonuna sahip bir medyada konuların tartışılması barışın toplumsallaşması için en önemli hususlardan biridir. Kuzey İrlanda’da barış sürecinde BBC’de her sabah 5 dakikalık programların çok etkili olduğu söylenmişti. Bir keresinde IRA’nın bombalı saldırısında ölürken kızının elini tutmuş olan bir babanın gözyaşları içinde failleri affettiğini bu programda söylemesi tüm trafiğin durmasına, tezahürat yapılmasına sebep olduğu anlatılmıştı. BBC gibi herkese hitap edebilen bir medya ortamında bu meselelerin soğukkanlı bir şekilde müzakere edilmesi barışı toplumsallaştıracaktır.

×FATMA BOSTAN ÜNSAL KİMDİR?

1965 yılında Balıkesir’in Manyas ilçesinde doğdu. 1981’de Manyas Lisesi’nden, 1985’de İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. Sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Yüksek Lisans yaptı. 2001 yılında Georgetown Üniversitesi, Center for Muslim-Christian Understanding’de misafir araştırmacı olarak, Türkiye ve Amerika’nın laiklik anlayışlarının, tarihsel bir arka plan ve yakın dönemli tartışmalı konularını karşılaştırmalı bir analizini çalıştı. AKP’nin kurucuları arasında yer alan Ünsal, bir süre aynı partide İnsan haklarından sorumlu genel başkan yardımcısı olarak görev yaptı. Ünsal uzun yıllardır hak savunucusu ve aktivist olarak çalışmaktadır.

Benzer Haberler