Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Sercan Üstündaş yazdı |

Özerk Yönetim'e Komplo: Colani hükümetinde Osmanlı oyunları

Sercan Üstündaş yazdı |

Şam hükümeti Suriye topraklarının 3’te 1’ini elinde bulunduran DSG’nin varlığını hazmedebilmiş değil. Şam’ın yeni sahipleri Alevilere, Dürzilere ve Hristiyanlara olduğu gibi Kürtlere karşı da düşmanlık besliyor ve bu düşmanlığın saldırılarla, komplolarla sürdüğü açık bir gerçek.

Sercan ÜSTÜNDAŞ

Suriye’de 13 yıldır süren iç savaş boyunca tanık olduğumuz katliam görüntülerinden bir tanesi 22 Haziran Şam’ın Mar Elyas Kilisesi’ndeki pazar ayininde gerçekleşti. HTŞ’den ayrılan cihatçı grupların Hristiyanlara yönelik saldırısında onlarca insan hayatını kaybetti ve yaralandı. Hem Suriye’de hem de uluslararası kamuoyunda katliamın sorumluları olarak bütün oklar Şam Hükümeti’ne işaret ediyordu. Öyle ki, HTŞ hükümet koltuğuna oturduğundan bu yana cihatçı grupları olabildiğine palazlandırmış ve bu grupların eylemlerini alenen desteklemişti. Tam da bu noktada, Türk devletinin desteğiyle yeni bir Osmanlı oyunu devreye koyuldu.

Bu plana göre HTŞ’nin meşruiyetini kaybetmemesi ve Özerk Yönetim’in özgürlükçü çizgisinin öne çıkmasını engellemek amacıyla kirli bir plan tezgahladı. Sahte belgeler üretildi, Şam hükümetinin temsilcileri gerçek dışı açıklamalarda bulundular ve katliamın sorumluluğunu Özerk Yönetim-DSG’nin üzerine yıkmak istediler. Kapsamlı bir dezenformasyon yaratmak için gereken bütün teknik araçları kullandılar

Suriye Hükümeti İçişleri Bakanlığı tarafından başlatılan plan, Özerk Yönetim- Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) karşı yürütülen siyasete dair birçok veri sunuyor. Şam’ın ve Ankara’nın Özerk Yönetim-DSG’yi tasfiye etmeye yönelik programı yeni gelişmelerle birlikte gün yüzüne çıkıyor.

Şam hükümetinin kısa iktidar tarihindeki büyük suçları

İktidarlaşan HTŞ, topluma karşı başlattığı ezme-sindirme-tahakküm altına alma saldırılarını tüm dünyanın gözü önünde Alevi katliamına girişerek ilan etti. Sahil kesiminde HTŞ gruplarına yönelik silahlı saldırılar olduğu iddia edilerek Suriye’nin diğer bölgelerindeki gruplar kafileler halinde Alevilerin üzerine gönderildi. Alevi katliamını iç ve dış kamuoyunda meşrulaştırmak için ise “Eski rejim kalıntılarına karşı mücadele” başlığı formülize edildi. BAAS iktidarı suçlularına yönelik mücadele kılıfı, Alevileri katliamdan geçirme, toplu mezarlara gömme, kadınları kaçırma boyutlarına vardı. Kamuoyuna çok yansımada da Alevilere ait mülklere el koyma, göçertme ve eski rejim döneminde devlet dairelerinde çalışan Alevilerin işlerine son verme gibi birçok suça imza atıldı.

Benzer bir düşmanlaştırma pratiği Dürzilere yönelik devreye sokuldu. İslam peygamberine hakaret edildiği iddiasıyla Şam’daki Dürzi mahallelerine saldırılar organize edildi. Oysa kısa bir sürede ses kaydının sahte olduğu bizzat Dürziler tarafından açığa çıkarıldı. Ama HTŞ’ye bağlı grupların saldırıları durmadı. Onlarca Dürzi katledildi. İsrail’in devreye girip Şam başta olmak üzere birçok kentteki askeri noktalara uçak saldırıları düzenlemesi ve Dürzilerin silahlı direnişi sonrası Dürzi katliamı durdurulabildi. Süveyda ve Şam’ın bazı mahalleleri Dürzi silahlı gruplarının kontrolünde kaldı.

DSG’ye yönelik bitmeyen komplolar

3 Şubat’ta Minbic’te gerçekleşen bombalı araç patlamasından DSG’yi sorumlu tutmaya çalışan Şam hükümetine cevap veren DSG, olayın araştırılması ve soruşturulması için çağrı yapmıştı. Ama Şam hükümeti çağrıya bir karşılık vermedi. Halep’te çekildiği belirtilen bombalı araç fotoğraflarıyla basına servis edilen görüntülerde de DSG suçlandı ve delilsiz, ispatsız bir yargı ile algı oluşturulmaya çalışıldı. Benzer bir iddia Şam’dan Süveyda’ya giderken yakalanan mühimmat dolu bir kamyona dairdi. Şam hükümetine bağlı kaynaklar, DSG’nin Dürzilere silah sevkiyatı yaptığını iddia ederek DSG’yi yine hedef tahtasına oturttu.

Şam hükümeti, DSG’yi düşman odak olarak kodlamak için ‘suçlar yaratıp’ kanaat oluşturuyor.

Bir taşla iki kuş: Hristiyanlar ve DSG hedefte

Mar Elyas Kilisesi’ndeki pazar ayinine yönelik canlı bomba saldırısında hayatını kaybedenlerin henüz yerdeki kanları kurumadan Şam hükümeti, faillerin IŞİD üyesi olduğunu dünyaya duyurdu. Aynı hızda hareket eden İçişleri Bakanlığı yetkilileri, olayla irtibatlı oldukları belirtilen kişilerle beraber ele geçirilen belgeleri kamuoyuyla paylaştı. Büyük suçlama bu açıklamada ortaya atıldı. Saldırıda rol alan kişilerin DSG’nin denetiminde olan Hol Kampı’ndan Şam’a geldiği iddia edildi.

Şam hükümetinin kontrolünde olan bölgede gerçekleşen katliamın birinci sorumlusu iktidarın kendisidir. İktidarın ele geçirilmesi sonrası Arap olmayan halklara ve Sünni-İslam olmayan dinlere karşı nefret ve düşmanlık örgütleyen Şam hükümeti tüm saldırıların sorumlusudur. Kaldı ki saldırıyı yakın bir zamanda HTŞ’den ayrılan Ensar el Sünne Tugayları üstlendi. HTŞ, Suriye’de yaşayan Hristiyanlara karşı örgütlenen baskıcı siyaseti arttırıyor. Kiliselere yönelik saldırıların rutinleşerek artması bunun en açık göstergesi.

Mar Elyas Kilisesi katliamından sonra açıklama yapan İçişleri Bakanlığı, saldırganların (yabancı teröristler) DSG denetimindeki Hol Kampı’ndan geldiğini ‘kanıtlayan’ Amerika merkezli Blumont yardım kuruluşunun belgelerini kamuoyu ile paylaştı. Ancak gerçek şu ki adı geçen kampta sadece kadınlar ve çocuklar kalıyor. DSG’nin açıkladığı gibi bu kampta yabancı terörist bulunmuyor. Yine bahse konu olan yardım kuruluşu Blumont da açıklama yaparak adları geçirilerek oluşturulan belgenin sahte olduğunu duyurdu. Sonuç olarak DSG ve Amerika merkezli yardım kuruluşu, Şam’da tezgahlanan komployu delilleri ile birlikte ifşa etti.

IŞİD kamplarının geleceği ve Şam’ın niyeti

Şam hükümeti, DSG’nin denetimindeki kampların kontrolünü ele almak için yoğun bir çaba içerisinde. DSG-Özerk Yönetim ile devam eden müzakereler de bu başlık tartışılıyor. Şam’ın Hol Kampı’na dair şaibe yaratmasının bir sebebi, DSG’nin IŞİD’e karşı mücadele edemediği propagandası ile kamplarda hak iddia etmek. Bu hedef ile hükümet tarafından IŞİD’e karşı mücadele ediliyormuş izlenimi yaratılmaya çalışıyor.

Bu konuda Şam hükümetinin yalnız olmadığını vurgulamak gerekir. IŞİD’e karşı mücadele eksenli ABD ve DSG ittifakını bozmak isteyen Türkiye, Şam hükümeti ile birlikte IŞİD’e karşı mücadele ettiklerini savunuyor. Bu savunu Trump’la son görüşmede bizzat Erdoğan tarafından da dile getirildi. Erdoğan, IŞİD’e karşı mücadelenin verileceği taahhüdüyle DSG’ye verilen desteğin geri çekilmesini bir kez daha ABD’den istedi.

Şam ve Ankara’nın ortak hedefi: DSG’nin tasfiyesi

Şam hükümeti Suriye topraklarının 3’te 1’ini elinde bulunduran DSG’nin varlığını hazmedebilmiş değil. Şam’ın yeni sahipleri Alevilere, Dürzilere ve Hristiyanlara olduğu gibi Kürtlere karşı da düşmanlık besliyor ve bu düşmanlığın saldırılarla, komplolarla sürdüğü açık bir gerçek. Mevcut hali ile Ankara’nın DSG’yi tasfiye etme planı Şam’ın programı ile uygulanmaya çalışılıyor. Bu bir niyet okumadan ziyade, Şam’ın yakın dönem tarihindeki pratiklerinden açığa çıkan bir sonuç olarak karşımızda duruyor.

Rojava Devrimi öncülerinin son dönemde Şam hükümetine yönelik uyarılarındaki ciddi artış bu gerçeğe işaret ediyor. Şam ile Qamişlo merkezli ikili hükümet formülasyonu da bu gidişatın bir sonucu olarak okunabilir.

Benzer Haberler