BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Sömürgeden, yasaklardan ve direnişten doğan bir oyun: Gaelic Futbolu

Sömürgeden, yasaklardan ve direnişten doğan bir oyun: Gaelic Futbolu

Zeyno BAYRAMOĞLU

19. yüzyılın sonunda İrlanda yalnızca toprakları işgal edilen bir ülke değildi; dili, kültürü, inancı ve gündelik yaşamın bütün dokusu İngiliz yönetiminin kuşatması altında sıkıştırılmış bir halktı. Yasaklamalar, yoksullaştırma politikaları ve onuru hedef alan uygulamalar bir yaşam rejimine dönüşmüştü. Fakat bu kuşatma, İrlanda’nın itiraz gücünü yok edemedi.

İngiliz yönetimi toplumun bütün damarlarını sıkıştırmaya çalışırken, İrlandalılar kendilerine yasaklanan her şeyi başka bir yerde yeniden kurmanın yollarını arıyordu. Kültürün, dilin ve gündelik hayatın baskıyla daraltıldığı bir ülkede, yaşamın yeniden yeşereceği alanı oyunlarda buldular. Gaelic Futbolu işte bu arayıştan, bu yeniden kurma iradesinden doğdu. Rugby ve futbol gibi İngiliz oyunlarına karşı, kendi ritimlerinden ve hafızalarından süzdükleri; hızın, temasın ve cesaretin harmanlandığı sert bir halk oyunu yarattılar. Topun peşinden koşmak artık bir eğlence değil, kendi varlıklarının izini sürmekti.

Ve kısa sürede bu yeni oyun yalnızca sahada değil, toplumun ruhunda da karşılığını buldu; yeniden kuruluşun örgütlü biçime kavuşması artık kaçınılmazdı.

1884’te Gaelic Athletic Association (GAA) kuruldu. Kısa sürede yalnızca bir spor örgütü olmaktan çıktı; dili, müziği, dansı ve kültürün bütün canlı damarlarını yeniden kuran güçlü bir ortak çatıya dönüştü. Tam da bu nedenle İngiliz yönetimi GAA’yı tehlikeli bulmaya başladı. Kulüp binaları basıldı, bazı maçlar yasaklandı, oyuncular fişlendi, GAA üyeleri kamu görevlerinden uzaklaştırıldı. Çünkü Gaelic Futbolu’nun topladığı kalabalıklar bir gerçeği açığa çıkarıyordu: Bu halk yok olmuyordu.

İngiliz baskısı İrlandalıları geri çekmedi; sıkıştırılan her şey gibi, özgürlük arayışı da toprağın altından yeniden filizlendi. İşte tam bu atmosferin içerisinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) kuruldu. IRA, bir halkın kendi kaderini belirlemek için örgütlediği silahlı direniş hareketiydi. İngiliz yönetimi bunun farkındaydı; kültürel direniş derinleşirken siyasal direniş de yeraltında örgütleniyordu. Bu nedenle baskı daha da sertleşti. Statlardan okullara, derneklerden köylere kadar genişleyen denetim, Gaelic Futbolu gibi halk oyunlarını bile “tehlikeli” bir ortaklaşma alanı olarak işaretliyordu.

Ve takvim 21 Kasım 1920’yi gösterdiğinde tarihin yönü değişti.

Kanlı Pazar’a Giden Sabah

O sabah IRA, İngiliz istihbaratının özel bir hücresi olan Cairo Gang’i hedef aldı. Bu tim, İrlanda’daki direnişin önde gelen isimlerinin adreslerini, bulundukları yerleri ve aile bilgilerini toplamıştı. İngiltere, büyük bir tasfiye operasyonuna hazırlanıyordu. IRA’nın eylemi, yaklaşan bu imha planını durdurmaya dönük bir karşı hamleydi.

Öğleden sonra Croke Park’ta yaklaşık 15 bin kişi Tipperary–Dublin maçını izlemek için toplanmıştı. İrlandalıların sıkıntılarını bir anlığına unutacağı, sıradan bir pazar günü olacaktı. Top saha ortasına bırakıldı, maç başladı. Henüz top ilk pasını bulmadan, İngiliz askerleri Black and Tans önderliğinde ve İrlanda Kraliyet Polis Teşkilatı sahaya girdi; oyun durdu.

Yalnızca 90 saniye sonra, İrlanda tarihinin en kanlı saldırısı Croke Park çimlerine kazındı. 14 sivil öldürüldü. Bunların arasında Tipperary’nin köşe oyuncusu Michael Hogan da vardı. O gün can verenlerin en küçüğü ise henüz 10 yaşındaki Jerome O’Leary idi.

Croke Park’ta o gün yaşanan katliam, devlet şiddetinin bir halkın varoluşunu hedef aldığını tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. İngiliz yönetimi için tehdit olan maçın kendisi değildi; o maçın etrafında birbirine sokulan insanlar, onların taşıdığı hafıza ve sarsılmaz dirençti.

GAA tarih komitesi sekreteri Cian Murphy yıllar sonra şöyle diyecekti:

“Önemli olan şu ki, Kanlı Pazar’ın tarihte adı anılmayan bir tarih olmamasını sağlamalıyız. Onlar bizim maçlarımıza gidip bir daha dönmeyen insanlarımızdı.”

Yüzyıl Sonra Aynı Saha

Yıllar sonra Croke Park, bu kez İrlanda ile İngiltere’nin karşı karşıya geldiği bir maça ev sahipliği yaptığında, Kraliyet güçlerinin bir zamanlar tribünleri kana buladığı aynı yerde “God Save the Queen”in çalınacak olması büyük bir tartışma yarattı.

Kimi için bu, tarihle yüzleşmenin gereğiydi.

Kimi içinse yarası kapanmamış bir geçmişin yeniden açılması.

Eski GAA oyuncusu JJ Barrett, bunu büyük bir hakaret olarak gördü ve Croke Park’taki müzeden ailesine ait 23 All-Ireland madalyasının geri çekilmesini istedi.

Yine de marş kesintisiz çalındı. Ardından İrlanda milli marşı Amhrán na bhFiann öyle güçlü bir karşılıkla söylendi ki, bazı oyuncular gözyaşlarını tutamadı.

Bir halkın hafızası ve direnişi, stadyumun rüzgârında yeniden görünür olmuştu.

Aradan bir yüzyıl geçti;

O kanlı pazarın üzerinden geçen yıllar ne hafızayı silmeye yaradı ne de bir halkın kendi yolunu arayışını durdurdu. İrlanda’daki direniş, yüzyıllardır süren kültürel yasaklara, toprak gasplarına ve asimilasyon politikalarına karşı doğmuştu; zamanla farklı biçimlere büründü, kimi dönemlerde örgütlü halk hareketi, kimi dönemlerde silahlı çatışma, kimi dönemlerde de siyasal müzakere olarak yoluna devam etti. Değişen yöntemler, ortak amacı hiç değiştirmedi: İrlanda toplumu kendi kimliğinden vazgeçmeden yeni bir demokratik düzen kurmayı başaran toplumsal bir iradeye dönüştü. Bugün İrlanda, iki resmi dile—İrlandaca ve İngilizceye—sahip bir ülke. Yüz yıllık mücadele; dilin yeniden hayata dönmesini, yerel yönetimlerde halkın geniş katılımını ve adanın geleceğini belirleyen siyasal dengelerin kurulmasını mümkün kıldı. Bir zamanlar yok edilmek istenen o damar, sonunda siyasetin yönünü değiştiren asıl güç oldu.

Ve bugün Croke Park… Dublin’in kuzeyinde sadece bir stadyum değil; geçmişin yükünü taşıyan, acısını unutmayan ama yolunu kendi eliyle kuran bir halkın ulusal belleği. O çimlerde atılan her pas, artık yalnızca oyunun değil, hayatta kalmanın ve yeniden ayağa kalkmanın onurunu taşıyor. Gaelic Futbolu belki bugün bir direniş aracı değil; fakat yasakların, baskının ve kanlı pazarların içinden geçerek yeni bir hayat kurabileceğinin yaşayan kanıtı. Bir zorunluluğun değil belki, ama bir halkın kültüründen vazgeçmeden kendi yolunu kurabileceğinin sarsılmaz bir hatırlatıcısı.

Benzer Haberler

CHP’li İnan Akgün Alp:

"Devlet, Abdullah Öcalan ile görüşüyorsa Komisyon neden görüşmesin?"

Rojin Kabaiş’e ne oldu?

"Yurttaki öğrencilerin ve mahallelilerin DNA örnekleri alınsın"

Zeyno Bayramoğlu yazdı |

Sömürgeden, yasaklardan ve direnişten doğan bir oyun: Gaelic Futbolu

CHP’li İnan Akgün Alp:

"Devlet, Abdullah Öcalan ile görüşüyorsa Komisyon neden görüşmesin?"

Emin Sarı yazdı |

Kendi tarihlerini yazan yaralı aslanlar

Kültürel tahribatı Bakan’a örneklerle anlattılar |

"Tarihi Birca Belek‘i AKP’li Atan ofis olarak kullanıyor"

“Kayyumlarla ilgili düzenlemenin eli kulağında” |

Oluç: Diyarbakır 5 Nolu yüzleşme ve hafıza müzesi olmalı