Süveyda’daki insani kriz derinleşirken, yardım konvoylarının Şara hükümetinin engellerine takılması krizi büyütüyor. Yakıt ve gıda sıkıntısı karaborsayı patlatıyor, halk ise temel ihtiyaçlara ulaşamıyor.
HABER MERKEZİ – Suriye’nin güneyindeki Dürzi nüfusun yoğun olduğu Süveyda vilayeti, Temmuz 2025’te Suriye Geçici Hükümetine bağlı silahlı grupların saldırıları ve ardından Bedevi aşiretleri ve Dürzi gruplar arasında patlak veren şiddetli çatışmalar sonrası hâlâ derin bir insani ve ekonomik krizin içinde.
Bu çatışmalar, yüzlerce ölüme, binlerce yerinden edilmeye yol açarken, Şam-Süveyda yolundaki ambargo ve kısıtlamalar, yardım akışını kesintiye uğratarak krizi derinleştirdi. Suriye Arap Kızılayı (SARC) gibi kuruluşlar tarafından gönderilen yardım konvoyları, geçici Şara hükümetinin idari ve güvenlik engellerine takılarak düzensiz kalıyor. Bu durum, temel ihtiyaçlara erişimi imkânsız hale getirirken, karaborsayı körüklüyor ve radikal çözümlerin ufukta görünmemesine neden oluyor.
YARDIMLARIN DÜZENSİZLİĞİ VE ŞARA’NIN ROLÜ
Süveyda’ya yönelik ambargo, esasen Şam-Süveyda yolundaki kontroller ve kısıtlamalarla şekilleniyor. Salı günü SARC tarafından Dünya Gıda Programı (WFP) desteğiyle gönderilen 201 ton un konvoyu, aile hijyen kitleri, kadın hijyen malzemeleri ve içme suyuyla birlikte fırınlara dağıtıldı. Ancak bu konvoy, iki gün önceki 150 TIR’lık ticari geçişin ardından geldi ve genel akıştaki “düzensizliği” sürdürdü. Eylül başından beri yakıt tedarikinde göreceli iyileşme olsa da, Süveyda Valiliği’nin Mazraa kasabasında yakıt stoklamayı sınırlama kararı, benzin ve dizel krizini yeniden alevlendirdi.
Gelişmeler, bu engellerin Şara hükümetinin politikalarından kaynaklandığını doğruluyor. 16 Eylül 2025’te Suriye, Ürdün ve ABD arasında imzalanan “Süveyda Yol Haritası”, insani yardımların kesintisiz ulaştırılmasını ve temel hizmetlerin yeniden tesis edilmesini vaat etse de, uygulama aşamasında idari bürokrasi ve güvenlik kontrolleri öne çıkıyor. Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, yol haritasını “Suriye öncülüğünde” diye nitelendirirken, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ve ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack, Şam’ın yerel uzlaşma süreçlerini desteklemesini şart koştu. Buna rağmen, yardım konvoyları hâlâ Şara hükümetinin İçişleri Bakanlığı’na bağlı yerel güçlerin yol kontrollerine tabi tutuluyor. Örneğin, 19 Eylül’de BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan mektupta, yardımların “uluslararası meşruiyet” için BM mekanizmalarına bağlanması talep edildi, ancak Şam’ın idari komplikasyonları gecikmelere yol açıyor.
Temmuz’daki çatışmalar sırasında Türkiye ve Suudi Arabistan’dan (Kral Selman İnsani Yardım Merkezi aracılığıyla) gönderilen 40 TIR’lık konvoy, Dera’daki Busra El Şam koridorundan geçerek Süveyda’ya ulaştı, ancak bu yardımlar da hükümetin koordinasyon eksikliği nedeniyle gecikti. İsrail’in 26 Eylül’de talep ettiği “insani koridor” önerisi ise Şam tarafından “egemenlik ihlali” olarak reddedildi, bu da yardımların hükümet denetiminde kalmasını pekiştirdi. Sonuç olarak, yardımlar Şara hükümetinin güvenlik önceliklerine kurban gidiyor. Yol haritası da bu konuda bir umut vermiyor ve Eylül sonu itibarıyla konvoylar hâlâ haftalık ve sınırlı kalıyor.
YARDIMLARIN KISITLI ULAŞIMI NEDENİYLE YAŞANANLAR
Yardımların düzensizliği, Süveyda’da temel ihtiyaçları karşılamayı imkânsız kılıyor ve insani krizi derinleştiriyor. Kamu fırınlarındaki un krizi devam ediyor; tedarikler sadece yardım kuruluşları ve STK’larla sınırlı, Genel Tahıl Şirketi aracılığıyla resmi tedarik yok. Bu, halkı insani yardıma bağımlı bırakırken, Eylül başındaki yakıt iyileşmesi bile Mazraa kararıyla boşa çıkarıldı, benzin ve dizel sıkıntısı bir haftadır sürüyor.
Çatışmaların ardından insani tablo vahimleşti. Su, gıda, ilaç ve yakıt erişimi Şam-Dera yolu ambargosu nedeniyle kesildi; 27 Temmuz raporlarına göre, kırsalda ateşkes ihlalleriyle birlikte su ve ilaç krizi de derinleşti. Eylül’de yol haritası kapsamında göç edenlerin dönüşü ve köy onarımları vaat edildi, ancak halk, temel gıda fiyatlarının artması ve hijyen malzemesi eksikliği sorunuyla boğuşuyor; kadınlar ve çocuklar ise bundan en çok etkilenen kesim. BM Özel Raportörü Geir Pedersen, 19 Eylül’de Güvenlik Konseyi’nde “uluslararası destek ve yaptırımların kaldırılması” çağrısı yaptı, ancak Şara hükümetinin “sorumluların yargılanması” taahhüdü hâlâ somutlaşmadı. Bu bağımlılık döngüsü, radikal çözümsüzlüğü besliyor.
KARABORSA DURUMU
Yardım eksikliği, Süveyda’da karaborsayı patlattı. Gıda fiyatlarındaki artış ve yakıt krizinin alevlenmesi, temel maddelerin (un, yakıt, hijyen ürünleri) piyasadan çekilmesine yol açtı. Ticari konvoyların düzensizliği, akaryakıt tankerlerini sınırlarken, idari engeller ithalatı tıkadı; sonuçta, benzin ve dizel karaborsada fahiş fiyatlara ulaştı.
Temmuz sonrası dönemde, çatışmalarla birlikte ilaç ve gıda karaborsası yüzde 200-300 arttı; örneğin, un torbaları resmi fiyatın 5 katına satılıyor. Eylül’de yakıt stoklama sınırlaması, dizel fiyatlarını ikiye katladı ve fırınların kapanmasına neden oldu, bu da ekmek karaborsasını tetikledi. Yerel kaynaklar, Bedevi ve geçici hükümete bağlı grupların yol kesmelerinin de karaborsayı beslediğini belirtiyor; yardım konvoylarının gecikmesi, tüccarların stokları şişirmesine fırsat veriyor. Yol haritası, tazminat ve onarım vaat etse de, karaborsa ekonomisi vilayetin yüzde 40’ını etkiliyor ve yoksulluğu kalıcılaştırıyor.
UMUT MU YENİ ENGELLER Mİ?
30 Eylül 2025 itibarıyla, Süveyda’da durum hâlâ kırılgan.16 Eylül “yol haritası”, Ürdün-ABD desteğiyle insani yardımların artmasını ve uzlaşma sürecini başlattı.19 Eylül’de BM’ye sunulan mektup, yardımların resmiyetini hedefliyor. Fransa ve AB, 17 Temmuz ve 19 Eylül açıklamalarında ateşkese uyulmasını ve yardım erişimini vurguladı. Ancak, 26 Eylül’de İsrail-Suriye görüşmelerinde “insani koridor” anlaşmazlığı çıktı; Netanyahu’nun asker ve silahtan arındırılmış tampon bölge talebi, Şam’ı tedirgin etti.
Şara hükümeti, 20 Temmuz’da “Bedevi savaşçıları temizlediğini” ilan etse de, Dürzilerin özerklik talepleri karşılanmadı. Sonuçta, yardımlar artıyor, ancak hükümet engelleri ve dış müdahaleler, sürdürülebilirliği gölgeliyor. Bölgeyi yakından takip eden gözlemcilere göre, radikal çözüm için BM yaptırımlarının kaldırılması ve yerel özerklik müzakereleri şart.