Van’da kayyum tarafından işsiz bırakılan işçilerin eylemi yarın yüzüncü gününe giriyor. Onlar sadece direnişi sürdürmüyor, aynı zamanda işsizliğin getirdiği ağır ekonomik yük ve bunun yarattığı derin psikolojik baskıyla da mücadele ediyorlar. Eylemdeki işçilerden Servet Arslan, “Yaşadıklarımızı defalarca dile getirdik. Taş duydu, kayyum duymadı; duyunca da bu kez engel koydu” diyor.
Çağdaş KAPLAN
Türkiye bir yandan barışı konuşuyor…
Ama diğer yandan kayyum yönetimleri sürüyor.
Bu kayyum yönetimlerinden birine karşı Van’da yarın 100. gününe girecek bir eylem var.
Peki kim onlar?
Van Büyükşehir Belediyesi’nin DEM Partili seçilmiş belediye eş başkanları Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal yerine atanan kayyum tarafından işten çıkarılan belediye işçileri.
Kayyum aynı zamanda Van Valisi Ozan Balcı…
29 Temmuz’da, 7’si engelli 223 çalışanın işine son verdi.
İşçilere ne resmi bir tebligat yapıldı ne yüz yüze bir açıklama…
Birçoğu sadece telefonlarına gelen bir mesajla işten çıkarıldığını öğrendi.
Gerekçe mi?
“Arşiv soruşturması tamamlanmadan işe alınmaları.”
Halbuki DEM Parti’li belediye eş başkanları işçilerin iş alım sürecinde tüm prosedürleri tamamladığını belirtiyor.
Aralarında daha önceki kayyum yönetimi tarafından işten çıkartılan işçiler de vardı. Bu işçiler mahkemelerde işe iade davalarını da kazanmışlardı. Belediye işe alımlar için güvenlik soruşturmasına dair “arşiv kayıtlarının” gelmesi için bir ay boyunca bekledi. Ardından 15 günlük bir “telkin” süresi de tüketildi ve işçiler işe alındı.
Tüm bunlara rağmen işçiler kayyumun göreve gelmesi ile birlikte tekrar işsiz kaldı. Onlar 29 Temmuz’dan bu yana DİSK’e bağlı Genel İş Sendikası öncülüğünde Van’da eylemlerini “İşimizi geri alacağız” diyerek sürdürüyor.
Düzenledikleri basın açıklamalarında eylemlerini “Bu sadece Van’ın değil, bu ülkenin dört bir yanında onuru çiğnenen tüm emekçilerin direnişidir” diye tanımlıyorlar.
99 gündür eylemde olan işçilerden Servet Arslan ile hem işten çıkartılma süreçlerini hem sonrasında yaşadıkları zorlukları hem de direnişle geçen 100 günü konuştuk.
99 GÜNDÜR ANLATMAYA ÇALIŞIYORUZ: HUKUKİ DEĞİL SİYASİ BİR KARAR

Arslan, 99 gündür işten çıkarılmalarının hukuki bir gerekçeye dayanmadığını anlatmaya çalıştıklarını söylüyor. İşten çıkarma gerekçesi olarak öne sürülen “arşiv kayıtlarının tamamlanmamış olması”nın kayyum yönetimi tarafından kullanılan bir bahane olduğunu, asıl nedenin ise kendilerine dönük siyasi ve kimlik temelli bir tutum olduğunu belirtiyor.
“Telefonumuza gelen mesajla ‘iş akdiniz feshedilmiştir’ denilerek ucuz bir yaklaşımla işten çıkartıldık” diyor Aslan.
MAHKEME HAKKIMIZI VERİYOR AMA KAYYUM VERMİYOR
Aslan, karşı karşıya kaldıklarını belirttikleri hukuksuzluğa dair şu ayrıntıları paylaşıyor:
×Bizler bütün resmi süreçler işletilerek işe alınan işçileriz. Arşiv kayıtları, memnu hakların alınıp alınmamasına dair kararlar – ki memnu haklarını alana bir kısım arkadaşımız da işe alınmadı- tamamlanarak işe alındık.
223 işçinin 47’si daha önceki kayyum döneminde de işsiz bırakıldı. Ben de onlardan birisiyim. O dönemde yasal mücadelemiz sonucu 4 yerel 4 istinaf mahkemesini kazandık. Ve toplamda işe alım sürecinde 5 mülakata girdik.
Her mülakat öncesi zaten bir güvenlik soruşturması yapıldı. Hatta girdiğimiz 3 ve 4. Mülakatta kayyum yönetimi ‘Hayırlı olsun’ deyip mülakatı bitirdi. Ben toplamda 8 kez mahkeme kazandım mahkeme işe geri dönme hakkını bana verdi ama kayyum yönetimi bana bu hakkı vermiyor. Böylesi ucuz bir yaklaşım içindeler.
Arkadaşlarımızın birçoğunun mahkemeleri başladı. Mahkeme emniyete ‘güvenlik soruşturmasına’ dair yazı yazıyor ve cevap olarak ‘herhangi bir arşiv kaydı yoktur’ şeklinde cevap geliyor mahkemeye. Dolayısıyla bunlar resmi evraktır ama buna rağmen arkadaşlarımız işe dönemiyor.
Onlar bir yandan işten atılmalarına karşı eylemlerini sürdürüyorlar, diğer yandan işsizliğin getirdiği ağır ekonomik yük ve bunun yarattığı derin psikolojik baskıyla mücadele ediyorlar.
KANSER HASTASI ARKADAŞLARIMIZ TEDAVİ OLAMIYOR
“Borçlandık, arkadaşlarımız büyük travmalar yaşıyorlar” diyor Arslan ve devam ediyor:
“223 arkadaşımız bundan önceki süreçte de işsiz bırakıldı kayyum yönetimi tarafından ve hayatımızı idame ettirmek için borçlandık. Tekrar işe başladığımızda az çok toparlanmaya başladık ve bu büyük bir travma ve mağduriyet yarattı.
Kanser tedavisi gören arkadaşlarımız var ama bu tedavilerini bile yaptırmakta güçlük çekiyorlar. Bir arkadaşımızın çok iyi derece yapan bir kız çocuğu var ama arkadaşımız ekonomik koşullarından dolayı eğitimine devam ettiremedi. Arkadaşımız İstanbul’a göç etti ve üniversitede okuması gereken çocuğu şu an fabrikada çalışıyor. Aramızda kendi imkanlarıyla ev yapmaya başlamış yarım kalmış, kapı penceresini takamadığı için penceresine kapısına poşet yerleştirip yaşamını idame ettirmeye çalışan arkadaşlarımız var. Kimi arkadaşımız çocuğuna harçlık veremiyor, kimisi hastasını tedavi ettiremiyor. Daha önce kayyum yönetimi tarafından çıkartıldığımızda 306 kişiydik. O dönem yaşadıkları psikolojik travmalar sonucu arkadaşlarımızın bazılarını kaybettik. Kimisi beyin kanaması geçirdi, kimisi kalp krizi geçirdi, kimi kansere yakalandı…”
TAŞ DUYDU, KAYYUM DUYMADI; DUYUNCA DA BU KEZ ENGEL KOYDU
Arslan, 100 günlük mücadelelerini ise “Aramızda bugüne kadar trafik cezası dahi olmayan arkadaşlarımız var. Ama kayyum ‘güvenlik soruşturması’ diyor. Yaşadıklarımızı defalarca dile getirdik, taş duydu ama kayyum yönetimi duymadı” diye anlatıyor ardından düzeltiyor: “Aslında duydular. Büyük eylemler düzenledik. Şimdi eylemlerimizi engellemeye çalışıyorlar.”

Eylemlerinin 65. gününde düzenledikleri kitlesel yürüyüşün ardından yapmak istedikleri yürüyüşlerin kayyum yönetiminin talimatıyla polis tarafından engellendiğini söylüyor.
“Basın açıklamalarımızdan sonra sendika binasına yürüyüşlerimiz engelleniyor. İstediğimiz alanlarda yürüyüş ve basın açıklaması yapmamıza izin verilmiyor.”
Onlar eylemlerini işe geri alınıncaya kadar sürdürmekte kararlı. Bunun hukukun ve vicdanın gereği olduğunu söylüyor Servet Aslan. Aslan bir yanda Kürt sorununa çözüm için süreç görüşmeleri yapılırken bir yanda da kayyum yönetimlerinin hala görevde olması ve hukuksuz kararlar vermesinin bir çelişki olduğuna dikkat çekiyor.
Arslan, şunları söylüyor:
BU SADECE BİZE DEĞİL TÜM VAN’A DAYATILAN BİR HUKUKSUZLUK
Biz tüm engellemelere rağmen haklı mücadelemizi sürdüreceğiz. 99 gündür işçiler olarak bütün hukuk örgütlerini de mücadelemize desteğe çağırıyoruz. Hukuksuzluğu biz yaşamış olabiliriz ama bu bütün kente dayatılan bir hukuksuzluktur.
Kayyum yönetimine bir kez daha haklarımızın teslim edilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu hem hukuk hem vicdanın gereğidir.
VAN KAYYUMU BARIŞI SABOTE EDİYOR
Parlamento süreci yoğun bir şekilde tartışırken, birçok kesim bu sürecin sonuca ulaşması için gayret gösterirken, Van’daki kayyum bizim üzerimizde uyguladığı politikalarla bu süreci sabote ediyor. Bu yaklaşım barışa sabotajdır.
223 işçi çıkartıldı yerimize 400’den fazla işçi alındı. Benim 11 ay beklediğim “arşiv soruşturmam” bu işçiler için nasıl bir haftada tamamlandı? Ya da bu arşiv soruşturması sonuçları geldi mi? Ya da yargısal prosedürler yerine getirildi mi? Ya da işe alınan kişilerin referansları kimler, hangi ağanın, hangi daire başkanının, hangi siyasetçilerin yakınları? Bunu açıklasınlar. Bizim için uygulanan süreç, bizden sonra alınan kişiler için uygulanmadı.
Yasal süreç bizim lehimize sonuçlanacak biliyoruz ama bu süre beklenmeden hakkımızın geri verilmesini de talep ediyoruz. Avazımız çıktığınca haykırıyoruz, haykırmaya da devam edeceğiz.”
223 işçi eylemlerinin 100. günü olan yarın (7 Kasım) büyük bir yürüyüş düzenleyecek. Yürüyüş saat 17.00’de Sanat Parkı’ndan başlayacak ve Genel İş Sendikası binasına kadar devam edecek.




