Mesele “kaç saniye sürdüğü” değil; neyin söylendiği ve kime yöneltildiğidir. Bir zehir, tek damla da olsa zehirdir. “Az içildi” demek panzehir değildir. Eleştiriyi tartışmak yerine; eleştireni “ajan”, tepkiyi “operasyon”, hak talebini “provokasyon” ilan etmek… Bu, tribün dili değil; iktidar dilidir. Futbol sadece sahada oynanmıyor; burada da siyaset yapılıyor. Üstelik inkâr edilerek.
Zeyno BAYRAMOĞLU
Sorumluluğu dağıtan ve meseleyi saptıran bir açıklamanın anatomisi.
Bu açıklama, kelimelerle kurulmuş bir savunma değil; kelimelerle örülmüş bir kaçış tünelidir. Dışarıdan bakınca “itidal” izlenimi verir; yaklaştıkça inkâr, yer değiştirme ve üstten konuşma görünür. Bu yüzden sökülmeyi hak eder.
“Kısa süreli ve tekrarlanmayan” meselesi
Bu ifade, hakikati küçülterek görünmez kılmaya çalışan eski bir stratejidir. Irkçı ve cinsiyetçi bir tezahürat:
- Süreyle ölçülmez,
- Tekrarla meşrulaşmaz,
- Bir kez söylendiğinde de suçtur.
Mesele “kaç saniye sürdüğü” değil; neyin söylendiği ve kime yöneltildiğidir. Bir zehir, tek damla da olsa zehirdir. “Az içildi” demek panzehir değildir.
“Gizli ajandalar” dili
Eleştiriyi tartışmak yerine; eleştireni “ajan”, tepkiyi “operasyon”, hak talebini “provokasyon” ilan etmek… Bu, tribün dili değil; iktidar dilidir. Futbol sadece sahada oynanmıyor; burada da siyaset yapılıyor. Üstelik inkâr edilerek.
Vanspor yöneticisine saldırı: Konuyu saptırmak
Ortada Leyla Zana’ya dönük ırkçı ve cinsiyetçi bir saldırı varken, açıklama Vanspor yöneticisinin üslubuna, kendi “başarısızlığına” ve “haddini bil” tehditlerine savruluyor. Bu bir savunma değil, karşı saldırıdır. Faille yüzleşemeyenin refleksi, eleştireni susturmaktır.
“Babam Faruk Çelik” paragrafı
Bu bölüm özellikle sorunludur.
Bir kişinin babasının kim olduğu, kaç yıl bakanlık yaptığı ya da bölgeyle “barışık” olması; tribünde edilen ırkçı ve kadın düşmanı sözleri temize çıkarmaz. Suç bireysel olsa bile, bu suça alan açan ya da engellemeyen sorumluluk kurumsaldır. Ahlak, soy kütüğünden değil; tutumdan anlaşılır.
“Tribün lideri Kürt, tribünde kadın var” savunması
Bu, çağımızın en klişe bahanesidir: “Irkçı olamam çünkü Kürt arkadaşım var.” “Cinsiyetçi olamam çünkü tribünde kadınlar var.”
Bu mantık çökmüştür. Bir Kürdün varlığı, Kürtlere edilen hakareti engellemez. Kadınların tribünde olması, kadın düşmanlığını ortadan kaldırmaz.
Ayrımcılık temsille değil, pratikle ölçülür.
Fair-Play ödülü ≠ Etik temizlik
Fair-Play; yalnızca hakeme itiraz etmemek ya da sahaya yabancı madde atmamak değildir. Aynı zamanda ırkçılıkla, ayrımcılıkla ve nefret diliyle mücadeleyi de kapsar. Tam da bu nedenle, tribünlerde üretilen ırkçı ve cinsiyetçi dil karşısında Fair-Play vurgusu yapmak, bu ilkenin ruhuyla çelişmektedir.
Asıl kaçılan yer: Leyla Zana ismi
Metnin tamamında Leyla Zana’nın neden hedef alındığına, bu ismin neden tribünleri rahatsız ettiğine dair tek kelime yoktur.
Çünkü Leyla Zana;
yüzleşilmeyen tarihin adı,
Kürt meselesinin bastırılamayan hafızası,
kadın ve Kürt olmanın aynı bedende taşıdığı çifte itirazdır.
Tribünlerden yükselen söz, bir kişiye değil; o hafızaya yönelmiştir.
Unutulmayan bir geçmişin ardından
Bursaspor tribünlerinin bu meselede “masum” bir sicili olmadığını biliyoruz. Irkçı söylemin, dışlayıcı dilin ve hedef göstermenin bu tribünlerde ilk kez yaşanmadığını da. Tam da bu yüzden mesele, “kısa süreli ve tekrarlanmayan” bir an değil; yıllardır yüzleşilmeyen bir alışkanlıktır.
Yüzleşilmemiş her tarih, kendini tekrar eder.
Cevapsız bırakılan sorular
O halde soralım:
- Bursaspor tribünlerinde yıllardır tekrar eden bu dile karşı somut olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz?
- Bu söylemin sürekliliğini kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz?
- Irkçı ve cinsiyetçi dili üretenlere dair bir yaptırım iradesi var mı?
- Yoksa her seferinde “istisna”, “provokasyon” ve “kısa süreli” denilerek mi geçiştirilecek?
Çünkü adalet, niyet beyanlarıyla değil; ısrarla ve kararlılıkla kurulur.
Son söz yerine
Bu metin, sorumluluk almak yerine erkekliğe yaslanan bir üstten konuşma denemesidir. Tehdit diliyle ciddiyet, bağırarak haklılık, parmak sallayarak otorite kurulabileceği sanılmaktadır.
Ama burası tribün değil;
yüksek sesle konuşanın haklı sayıldığı,
erkekliğin hesap vermenin yerine geçtiği bir alan hiç değildir.
Irkçılığın ve kadın düşmanlığının karşısında durmak cesaret ister; onlardan kaçmak için erkeklik gösterisi yapmak değil.
Biz bu numaraları çok gördük. Sorumluluktan kaçışı, sertlik kılığına sokan bu dili de tanıyoruz.
Bu açıklama kimseyi ikna etmiyor. Sadece şunu gösteriyor:
Yüzleşemeyenler ses yükseltir.
Hesap veremeyenler tehdit eder.
Ve evet, bunu yemiyoruz.



