Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

2 bin 500 yıllık gizem çözüldü |

Antik kavanozlardan bal çıktı

2 bin 500 yıllık gizem çözüldü |

İtalya’da bir yer altı tapınağında bulunan bronz kavanozlarda 70 yıldır ne olduğu anlaşılamayan yapışkan maddenin bal olduğu kesinleşti. Balın bir tanrıya sunulmuş adak olduğunu düşünülüyor.

HABER MERKEZİ – Güney İtalya’daki antik Paestum kentinde 1954 yılında bir yer altı tapınağında bulunan bronz kavanozlardaki yapışkan madde, 70 yıl sonra bilimsel olarak tanımlandı. Oxford Üniversitesi’nden kimyager Luciana da Costa Carvalho liderliğinde yürütülen araştırmaya göre, bu kalıntı büyük ihtimalle petek bal.

Çalışma, Journal of the American Chemical Society dergisinde yayımlandı.

İLK KEZ DOĞRUDAN MOLEKÜLER KANIT

Araştırmacılar, kütle spektrometrisi gibi son teknoloji analiz yöntemleriyle balın içeriğinde bulunan heksoz şekerleri—özellikle fruktoz—ve yalnızca Avrupa bal arısına özgü proteinler tespit etti. Ayrıca arı sütü (royal jelly) izleri ve biyosidal özelliğe sahip bakır iyonları da bulundu.

Luciana Carvalho, “Bu kalıntı, yıkanmış bal peteğine benzeyen ama daha asidik bir tada sahip olabilir. Elbette tadına bakmadım” diyerek çalışmanın detaylarını paylaştı.

TAPINAKTAKİ ADAKLAR VE RİTÜELLER

Bronz kavanozlar, Paestum’daki bir heroon olarak bilinen yer altı tapınağında bulunmuştu. Aynı mekânda üstüne yün sarılı demir çubuklar yerleştirilmiş bir masa da keşfedilmişti. Bu adakların, antik Yunan kenti Sybaris’in efsanevi kurucusu sayılan Helice’li İs’e sunulmuş olabileceği düşünülüyor.

BAL: ANTİK DÖNEMİN SÜPER GIDASI

Carvalho’ya göre antik Yunanlar balı sadece tatlandırıcı değil, tıp, ritüel ve kozmetik alanlarında da kutsal bir madde olarak görüyordu. Antik metinlerde “ölümsüzlüğün sembolü” olarak anılan bal, bu kavanozlarda binlerce yıl bozulmadan kalmayı başardı.

YENİDEN ANALİZİN GÜCÜ

Çalışma, geçmişte yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen bulguların yeni tekniklerle yeniden incelenmesinin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Carvalho, “Bilim ilerliyor, koleksiyonları tekrar gözden geçirmek bize yeni hikâyeler anlatabilir” dedi