Faik BULUT
ABD merkezli Washington Post gazetesi, 1 Haziran 2025 tarihli haberinde şunlar yazılıydı:
“Suriye yeniden iç savaşa sürüklenebilir. Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki birçok İslamcı grup, IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) gibi terör örgütü ve diğer radikal cihatçılarla bağlantılı olup (Şam’daki iktidarın başı) Ahmed Şara’ya sıkıntı çıkarmaktadır.”
Böyle bir ihtimali ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da dile getirmişti:
“IŞİD ve diğerleri dâhil olmak üzere cihatçı grupların oyun alanına dönüşen Suriye, haftalar içinde çöküşe ve tam ölçekli bir iç savaşa sürüklenebilir!” (20 Mayıs 2025)
Gazeteci Barçın Yinanç, 1 Haziran 2025 tarihli T24 gazetesinde ABD-Türkiye-Suriye ilişkileri ekseninde şunları demekte:
“ABD’nin Ankara Büyükelçisi Lübnan asıllı Thomas J. Barrack sadece birkaç gün bekledikten sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a güven mektubunu sundu. Ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yemek yiyip Suriye meselesini konuştu.
Aynı zamanda ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi de olan Barrack, Suriye’ye dayatılmış yaptırımların kaldırılması üzerine Suudi Arabistan ve Ürdün Dışişleri bakanları ile buluştu. Ardından Şam’a gitti. Son olarak Suriye için ABD-Türkiye-Katar arasında sağlanan 7 milyar dolarlık bir enerji anlaşması imzalandı.
Ankara ve Washington yıllar sonra Suriye konusunda hiç olmadığı kadar aynı çizgiye yakınlaşmış durumdalar. Elbette ki sürece dair kuşku duymamız gereken pek çok nokta var. Barrack’ın Türkiye açısından en önemli sıkıntı kaynaklarından biri ise Suriye meselesine hızla el atması…”
Benim yazıdan çıkardığım sonuç şudur:
Türkiye, “yeni yavru vatan” olarak görüp dört elle sarıldığı Suriye’nin biricik hamisi rolüne soyunurken karşısında Suudi Arabistan, ABD, Fransa ve İsrail gibi ülkeleri gördü. Suudi Arabistan Suriye ve Ürdün’ü yanına alırken, Türkiye ile Katar da Suriye için birlikte hesap yapıyorlar.
Hepsiyle birden rekabet etmeyi göze alamayan Ankara, iş birliği yapmayı tercih etmek zorunda kalıyor. ABD ise bu denklemde öncü-efendi ve oyun kurucu ortak rolünü üstleniyor.
Bize göre Emekli Büyükelçi Volkan Vural’ın aşağıdaki tespiti yerinde görünüyor:
“ABD kendi görüşüne uyumlu hareket etmemizi Büyükelçi Thomas Barrack vasıtasıyla sağlamak istiyor: ‘Suriye’de patron biziz, bizimle çalışırsanız ne âlâ. Bizimle çalışmazsanız, başınıza geleceklerden sorumlu olmayız!’ diyor.” (https://t24.com.tr/yazarlar/cansu-camlibel/volkan-vural-is-ypg-nin-ankara-icin-mesru-muhataba-donusmesine-gidiyor-abd-buyukelcisi-bize-ayar-vermek-istiyor-abd-suriye-de-patron-biziz-mesaji-gonderiyor,50165.)
Cihat tehlikesi var mı, yok mu?
Şam yönetimine muhalif Arap medyasına bakılırsa, Suriye’de (HTŞ kuvvetleri ile ona karşı çıkan cihatçılar arasında) yakın zamanda bir çatışma olacağına dair ciddi kanıtlara henüz rastlanmıyor.
ABD istihbarat ve askeri çevreleri ise ısrarla böyle bir tehlikeye işaret ediyorlar. ABD’nin istihbarat ve diplomasi sorumluları, özellikle şu noktayı ön plana çıkarıyorlar:
“Suriye’nin üç vilayeti ve çevresinde saldırılar başlayabilir. Dolayısıyla iç güvenliği sağlayıp muhtemel saldırıları önlemek maksadıyla en tehlikeli düşmana (IŞİD) karşı hazırlıklı olmak şarttır!”
Şam’daki yeni iktidar, ülkesine yönelik yaptırımların geçici olarak (180 gün boyunca) kaldırılması karşılığında ABD heyetiyle üst düzeyde iş birliği yapma kararı aldı.
Kapsamı ise şöyle: 1-Geçici Suriye yönetimine destek babından ona dayatılan kuşatmayı kaldırmak. 2-IŞİD militanlarını bölgeden çıkaracak özel timleri silahlandırmak ve eğitmek. 3-Tehlikeli düşmanın hedefindeki Ahmed Şara (eski lakabıyla Colani) ile yakın çevresini korumak!
ABD’nin Suriye Büyükelçilik binasının açılışı iş birliğinin ilk somut sonucuydu. Açılışa katılan Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan El Şeybani ABD’nin Ankara Büyükelçisi Thomas S. Barrack ile görüntü veriyordu.
Thomas S. Barrack, açılıştan önceki demecinde şu ibareyi kullanıyordu: “IŞİD örgütünün peşine düşüp etkisiz kılmaya zemin hazırlamak babından yeni Suriye rejimine yönelik yaptırımları kaldırdık!”
Aslında Barrack, “Başkent Şam’ın çevresindeki bazı mıntıkalarla Ürdün-Suriye sınırına kurulmuş olan Amerikan üssüne (TANF) yakın yörelerde faaliyet gösteren IŞİD unsurlarının peşine düşmek ve anılan bölgelerden temizlemek lazım!” demek istiyordu.
Colani’ye cihatçı tepkileri:
El Ray El Yom gazetesinin haberine göre; örgütün El Nebe isimli sitesinde Colani’nin Trump’ın ayağına gitmesi şöyle eleştiriliyordu: “Bu görüşme cihat davasına ihanettir. Colani artık İslami kimlik ve kılığını değiştirmiştir. O, Suriye’deki hakiki cihatçıları tasfiye için ABD ve Türkiye ile işbirliği yapmaktadır.”
Esasen bu eleştiri; Colani’nin başında olduğu HTŞ (Heyetu Tahrir’il Şam) bünyesinde faaliyet gösteren yabancı ülke kökenli 6200 ila 7500 cihatçıya bir çağrı niteliğindeydi. ABD bu cihatçıların üst düzey makamlara tayin edilmesine karşı çıktı ve Suriye’den çıkarılmasını şart koştu. 3500 militanın Suriye ordusuna alınmasını ise onayladı.
Colani’ye bağlı HTŞ birimlerinin, bir süre önce bazı IŞİD militanlarının yuvalarına düzenlediği baskınlarda çatışmalar çıktı, tutuklamalar oldu.
Suudi Arabistan medyası Colani’yi “renkli bir şahsiyet” olarak göstermeye çalışsa da Şam’daki bir yetkili “Ülkenin çok sıkıntılı bir dönemden geçtiğini; birilerinin Suriye’yi yeniden siyasi-askeri ve mezhepsel şiddet ortamına sokmaya çalıştığını” söylüyor.
İçişleri Bakanlığı sözcüsü ise açıkça itiraf ediyor:
“Güvenlik boşluğu yakalayan IŞİD harekete geçti. Uyuyan bazı hücreler Savunma Bakanlığı saflarına sızmaya çalıştı. Öyle ki örgüt, Esad döneminden kalan bazı istihbaratçı ve askerlere el attı. IŞİD, Kürt milislerinin (SDG) bulundukları yerleri de hedef almakta.”
İsrail’e göz kırpma
The Jewish Journal (Yahudi Gazetesi) isimli gazetenin muhabiri Jonathon Bass ile yüz yüze söyleşen Ahmed Şara, İsrail’e şu mesajı iletti: “Gerçek şu ki ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte kilit bir rol oynayabiliriz.” (28 Mayıs 2025)
İsrail ile yeni Suriye arasındaki görüşmeler basına da yansıdı. Güvenlik ağırlıklı görüşmenin özü şuydu: İran müttefiklerinin (Hizbullah gibi) bölgedeki faaliyetlerini engellemek ve İsrail’e dışarıdan yapılacak muhtemel cihatçıların önüne kesmek!
Colani’nin İsrail ile Arap devletlerinin imzaladığı İbrahim Anlaşmalarını kabul edip etmeyeceği meselesi ise henüz açıklık kazanmamıştır.
Sözün özü: Colani, bir yandan uluslararası ve bölgesel aktörlerle uyumlu olmaya bakarken, diğer yandan istemese de söz konusu büyük güçlerin dayatmalarını (cihatçı teröristlerle mücadele gibi) yapmaya mecburdur.
Halep’te SDG ile HTŞ arasında askıya alınan esir takasının yeniden başlaması ve Rojava’daki yetkililerle Şam hükümeti temsilcilerinin 8 maddelik ön anlaşmayı müzakere etmek üzere masaya oturmaları da böyle anlaşılabilir.