İsrail-İran savaşını değerlendiren emekli büyükelçi Hakan Okçal’a göre İsrail saldırılarına İran’ın nükleer tesislerini tahrip etmek ve nükleer tehdide son vermek amacıyla başlamış olsa da ilk günlerden itibaren hedefini rejim değişikliğine çevirdi: “Bu aşamaya geldikten sonra İsrail molla rejimi yıkılmadan İran’ın peşini bırakmak istemeyecek.”
Emekli büyükelçi Hakan Okçal, İsrail-İran savaşını değerlendirdi. Okçal’a göre çatışmalara ABD ancak İran koşulsuz olarak teslim olmazsa dahil olabilir. İsrail ise ABD’nin desteği ile rejimini yıkana dek saldırılarına devam edecek.
Tüm dünya, gece İsrail’den gündüz İran’dan atılan bomba ve füzelerle yakından ilgili.
Hangi taraf haklı, ABD ne yapacak, sonuç nereye varacak derken sahayı ve diplomasiyi okuyup yazabilen çok az insan kaldı. İşte o insanlardan biri de 1978 yılında girdiği Dışişleri Bakanlığı’ndan 2018 yılında kendi isteğiyle emekli olan büyükelçi Hakan Okçal.
Emekli Büyükelçi Hakan Okçal Numedya24’ten Ezo Özer’in sorularını yanıtladı.
Okçal’a göre 3. Dünya Savaşı sayılamayacak çatışmalara ABD ancak İran koşulsuz olarak teslim olmazsa dahil olabilir. İsrail ise ABD’nin desteği ile rejimini yıkana dek saldırılarına devam edecek.
Ayrıca önemli bir uyarı da bulunuyor Okçal;
“Kimse İsrail ve ABD karşıtlığı nedeniyle İran’daki molla rejimini destekleme noktasına gelmemelidir. Elli yıldır zulüm ve zorbalık altında yaşayan her etnik aidiyetten İran halkının önünde demokratik ve çağdaş bir ülkede yaşamak için bir fırsat çıkmıştır. Bu fırsatın üzerinde odaklanılmalıdır.”
*İsrail’in 13 Haziran’da başlattığı “Yükselen Aslan” harekatı, İran’ın “Hakiki Vaad” ismini verdiği misilleme saldırısıyla karşılıklı olarak devam ediyor. Size göre harekat hangi nedenle düzenlendi? ABD bu çatışmaların neresinde duruyor?
İsrail’in 13 Haziran’da İran’a karşı başlattığı askeri saldırı, uzun süredir arzuladığı ancak Batılı müttefiklerini ikna edemediği için bugüne dek gerçekleştiremediği bir müdahaledir. İsrail bu fırsatı Hamas’ın 7 Ekim saldırısının yarattığı şartlar nedeniyle ve İkinci Trump yönetiminin eskisine nazaran çok daha güçlü bir şekilde Washington’a geri dönmesiyle elde etti.
Şimdiki Netanyahu yönetiminden bağımsız olarak İsrail, İran’ın nükleer yakıt zenginleştirmesinin gerçek amacının sivil enerji sağlamak değil, nükleer silah elde etmek olduğunu öne sürüyordu. 30 yıldan fazla bir süredir tüm İsrail yönetimleri, İran’ın üzerindeki tüm denetimlere rağmen bir gün Kuzey Kore gibi amacına ulaşacağını iddia ediyorlardı. Bu nedenle ortada Gazze katliamından çok farklı bir durum var. Gazze’deki insanlık suçuna İsrail halkının önemli bir kesimi karşı çıkarken, aynı durum İran için söz konusu değil. İsrail halkı, yaşadığı tüm zorluklara rağmen İran operasyonuna destek veriyor.
Birinci Trump yönetiminde İran’ın nükleer programına karşı rüzgar biraz değişmişti. İsrail gibi İran’a güvenmeyen Trump, ilk yönetimi sırasında ABD’yi anlaşmadan çekmişti. Ancak İran nükleer araştırma ve yakıt geliştirme çalışmalarına devam etti. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) en son raporlarına göre İran nükleer silah yapmak için gereken zenginleştirilmiş Uranyum’u elde etmeye çok yaklaştı. Hiçbir İsrail yönetimi kendisini elli yıldır yok etmeye kararlı olduğunu her fırsatta söyleyen İran’ın molla rejiminin eline bu silahın geçmesini istemez. Musevi tarihine biraz aşina olanlar, bu halkın “bir daha asla” anlayışıyla bu tür bir tehdidi ne pahasına olursa olsun kararlılıkla engel olmaya çalışacağını bilirler.
İsrail, ABD silahlarını kullanarak ilk günden itibaren askeri alanda İran’a karşı büyük bir üstünlük sağladı. İran’ın üst düzey askeri, istihbarat ve teknik kadroları cerrahi operasyonlarla tek tek ortadan kaldırıldı. Ülke lideri Hamaney Trump’ın izin vermemesi nedeniyle “şimdilik” yaşayabiliyor.
*Bazı çevreler bu çatışmaları 3. Dünya savaşı olarak nitelendiriyor. Bu tanım gerçekçi mi? 7 Ekim 2023 Hamas saldırılarıyla başlayan sürecin devamı mı? Yoksa 1990’larda başlayan yeni dünya düzeni mi?
İsrail’in saldırısı adım adım geldi. İsrail, önce Lübnan ve Suriye ile diğer coğrafyalarda İran’ı etkisiz hale getirdi. Ama İsrail’e İran saldırısı için yeşil ışığı yakan Trump oldu. Trump da ABD’nin bölgesel çıkarları için nükleer silahlara sahip bir İran’ın varlığına tahammül edemiyordu. Trump İran’a müzakere kapısını açtı ama ideolojik tutumlu mollalarla uzlaşı olmayacağını biliyordu. İran nükleer yakıt zenginleştirmekten vaz geçmeyince ABD ile Umman’da yapılan görüşmeler tıkandı. Trump İran’a uzlaşmak için 60 günlük bir süre tanımıştı. İsrail saldırıları 61’nci gün başladı.
İran’ın nükleer tesislerine, askeri üslerine, hava savunma tesislerine, enerji santrallerine ve ulusal televizyon ve üniversiteler gibi kritik merkezlerine büyük hasarlar verildi. Kum kenti yakınlarında bir dağın altına gizli Fordow uranyum zenginleştirme tesisi dışında tüm İran nükleer tesisleri tahrip edildi. Fordow’un yok edilmesi için Amerikan B-2 ağır bombardıman uçaklarına ve Amerikan sığınak delici “bunkerbuster” bombalarına ihtiyaç var. Trump bu konudaki kararını iki hafta ertelediğini ifade etti. İran bu tarihe kadar Trump’ın istediği şekilde “koşulsuz olarak teslim” olmazsa ABD savaşa müdahil olabilir. Böyle bir karar savaşın yayılmasına neden olsa bile “3. Dünya Savaşı’nın” çıkmasına neden olmaz. “3. Dünya Savaşı” ancak Çin’le ABD arasında çıkabilir. Çin’in ne kadar rahatsız olursa olsun, İran için kendini riske atacağı çok şüpheli.
*İran hakikaten vaad ettiği gibi hem kendini savunup, hem İsrail’e karşı üstünlük elde edebiliyor mu? Uzun bir süredir prestiji sarsılan İran’da bir rejim değişikliği mümkün görünüyor mu? İran bir açıklama yapsa ve ‘nükleer enerjiden vazgeçiyorum’ dese, tesisleri uluslararası denetime açsa, savaş bitecek mi?
İran hava sahası şu anda tamamen İsrail’in elinde. Ülke ekonomisinin bel kemiği olan enerji tesislerine, doğal gaz ve petrol ihracat limanlarına önemli zararlar verildi. Bununla kalınmadı, halktan, başta Tahran olmak üzere yaşadıkları büyük şehirleri terk etmesi istendi. İran halkı Devrim Muhafızları’nın tüm baskılarına rağmen İsrail’in çağrısına uydu. Ülkede internet çalışmıyor, yakında gıda ve yakıt sıkıntısı başlayacak. Bu şartlar altında mollaların ülkeyi eskiden olduğu gibi demir yumrukla yönetmeleri çok zor olacak.
İran, Yükselen Aslan’a karşı Hakiki Vaad adıyla füze misillemesinde bulunarak İsrail’de bazı noktaları şimdilik vurabiliyor ama bunların psikolojik etki yapmaktan öte fazla bir önemi yok. Üstelik İran’ın füze kabiliyeti ve gücü giderek kısıtlanıyor. Önümüzdeki haftalarda İran’ın askeri mukabele yeteneğinin giderek azalacağını göreceğiz.
İran bu nedenle ilk günlerden itibaren müzakerelere yeniden dönme arayışına girdi. Nitekim E3 temsilcileriyle Cenevre’de Dışişleri Bakanları düzeyinde bir görüşme yapıldı. Avrupalıların görüşmede ne istediği resmi olarak açıklanmadı ama İran’a “sıfır” zenginleştirme şartının empoze edildiği kesin. Bunun anlamı, İran elindeki yakıtı teslim edecek, bir daha zenginleştirme yapamayacak, yapmak isterse bunu için üçüncü taraflara havale edecek. Molla rejiminin bu şartları kabul etmesi, yenilgi anlamına geleceği için, çok zor. Ama kabul etmediği takdirde İsrail, ABD’nin desteği ile operasyonlarına devam ederek molla rejimini yıkana dek saldırılarına devam edecek.
İsrail baştan operasyona İran’ın nükleer tesislerini tahrip etmek ve nükleer tehdide son vermek amacıyla başlamış olsa da, Yükselen Aslan harekatı ilk günlerden itibaren hedefini rejim değişikliğine çevirdi. Bu aşamaya geldikten sonra İsrail molla rejimi yıkılmadan İran’ın peşini bırakmak istemeyecektir. Bir başka yazımda vurguladığım gibi, İsrail’in yükselen aslanı, yaralı İran aslanıyla yan yana yaşamak istemeyecektir.
İran’da Kürtler ve Azerilerin de içinde bulunduğu çeşitli etnik gruplar mevcut. PJAK açıklamasında denge vurgusu yaptı. Sizce etnik grupların rejim değişikliğine etkisi olur mu? Türkiye bu savaşın tarafı olmamak için neler yapmalı?
İstesek de istemesek de İsrail’in bölgesel nüfuzunun arttığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. İsrail’in saldırgan ve soykırımcı bir ülke olması bizi bu gerçeği görmekten alıkoymamalıdır. Ayrıca, kimse İsrail ve ABD karşıtlığı nedeniyle İran’daki molla rejimini destekleme noktasına gelmemelidir. Elli yıldır zulüm ve zorbalık altında yaşayan her etnik aidiyetten İran halkının önüne demokratik ve çağdaş bir ülkede yaşama fırsatı çıkmıştır. Bu fırsatın üzerinde odaklanılmalıdır.
Emekli Büyükelçi. 1954 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi. 1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi. 1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı. 1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu.
Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı. Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi. 2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Halen dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir.