Çok bilinmiyenli bir denklemle karşı karşıyayız. Partilerimiz, sanki son iki yılda Ortadoğu’da yaşananlardan bihaber pozisyonda ve Kürt halkının özlem ve kaygıları onları hiç ilgilendirmiyormuş gibi bir davranış içindeler.
Memo Şahin
Kürtler derken kastettiğim Kürt partileri, Kürt halkı değil. Kürt halkı her parçada ileri atılmak için on yıllardır hazır. Bu bekleyiş ve hazır olma hali, bir macera olsun diye değil, gaspedilmiş haklarına kavuşmak, yaşadıklarının çocuklarınca da yaşanmamasını sağlamak için.
Eli kulağındaki kapışma, Hamas, Hizbullah ve Baas’ın ardından İran’a da yansıdı ve 13 Haziran’dan buyana tırmanarak sürüyor. Bu kapışma ve savaş, kara gücünün devreye girmediği, kozmik odalarda ve hava sahasında sürdürülen bir kapışma ve savaş.
Bu savaşı, bu kapışmayı, İsrail, uçaklarıyla İran hava sahasını kontrol ederek, İran ise İsrail’e füze ve roket fırlatarak yürütüyor. Ne kadar devam edeceğini, nasıl sonuçlanacağını şimdilik bilmiyoruz. İş sadece terör ihracının önlenmesi, balistik füze üretiminin durdurulması, nükleer tesislerin yok edilmesiyle mi sonuçlanacak, yoksa bir rejim değişikliğine mi yol açacak, kestirmek güç. Buna Trump ve Netanyahu karar verecekler.
Böyle olmasına rağmen, bu kapışma daha şimdiden Kürt coğrafyasına, Kürt halkının günlük yaşamına yansımış durumda. Rojhilat halkı, endişeli bir bekleyiş içindeyken, her gün Başur’un bir bölgesine roket ve İnsansız Hava Araçları, İHA’lar düşüyor.
Biraz gerilere gidip hafızamızı yoklamakta fayda var. 2017 Bağımsızlık Referandumu sonrası Kürdistan’a yönelik seferberlik başlatanlar, Kerkük’ü işgal edip Pirde’de Hewlêr kapılarına dayananlar İran’a sadakatle bağlı olan Iraklı Haşdi Şabi ve diğer milis güçlerdi. Yine daha dün, Ocak 2024’te Kürt işvereni Peşraw Dizayi’nin Hewlêr’deki konutunu füzeyle havaya uçuranlar Pasdarların bizzat kendileriydi. Maaşların ödenmesinde yaşanan sorunlarla Kürdistan petrolünün ihracı konusundaki ayak diretmeler, Anayasa’nın 140. Maddesi’ni yirmi yıldır uygulamayanlar da Bağdat’taki İran yanlısı hükümetlerdir.
Bunlar yaşanmasına rağmen Kürt partileri maalesef Başur’da dağınık durumda, frekanslardaki aşırı parazit kulakları taciz etmeye devam etmekte. Bunun nedenlerinin başında ise KDP’nin Türkiye ile içli dışlı olması, YNK’nin ise İran’ın yörüngesinde yer alması geliyor.
Örneğin Kürdistan Parlamentosu seçimleri Ekim 2024’te yapılmasına rağmen halen bir hükümet oluşmuş değil. Şayet postların, ayrıcalıkların ve pastanın paylaşımında KDP ile YNK anlaşabilmiş olsalardı, bir hükümet kurulabilir ve gelmekte olan kasırgaya karşı biraz daha hazırlıklı olunabilirdi.
Ancak olmadı ve öyle görünüyor ki, İran ile İsrail kapışması sadece İran sahasıyla sınırlı kalmayacak, bu kapışma Irak’a da yansıyacak. İsrail saldırılarından canı yanan İran, her an Irak’ta harekete geçebilir ve savaşın bu alanı da kapsayarak yayılmasını sağlayıp İsrail’in dikkat ve askeri kapasitesini İran’dan Irak’a yönlendirebilir.
Ayrıca İran nicedir Kürdistan’ın güneyi ile KDP’ye diş biliyor. Savaş yarın biraz daha tırmandığında ve Tahran savaşı kaybedeceği inancına vardığında, Hewlêr ve Duhok’a birkaç roket fırlatmak ve kendisine bağlı Iraklı milis güçleri Kürtlerin üstüne salmaktan geri durmayacaktır.
Kısaca demem o ki, Kürtler Başur’da gelmekte olan kasırgaya hazırlıklı değiller.
Buradan Kürdistan’ın doğusuna, Rojhilat’a geçebiliriz şimdi.
Bu parçada da Kürt partileri maalesef dağınık. Alanda varolan KDP-İ, Komela, PAK ve PJAK, İran-İsrail kapışmasının ayak sesleri iki yıldır gümbür gümbür işitilirken bir araya gelmeyi başaramadılar.
KDP-İran, Qazi Muhammed, Dr. Qasımlo ve Dr. Said’in halk arasında yaratmış olduğu sempati ve ilgi nedeniyle en köklü ve taraftarı en fazla olan parti. 1979’dan 1980’lerin sonlarına kadar Rojhilat’ı Dr. Qasimlo liderliğinde yönetmiş olan bu parti, peşmerge gücü bakımından bugün zayıf durumda. Ancak bu zayıflık her an giderilebilir ve saflarını peşmerge adaylarına açarak kısa zamanda binleri saflarına katabilir.
Savaşma kapasitesi bakımından en güçlü olan parti ise KCK’ye bağlı ve on yılı aşkın bir zamandır İran rejimi ile ateşkes konumunda olan PJAK’tır.
Her dört parti, program ve ideolojik bakımdan birbirinden oldukça farklı. Ne var ki bu fark, ortak nokta ve asgari müştereklerde buluşularak giderilebilir. Bunun başarılabileceğini ise sanmıyorum. Zira konumlanış ve hedefler oldukça farklı.
İsterseniz 1991 Baharı’nı hatırlayalım. Saddam’ın 1990 Ağustos ayında Kuveyt’i işgali sonrası, ABD Ocak 1991’de Irak’a yönelik operasyon başlatmış ve zayıflayan Saddam rejimine karşı Mart 1991’de Kürt halkı Raperîn başlatmıştı. Raperîn’i, ayaklanmayı başlatanlar ise Kürt partileri değildi. Saddam’ın kaybedeceğini anlayan Kürt Müsteşarlar, yani onun korucubaşları saf değiştirdiler ve ayaklanmaya yön verdiler. Böylece Ranya’dan başlayan çözülme tüm Kürdistan’a yansıdı ve Kürdistan özgürleştirildi. Mam Celal, Stockholm’de katıldığı ve benim de şahidi olduğum konferansı yarıda keserek Kürdistan’a döndü, kek Mesud’sa Rojhilat’tan harekete geçti ve Kürdistan özgürlüğüne kavuştu. Ne var ki bu, Başur’un fiili olarak ikiye bölünmesine de yol açtı. Soran ve Behdinan bölgesi, böylelikle ortaya çıktı.
Yine unutmayalım ve hatırda tutalım: Güney Kürdistanlı tüm partiler, İran-Irak savaşı sürdüğü için, biraz da Tahran rejiminin baskısı sonucu Saddam’a karşı biraraya gelerek Bereyê Kurdistan’ı 1986 yılında kurmuşlardı. İşte bu cephenin oluşması, 1991 Mart ayında müsteşar ve cahşların saf değiştirmelerinin yolunu açmıştı.
Bugün için ise durum farklı. Güney’de, Başur’da bir parlamento ve hükümet olmasına rağmen, burası halen iki başlı ve nasıl bir tavır takınılacağını ise kestirmek zor. KDP, Amerika ile can ciğer. Ama bu, bir iç çatışma ve kapışmanın önünü alabilir mi ya da sadece KDP eksenli bağımsız bir Kürdistan’a yol açabilir mi, kestirmek zor.
Daha karmaşık olan ise İran ve Rojhilat’taki durum. Tahran sarsıldığında, rejimde çatlaklar oluştuğunda ya da rejim tümden çöktüğünde Rojhilat’ta nasıl bir tablo ile karşılaşabiliriz, bunu bugünden tahmin etmek güç. Kaybedeceğini anlayan Mollalar rejimi, Rojhilat’ı PJAK’a teslim edebilir mi, bilmiyoruz.
Hadi, teslim ettiğini varsayalım. Ederse şayet, bu Rojhilat’ta Kürt partileri arasında bir kapışmaya, karşı karşıya gelmeye yol açar mı?
Görüldüğü gibi çok bilinmiyenli bir denklemle karşı karşıyayız. Partilerimiz, sanki son iki yılda Ortadoğu’da yaşananlardan bihaber pozisyonda ve Kürt halkının özlem ve kaygıları onları hiç ilgilendirmiyormuş gibi bir davranış içindeler.
Kuzey Kürdistan’da ise durum Başur ve Rojhilat’tan farklı değil. Ekim 2024’te buyana sürmekte olan ve adı bir türlü konmamış yeni sürecin hangi limanlara yelken açacağı ise halen belirsiz.
Sonuç olarak, Kürt halkı, on yıllardır kendisini ezen rejimlerin, İsrail olmadığının farkı ve bilincinde. Umar ve dilerim, Kürdistan’da başat konumda olan Kürt partileri bunun ayırdına varır ve buna göre tutum takınır, hazırlıklı olurlar!