Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Ercan Jan AKTAŞ yazdı |

Barış’a dair ezberlerimiz : Unutulan hakikat

Ercan Jan AKTAŞ yazdı |

Barış süreçleri, yalnızca siyasal müzakerelere indirgenemeyecek kadar çok katmanlı, tarihsel ve toplumsal dinamiklerle örülüdür. ETA ve PKK örnekleri, farklı coğrafyalarda ve bağlamlarda ortaya çıksalar da, silahlı mücadeleden barışa geçişin ne kadar kırılgan, çok aktörlü ve yapısal dönüşüm gerektiren bir süreç olduğunu göstermektedir.

Ercan Jan AKTAŞ

Barış kavramı, toplumsal ve siyasal düşünce tarihinde genellikle evrensel bir arzu, ortak bir hedef olarak sunulsa da pratikte oldukça çatışmalı ve çok katmanlı bir içeriğe sahiptir. Her bireyin ve her toplumsal kesimin barışa dair bir söylemi olsa da, bu söylemlerin çoğu zaman derin siyasal ve tarihsel gerçekliklerle yüzleşmeden üretildiği görülmektedir. Özellikle Türkiye ile Kürt Özgürlük Hareketi arasında gelişen, ancak resmi adı konulmayan barış girişimleri, bu çelişkili durumu çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Biz barış dedigimizde her şeyin hızlı bir sekilde yoluna gireceğine inan, olayın doğası gereği işler yavaş bir seyir aldığında hızlı bir sekilde karamsarlığa kapılan bir kesim ile birlikte ‘ama’li, ‘fakat’li diğer kesimin ortaklığında ciddi bir barış karşıtı hareket oluşmuş durumda.

Barışın yalnızca çatışmasızlık hali değil, aynı zamanda adalet, hakikat ve toplumsal dönüşüm süreçlerini içeren uzun soluklu bir inşa olduğu gerçeği, hem yerel hem de uluslararası örnekler üzerinden yeniden düşünülmeyi gerektirir. Bu metin, barışa yönelik indirgemeci yaklaşımları sorgularken, Ruanda, Güney Afrika, Kolombiya ve Bask örnekleri üzerinden barışın karmaşık doğasına ışık tutmayı amaçlamaktadır.

Barışın savaştan daha zor olduğunu bilmeyen ya da bunu gormeye, anlamaya yanaşmayan bu kesimler barışın iki karşıt/düşman güçler arasında başlatılan bir süreç olduğunu da görmezden gelirler. Oysa düşmanlıkların en derin, savaşların en yıkıcı olduğu, taraflar arasında güvensizliğin ve travmanın çok güçlü olduğu durumlarda kurulan sürece bizler barış diyoruz. Derin çatışmaların ardından geldiği için barış yalnızca silahların susması değil, toplumsal bir dönüşüme işaret eder. Uzun soluklu adalet, hakikat ve hafıza inşasını zorunlu kılar.

Çok rahat unutuyoruz ; Ruanda Soykırımı sonrası barış – 1994 – Komşusunu katletmiş halkların bir arada yaşamasını gerekirmişti. Güney Afrika’daki Apartheid sonrası barış (1990 – 1998): Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu ile yürütülen çok katmanlı bir barış süreciydi. Güney Afrika’daki Apartheid sonrası barış süreci, modern tarihin en çarpıcı “geçiş adaleti” örneklerinden biridir. Hem umut verici yönleri hem de yapısal eksiklikleriyle halen küresel barış süreçlerinde örnek gösterilir. Güney Afrika örneği, barışın yalnızca bir siyasi reform değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik dönüşüm gerektirdiğini gösteriyor. TRC modeli ile barış süreci yüzleşme, affetme ve geçici adalet açısından örnek olsa da, yapısal eşitsizlik çözülmediği için “pozitif barış” tam olarak kurulamadı. Kolombiya – FARC barışı (2016) : 50 yıllık iç savaşın ardından gelen bu barış, halen çok kırılgandır ve toplumsal barışa ulaşmak için çok katmanlı bir geçiş adaleti süreci yürütülmektedir.

ETA (Euskadi Ta Askatasuna) ile İspanya devleti arasındaki barış girişimleri, Avrupa’daki en uzun soluklu ve karmaşık çatışmalardan birine çözüm arayışıydı. Ancak bu süreçler, birçok kez başlayıp kesintiye uğradı ve nihayetinde tek taraflı silahsızlanma – 2018 – ile sonuçlandı. Franko faşizmine karşı bağımsız, sosyalist bir Bask devleti kurmak için 1950’de tıpkı PKK gibi üniversite öğrencilerinin bir öncülüğünde bir grup oluştu, bu grup1952’de Ekin dergisi adı ile orgutlenmelerine devam etti, sonrasında şehir gerillası/milis örgütlenmesi ile 1959 – 2011 arasında şiddet yönü ağır basan bir şiddet süreci yaşandı. Franko iktidarda iken yürüttüğü mücadele ile hem Avrupa ve hem de Dünya kamuoyu ve devrimci örgütlerin dayanışması ve sempatisini yasayan ETA, Franco’nun ölümünden sonra İspanya’daki siyasi durumu iyi degerlendirip ona uygun pozisyonlar geliştirmedigi icin en son Bask halkının kitlesel eylemler ile ‘savaşı durdurun’ çağrısına uymak zorunda kalıp 2018’de tek taraflı silahlarını bıraktığında masada ne İspanya ne de Fransa devleti yoktu.

Kendisi ile bu süreçleri uzun uzun konuştuğum (1), Josu Urrutikoetxea’nin mucadele pratikleri ve sonrasında içinde yer aldığı barış süreçlerine dair söyledikleri son derece öğretici. 1967 tarihinde, 17 yaşına iken Franco faşizmine karşı ETA’da mücadeleye başlayan Josu Urrutikoetxea, bir eylemci, militan olarak başladığı mücadelesinde ETA’nın en zirvesine kadar çıktı. Bir militan olarak başladığı mücadelesine müzakereci, diplomat, milletvekili olarak devam etti. Şimdi ise Kuzey Bask’ta, şirin bir kasabada (resmi olarak Güney Batı Fransa) çiftçi, emekçi bir siyaset insanı olarak politik mücadelesine devam ediyor.

3 Mayıs 2018’de Bask gazetesi Gara’ya gönderilen bir ses kaydında Josu ; “ETA, Bask halkına yolculuklarının sona erdiğini bildirmek istiyor. Çözümü olmayan hasarlar da dahil olmak üzere uzun süredir büyük acılara neden olduğumuzun farkındayız. ETA’nın eylemlerinin bir sonucu olarak ölenlere, yaralılara ve acı çeken insanlara saygımızı ifade etmek istiyoruz. Gerçekten çok üzgünüz,” der. (2)

“Sanki devletler savaşı sürdürmek istiyor. Barış yapmak isteyen tek kişi sizseniz ne yapabilirsiniz ? Devletlerin barış diye bir dertleri yoktur, İspanya olsun, Fransa olsun, ki sen de biliyorsun, kendilerini insan haklarına saygılı, özgürlükçü devlet olarak anlatırlar. Gerçek hiç de böyle değil. Nasıl ki Kürdistan İşçi Partisi /PKK ile barış Türkiye Cumhuriyeti’nin derdi değilse, ETA ile barış da İspanya, Fransa devletlerinin derdi değil,” diyen Josu’nun özellikle “cözümün gelecek kuşakların elinde çürümesine izin veremeyiz,” cümlesini hep akılda tutmak gerekir.

Temelinde ETA (Euskadi Ta Askatasuna) ile İspanya devleti arasındaki barış girişimlerinin başarısız kalmasına dair en önemli iki etken karşılıklı güvensizlik ve gizli görüşmelerin ifşa edilerek sürecin sabote edilmesi gösterilebilir. ETA kendi içine net değildi, barış süreci ve görüşmelerin seyrine dair farklı görüşler vardı. Bir tarafta bu durum, öte yandan tabanda toplumsal barış çalışmalarının yapılmamasından hareketle halklar arasındaki güvensizlik de ciddi boyutta kalmaya devam etti.

Barış süreçleri, yalnızca siyasal müzakerelere indirgenemeyecek kadar çok katmanlı, tarihsel ve toplumsal dinamiklerle örülüdür. ETA ve PKK örnekleri, farklı coğrafyalarda ve bağlamlarda ortaya çıksalar da, silahlı mücadeleden barışa geçişin ne kadar kırılgan, çok aktörlü ve yapısal dönüşüm gerektiren bir süreç olduğunu göstermektedir.

Barış, sadece çatışmanın sona ermesi değil; adaletin tesisi, hakikatin açığa çıkarılması ve toplumsal hafızanın onarılmasıyla anlam kazanır. Bu nedenle, barışın inşası teknik değil, etik ve politik bir meseledir. Süreçlerin başarısızlığa uğramasında sadece devletlerin ya da silahlı yapıların tavırları değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde yüzleşme ve sorumluluk almanın eksikliği de etkili olmaktadır. Barışa dair iddiası olan tüm aktörlerin—ister devlet, ister devrimci hareketler, isterse sivil toplum olsun—bu çok boyutlu süreci kavrayarak, sabırlı, kapsayıcı ve uzun erimli politikalar geliştirmesi bir zorunluluktur. Aksi halde barış, yalnızca bir retorik olarak kalır ve çözüm, bir sonraki kuşağın sorunu hâline gelir.

Benzer Haberler