Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Mesut Demir yazdı |

Barış süreci… Peki bu defa ne değişti?

Mesut Demir yazdı |

Eğer hukuki zemin yeniden oluşturulmaz, geçmişle yüzleşilmez, barışı kalıcı kılacak bir sistematik çerçeve oluşturulmazsa, sembolik her adım sadece “yeni bir kırılmanın habercisi” olmaya devam edecek. Çünkü barış, sadece silahların bırakılmasıyla değil, bu silahları bırakmanın cezalandırılmadığı bir siyasal kültürle mümkün olur.

Mesut Demir

Türkiye, yine “çözüm”, “müzakere” ve “silah bırakma” tartışmalarının merkezinde. Bu kelimeler kimileri için umut, kimileri için kuşku demek. Hafızalar taze: Gerilla alanlarında ve Avrupa’dan gelen Barış Grupları, Habur’dan girişler, meydanlarda okunan mektuplar, Dolmabahçe’de yan yana açıklamalar, ardından gelen inkar, tasfiye ve büyük savaş. Şimdi sorulması gereken esas soru şu: Bu sefer ne değişti? Ve en önemlisi, bu süreç neden yarıda kalmasın?

Geçmişin gölgeleri

Türkiye ile PKK arasında 1990’lardan bu yana aralıklarla başlatılan siyasi süreçler, neredeyse hiçbir zaman tam anlamıyla “devlet aklı” tarafından sahiplenilmedi. Çoğu zaman PKK’nin ya da Abdullah Öcalan’ın ön alarak başlattığı bu süreçler, her seferinde ya iç siyasetin dinamiklerine ya da güvenlik bürokrasisinin direncine takıldı. Avrupa’dan ya da dağ kadrolarından gelen barış grupları tutuklandı, cezaevinde yıllar geçirdi. Barış talebi, adli ve idari takibatla bastırıldı, en iyi nitelemeyle ‘‘buzdolabına kaldırıldı.‘‘

Öcalan’ın sıklıkla dikkat çektiği gibi, Türk devleti içinde her zaman iki irade oldu: “norm içi güçler” ve “norm dışı yapılar”. Biri müzakereyi, hukuku, siyasi çözümü esas alırken, diğeri için bu tür adımlar doğrudan bir tehditti. Bu çift başlılık, her çözüm hamlesinin yanında süreci sabote edecek karşı hamlelerin de doğmasına neden oldu. 1993’te Özal’ın ölümü, 1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye götürülmesi sonrası başlayan süreç, barış gruplarını tutuklanması, 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı’nın inkarı hep bu döngünün parçalarıydı.

Sorulması gereken asıl soru

Bu tarihsel kırılmaların ardından bugün yine silah bırakma meselesi konuşuluyor. Küçük bir grubun medyaya açık bir şekilde sembolik silah bırakma töreni yapacağı iddiaları gündemde. Bu adımın bir “iyi niyet göstergesi” olacağı söyleniyor. Ancak haklı bir soru ortada duruyor:

Silah bırakanlar ne olacak? Yine cezaevine ni girecekler?

Eğer hukuki zemin yeniden oluşturulmaz, geçmişle yüzleşilmez, barışı kalıcı kılacak bir sistematik çerçeve oluşturulmazsa, sembolik her adım sadece “yeni bir kırılmanın habercisi” olmaya devam edecek. Çünkü barış, sadece silahların bırakılmasıyla değil, bu silahları bırakmanın cezalandırılmadığı bir siyasal kültürle mümkün olur.

Bu sefer farklı olan ne?

Bu sefer devletin en üst kademelerinde (Erdoğan ve Bahçeli cephesinde) “umut hakkı” gibi kavramlar konuşuluyor.

Abdullah Öcalan, “PKK’nin misyonunu tamamladığını” söyleyerek tarihi bir çağrı yaptı.

Bölgesel dengeler değişti: Irak‘ta Kürtlerin statüsü, İran’daki Kürt uyanışı, Suriye’deki özerk yönetim modeli denklemde yeni bir perspektif olarak ortada duruyor.

Türkiye kamuoyu da artık bu meselenin “güvenlikçi yöntemlerle” çözülemeyeceğini defalarca tecrübe etti.

Ancak bu olumlu sinyallerin yanı sıra hala devlet içinde süreci baltalayabilecek refleksler var. Hala ‘‘askeri operasyonları‘‘ esas alan bir kesim sözkonusu. Hala yargı bağımsız değil, hala “barış isteyen”lere karşı soruşturmalar açılıyor. Ve en önemlisi, hukuki güvenceler yok.

Eğer bu kez gerçekten bir çözümden söz edilecekse, şu unsurlar olmazsa olmazdır:

Geçmişle hesaplaşma değil, yüzleşme: 1993’ten bugüne yaşanan başarısızlıkların nedenleri açıkça analiz edilmeden yeni bir başlangıç yapılamaz.

Hukuki güvenceler: Silah bırakanlar, barış grupları, görüşmelere katılan aktörler yargılanmamalı; bunun için açık yasal düzenleme gerek.

Siyasi bütünlük: Süreci destekleyen siyasi irade, aynı zamanda devlet içindeki tüm kurumları buna ikna etmeli.

Toplumsal destek: Barışın sadece bir kesimin değil, tüm toplumun ihtiyacı olduğu anlatılmalı.

Sonuç: Garanti yok ama imkan var

Hiçbir çözüm süreci “başarı garantisiyle” başlamaz. Ama geçmişte başarısız olunmasının nedenleri doğru okunursa, aynı tuzaklara düşülmeyebilir. Bu nedenle bugünkü tartışmalar “saf bir umut” değil, temkinli bir iyimserlik içermeli.

Evet, bu süreç de yarıda kalabilir. Yine sabote edilebilir. Ama bu ihtimal, barış arayışının yanlış olduğunu göstermez. Tam tersine, tekrar tekrar barış demek, toplumsal hafızayı onarmanın tek yoludur.

Bu sefer farklı olsun istiyorsak, işi salt “silah bırakma” ile sınırlı tutmayıp PKK’nin yapısal bir dönüşüm için hayata geçirdiği ilk adım olarak görmek zorundayız.

Benzer Haberler