Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Vicdani Ret: Savaşın değil barışın çağrısı |

Alper Yalçın: Onurum ve özsaygımla yaşamayı seçtim

Vicdani Ret: Savaşın değil barışın çağrısı |

Vicdani ret, bir bireyin yalnızca askeri üniformayı reddetmesi değil elbette; Devletin kutsallaştırdığı savaş düzenine, toplumun en küçük hücrelerine kadar sinmiş militarist dile, anıtlara, törenlere, oyuncaklara, müfredata, hatta gündelik hayatın sıradan imgelerine karşı bir susmama halidir. Bu itiraz, çoğu zaman büyük laflarla değil, sessiz ama inatçı bir vicdanın fısıltısıyla başlar.

Şiyar DİCLE

Vicdani Ret başlıklı yazı dizimizin bu bölümünde, vicdani retçi Alper Yalçın ile yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz. Alper’in hikaysi, sadece bireysel bir “askere gitmeme” kararı değil; devletin cezasızlıkla tahkim ettiği şiddet kültürüne, ekonomik şantajlara, gündelik hayatı kuşatan baskılara karşı verilen bir mücadelesidir. Onun sözlerinde, yaşanan çocuk hakları ihlallerinin bıraktığı derin izleri, dayanışmanın iyileştirici sıcaklığını, mizahın direniş içindeki gücünü ve tarihe yaslanmanın verdiği onuru buluyoruz.

Alper, askeri düzenin dışında kalmayı değil, onun ötesinde başka bir yaşamı tahayyül ediyor. Halkların birbirini tanıyarak, birbirine hükmetmeden, eşitçe paylaşarak yan yana yaşayabildiği bir dünyayı. Bu nedenle onun anlatısı, yalnızca kişisel bir reddedişin değil, aynı zamanda yeni bir barış ufkunun çağrısıdır.

İşte bu noktadan hareketle, sohbetimize şu soruyla başladık:

*Vicdani ret kararını nasıl aldın. Bir sabah uyandın ve ben askere gitmeyeceğim mi dedin?

Vicdani ret kararını alırken çocuk hakları alanındaki tanıklıklarımın çok etkisi oldu. Özellikle 2015-2016 yıllarında Kürdistan kentlerinde yaşanan çatışmalardaki çocuk hak ihlalleri benim için çok sarsıcıydı. Beraberinde yaşanan patlamalarda kaybettiklerimiz… Bütün bu süreçlerde etkili soruşturmaların yapılmamış olması, yaşanan kayıpların, ihlallerin cezasızlıkla sonuçlanması insanın kalbinde kocaman bir gedik açıyor. Vicdani ret, yine de korktuğum bir karardı açıkçası. Bu kararı vermeden evvel tecil hakkımı kullandım, iki yıl daha durayım istedim. Ancak tecilim bittikten sonra bir muhasebe yaptım, askere gidersem bu tanıklıklarla ruh sağlığım nasıl etkilenecek, gitmezsem nasıl etkileneceğim dedim. İnsan özsaygısı ve onuru ile yaşamdaki temel hakları arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor açıkçası. Ancak örgütlü yapıların içinde de olduğum için yalnız olmayacağımı düşündüm, bu da oldukça cesaretlendirici bir şeydi.

*Günlük hayatında bu kararın seni en çok zorladığı anlar nelerdi?

Elbette ki temel haklarıma erişemiyor olmam zorluyor. Çünkü çalışma yasağım var, sağlık tedavilerimi yaptıramıyorum, bir üniversitenin bölümünü keyfi olarak okumak istesem eğitim hakkım yok. Yani bunlar en çok ekonomik krizdeyken zorluyor. Ama bunun zorlamasının bir nedeni aslında örgütlü bir mücadelenin olmamasıyla ilgili. Yani ne siyasal mücadele alanları ne de sivil toplum, vicdani retçilerle ilgili hukuki destekler haricinde en ufak bir dayanışma mekanizması oluşturmadı. Altını çizdiğim şey bir imtiyaz olarak algılanmamalı, küçük dayanışma mekanizmalarından bahsediyorum. Yani en basitinden sağlık ile ilgili sivil toplum örgütlerinin özel sağlık sigortası gibi mekanizmalar üretmesi gibi veya sağlık masraflarının üstlenilmesi gibi. Çünkü ben küçüğünden büyüğüne bütün sağlık tedavilerimin parasını ödüyorum. Öte yandan da, hiçbir zaman büyük maaşlar veren bir sivil toplum örgütünde çalışamayacağımı düşünüyorum. Çünkü bu kurumların hiçbiri “sen vicdani retçisin, SGK’lı çalışman yasak, o zaman senin burada çalışman için şöyle bir yöntem geliştirelim” gibi bir yerde durmuyor. Aksine vicdani retçi olduğum için “o zaman çalışamayız” diyen sivil toplum örgütleriyle karşılaştım. Bunlar çok hayal kırıklığı yaratıyor açıkçası.

İş ilanlarına hayatımda sadece 3 aylık bir süreçte başvurdum, o süreçte iş ilanlarında üniversitenin ilgili bölümünden lisans veya yüksek lisans, doktora derecelerine dair deneyimlerin öncelikli olduğu ilanlar da vardı. Benim belli bir yaşa kadar durmadan lisans, yüksek lisans ve doktora yapmam gerekiyordu eğitim hakkıma erişebilmem için, yoksa bir yaştan sonra askerlik yapmadan misalen yüksek lisans yapamıyorsunuz. Bu durumu mail attığım kurumlar oldu, oraya lütfen deneyimi de önceliklendiren bir seçenek ekleyin diye ancak yanıt bile alamadım. Bunlar çoğumuzun bildiği kurumlar aslında.

*Bu süreçte seni ayakta tutan şey ne oldu?

Bu kararı neden verdiğimi, gitmeye zorlandığım yapının ne olduğunu kendime unutturmuyorum. Çünkü zaman zaman mücadele edecek gücüm çok azalıyor. Bugün hayat çok daha zor gerçekten. Dostlarımın, beraber emek verdiğim insanların bir zorluk ile karşı karşıya kaldığım zaman bunu birlikte çözmeye çalışmaları veya herhangi bir şeye kafa tutmaya karar verdiysem bunu birlikte yapmayı teklif etmeleri bana çok iyi hissettiriyor. Bir de aslında mağduriyet temelli bir dil kurmaktansa aslında vicdani ret hareketinin miraslarından birisi olan mizahı, kendi mücadele ettiğim alanlara dahil etmeye çalışıyorum.

Bu da beni fazlasıyla ayakta tutan bir şey. Mesela artık polisle karşılaşınca hiç gerilmiyorum hatta bazı polis ve jandarmalarla şakalaşıyoruz. Misalen gbt’ye sokan polis veya jandarma artık yüzüme alışınca “bu hafta da askere gitmeyecek misin” diye espri yapıyor, bende “bilmem tutanak tutun bakalım ne hissediyorum gözden geçireyim” diyorum. Şakası bir yana, en önemlisi de, politik doğrucu bir yerden söylemiyorum, vicdani ret hareketinin çok saygı değer bir geçmişi var. Zaman geçtikçe bu tarihi daha çok dinleme ve tanıma fırsatım oldu. Bu tarih bana inanılmaz ilham veriyor, inanılmaz iyi geliyor. Bir mücadelede sırtınızı er veya geç tarihe yaslarsınız. Sırtımı yasladığım yer bana çok gurur verici ve onurlu geliyor. O yüzden herkese emekleri için çok teşekkür etmek istiyorum.

 *Vicdani ret senin için sadece askere gitmemek mi, yoksa hayatına bakışını da değiştiren daha geniş bir duruş mu?

Açıkçası ordudan daha büyük bir şey vicdani ret. Koca bir militarist sistemden bahsediyoruz. Savunma sanayisinden, askeri harcamalarına, film veya dizilerdeki imajlardan, törenlere, anıtlara, anmalara, oyuncaklara, eğitim sistemine, reklamlara, toplumsal cinsiyet rollerine, yurttaşlığa kadar kocaman bir sistemin inşasını içeriyor. Ben bunların herhangi birinin içinde veya herhangi biri olmamak için kendimle mücadele etmeye devam ediyorum. Çünkü gündelik yaşamın içinde her yerde ve kendi içimde bunlarla veya bunların etkileriyle karşılaşıyorum. Barışı hayal ederken bunların hiçbirinin olmadığını düşünüyorum ancak yalnızca bunların olmamalarını değil, yerine ne koymak istediğimi de düşünüyorum. Çünkü neyi istemediğini ifade etmek de yetmiyor. Halkların bir arada, birbirini tanıyarak, birbirine egemenlik kurmadan, ekonomik, kültürel ve sosyal yaşamdan, mecbur olduğu için değil, isteyerek eşit pay ettiğini, birbiriyle paylaşarak yaşadığını düşünmek en basit haliyle.

*Devlet baskısı karşısında, kendini en çok hangi anlarda kırılgan hissettin?

Vicdani retçilere her dava açıldığında bunu hissediyorum aslında. Çünkü ne siyasal alan ne de sivil toplum, vicdani retçilerin yaşadığı hak ihlallerini gören ve dayanışma ağları yaratan bir yerde değil. Ben bir mağdur sınıflandırmasına dahil edilmek istemiyorum, derdim sürekli yaşadığımız mağduriyetlerle ilgili önceliklendirilmek değil. Sadece sınanacağımız zaman eşit fırsatlara sahip olabilelim, sivil toplum ve siyasal alan bu mücadeleyi versin isterdim.

*Ailen ya da sevdiklerin bu süreçte senin yanında nasıl durdu, nasıl etkilendi?

En çok annem etkilendi diyebilirim. Çünkü babamla hiçbir bağım yok, annemle çok yakınım ve annem benim sürekli bir sigortalı işte, ekonomik açıdan zorlanmadan, onun deyimiyle “düzgün” bir hayat yaşamamı istiyor. Bu konudaki üzüntüsünde ona çok hak veriyorum ve yaşam koşullarımızı değiştirebilmek için de elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Arkadaşlarım, sevdiklerim ise çok destekleyici bir yerde. Bazen üstten üstten konuşan arkadaşlarım oluyor ancak o durumda da arama mesafe koyuyorum.

*Arkadaşlıkların ve ilişkilerin bu baskılar karşısında nasıl değişti?

Özellikle ekonomik krizdeyken, devletin biz vicdani retçilere uyguladığı ekonomik şiddet hayatımı çok daha fazla etkiliyor. Bu beni strese sokuyor, duygu durumumu çok etkiliyor ve bazen bu kök nedenlerden kaynaklı gerginlikler yaşayabiliyorum. Bazen bunun beni etkilediğini anlatmaya çalışsam bu stresimin ve gerginliğimin bir bahanesi olarak öne sürüyormuşum gibi anlaşılacak diye düşünüyorum. Bazen bunun bende yarattığı stresi ve gerginliği nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum, mağduriyet edebiyatı yapmak da istemiyorum. Bunu nasıl ifade edebileceğim üzerine hala kafa yoruyorum. Zorlayan şey bu olabilir.

*Devletin baskısı seni yıldırmak yerine hangi yönlerinle daha da güçlendirdi?

Kendi açımdan çok güçlü bir karardı. Yani kahraman olmak, öne çıkmak, marjinalleşmek istemem. Cesaretle ilişkilendirilsin istemem, çünkü korkuyorum. Ancak güçlü bir karardı. Kendi içimde kendime duyduğum saygıyla ilgiliydi. Kendimi çok fazla önemsediğimi söyleyemem ama insan kendi saygısıyla, onuruyla baş başa kalıyor günün sonunda.

Vicdani ret | Türkiye’de Vicdani Ret Mücadelesi ve Tanıklıklar -1

Benzer Haberler