BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Selahattin Demirtaş ve tüm siyasi tutsaklar nezdinde |

“Iustitiae Dilato”* kavramının değerlendirilmesi

Selahattin Demirtaş ve tüm siyasi tutsaklar nezdinde |

Sida YILDIZ

“Adalet, barış için gereklidir.”

 Franklin D. Roosevelt

“Selahattin Demirtaş ve Kobane Kumpas Davası tutsakları siyasetçiler ne zaman tahliye olacak?”

Son birkaç haftadır -fazlasıyla uzayan söz konusu bu zaman dilimi süresince- tüm Türkiye şu sorunun cevabına kilitlenmiş durumda tabiri caizse…

Bu minvalde, Sayın Selahattin Demirtaş ve Kobane Kumpas Davası tutsakları siyasetçiler ile ilgili önem teşkil edecek konuda birkaç kelam etmek gerekiyor.

Öncelikle bu aşamaya gelinmesinin son zamanlarda hızla gelişen kronolojisine kısaca bakmamız gerekirse… Bilindiği üzere; uluslararası yargı mekanizmalarının da hukuki teyidiyle birlikte Kobane Kumpas Davasının çöktüğü gerçeği önümüzde. Nitekim, IŞİD saldırılarına karşı toplumsal duyarlılığı artırmaya yönelik bu çağrılar üzerinden tesis edilen durum, ifade özgürlüğü, siyasal faaliyette bulunma hakkından başka bir şey de ifade etmiyordu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sayın Selahattin Demirtaş hakkında tutukluğun ikinci ihlal olduğu ve mevcut tahliye kararına 8 Ekim’de itiraz eden Adalet Bakanlığı’nın talebini 3 Kasım’da reddetmişti. Sonrasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un başta olmak üzere olumlu – ancak tam olarak yeterli olmayan- yaklaşımları ve düşünceleri doğrultusunda da bu heyecanlı bekleyişin toplum gözünde de halen sürmeye devam ettiğini söyleyebiliriz. Zaten hiç bitmemişti ki.

Hatırlayanlar bilir. 1991 yılı hak ihlalleri, faili meçhul cinayetler, yok saymalar ve inkar başta olmak üzere birçok anlamda korkunç bir yıldı. Dönemin Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Sayın Vedat Aydın, bir gece yarısı kendilerini polis olarak tanıtan kişilerce evinden alınarak götürülmesi akabinde; sonrasında katledildiği haberi duyulmuştu. Vedat Aydın’ın işkence görerek katledildikten sonra bedeni bir yol kenarında bulunmuştu. Ve tabi, tüm yurtseverler bu elim haberle birlikte oldukça sarsılmıştı.  Bu katlin şöyle bir önemi vardı ki; 90’ların ilk faili meçhul cinayetiydi.

Ve Kürt mücadelesinde ayrı bir dönüm noktasından da bahsetmemiz gerekirse; Vedat Aydın’ın cenazesinde birdenbire kalabalığa ateş açılması sonucunda, o saldırıda sekiz kişinin yaşamını yitirmesiyle birlikte, 1990’lar açısından bölgedeki ve hatta neredeyse tüm yurtsever Kürt gençleri açısından bu olay ciddi bir dönüme ve eşiğe girilmesinde büyük öneme sahiptir. Bu hikayeyi o zaman ya henüz doğmamış olan ya da çok küçük olan bizler büyüklerimizden anne babalarımızdan dinleyecektik. Ve o gün Sayın Aydın’ın cenaze törenine katılan, kendi söylemiyle yaşadığı bu olay sonrasında “hayatı değişen” gençlerden biri de Sayın Selahattin Demirtaş’tı. Sayın Demirtaş bir röportajında da şu ifadeleri aktarmıştır hatta;

Siyasal kimliğimle o gün tanıştım. Benim jenerasyondaki gençliğin politize olmasında en büyük etkendir o olay…”

Belki bu yazıyı okuyan sizler için abartılı bile gelebilir birazdan ifade edeceklerim. Ancak her gün cezaevlerinin önünde merakla bekleyebilecek yurtsever yoldaşları var Sayın Selahattin Demirtaş’ın ve tüm siyasi tutsakların.

Şüphesiz; uluslararası yargı organlarının, uluslararası temel hak prensiplerinin de tasdiklediği üzere; toplumun vicdanı da artık yıllar yılı haksız ve hukuksuz şekilde ceza alan ve hayatından tabiri caizse soyutlanan, olan dokuz yılına olan Sayın Demirtaş’ın tahliyesini beklemekte.

Bu satırları yazarken bir ağacın altındayım. Anlam barındırmak istercesine, yapraklar dökülüyor şu an üzerime, daha sonra kış çiçekleri filizlenecek yerlerine. Doğa, eskiyi, yıpranmışlığı silip atıyor bedeninden. Yerine taze ve yeni bir bahar açılacak çünkü. Bu da şunu ifade ediyor ki aslında; olması gereken olacak. Mevsimin gerektirdiği seyir nasıl ilerliyorsa, bu kaçınılmaz gerçek de nihayet bulacak…

En son nihai olarak kesinleşen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı sonrası herkes yüreğini tutmuş, hukuken olması gerekeni bekliyor. Ve tabi ki bu asla bir lütuf değil. Kaldı ki; Anayasanın 90. Maddesi gereği; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Dolayısıyla, AİHS’e (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne) taraf olan bir devlet olan Türkiye ise, Sayın Demirtaş nezdinde verilmiş olan işbu nihai AİHM kararına uymak zorunluluğundadır. Türkiye Anayasanın 90. maddesi ve AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin) 46. maddesi gereğince AİHM kararlarının bağlayıcılığı ve gereğinin derhal yerine getirilmesi bakımından yükümlülüğe sahiptir. O halde beklemek, halen beklemek sürecin de ruhuna aykırı değil midir, AİHM kararlarına uymayan başkaca ülkelerin de olduğuyla ilgili övünmek yerine?

Birçoğumuzun Sayın Selahattin Demirtaş’ı biraz da aslında heyecanla beklemesinin sebebi, tekrar aktif siyasete girmesi bakımından bir merak veya bir heyecanı gibi de algılayabiliriz.

Ayrıca; vurgulamak istediğim bir diğer husus da şudur ki; Selahattin Demirtaş’ın kardeşi Nurettin Demirtaş son yazısında, Demirtaş “yanlısı”, ama aslında savaş sevici bir kesime karşı çok dikkatli olunması gerekliliğine büyük bir önemle dikkat çekiyor. Bu kesim, çoğumuzun da dikkatinden kaçmamıştır. Nurettin Demirtaş bu yönde düşüncelerini ise şu sözleriyle ifade ediyor;

“Dostluk adı altında sergilenen bazı yaklaşımlar Selahattin’in hapislik süresini uzatıyor. Bu sürecin gelişmesinden rahatsız olan ve her tutumunu AKP ile Erdoğan karşıtlığı üzerine kuranlar, Selahattin Demirtaş ismini kendi gündemleri için kullanıyorlar. “

Bugüne dek Kürt halkı nezdinde Sayın Demirtaş’a da yapılan türlü haksızlık için ses çıkarmamış, yeri gelmiş Demirtaş’ın cezasını katlamış, yeri gelmiş Kürdün arkasından kuyusunu kazmış bu kesim nasıl oldu da birden Selahattin Demirtaş sevdalısı oldu diye düşünmeden edemiyor insan. Bunu derinlemesine irdelemek gerekiyor. Nurettin Demirtaş hem kardeşlik refleksi hem de yurtseverliğiyle bu konuda her birimizi tek tek uyarmakta aslında. Bu oldukça da haklı bir uyarı olmakla beraber, adaleti Sayın Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ ve tüm siyasi tutsaklar açısından da istememiz, o adalete susamamız gerektiğinin de önemli bir vurgusudur diye düşünüyorum bir yandan.

Nitekim; şu konuyu da es geçmemek gerekiyor. Selahattin Demirtaş, zindanda kaldığı şu güne kadar bile demokratik hak tesisi ve eşit yurttaşlık konusundaki kararlılığını, direncini ve cesaretini asla yitirmedi. Belki de dışarda bir an olsun umudunu yitirmiş olan yoldaşlarının karamsarlığa düştüğü her anda kalemiyle gösterdi direncini ve göstermeye devam ediyor…

Sayın Selahattin Demirtaş, 31 Ekim’de yayınlanmış olan son yazısında önemli bir noktaya temas etmişti:

“… yasadan önce yapılması gereken şey, duyguda birliği sağlamaya yönelik çalışmalardır, bunlar yapılmadı. “

Son olarak; felsefi açıdan bu konuyu örneklememiz gerekirse, Immanuel Kant’tan biraz bahsetmek isterim.  Kant, barış konusunu derinlemesine analizleriyle birlikte ele almış olan ilk filozoflardan biridir diyebiliriz. Kant Sonsuz Barış Üzerine” adlı eserinde, devletler arası barışın yalnızca politik bir hedef değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk olduğunu savunur. Kant’a göre, barışın tesis edilebilmesi için ulusların da birbirlerine karşı güveni tesis edilmeli ve evrensel hukukun da böylece temelleri atılmış olmalıydı.

Ve bugüne baktığımızda ise, kim ne derse desin duygudaki o birlik sağlanmadıkça bizler halen geciken o adaletin bekleyişindeyiz… O adalet gelsin ki yerini taze ve yeni bir bahara açsın, barışa açsın…

Nitekim; adalet her normun olması gerektiği şekilde uygulanıp, kuralların, yasaların olması gerektiği şekilde ve yerde uygulanıp, haklıya hakkını yaşatmaktır. Ancak bunun tam tersi yapılırsa, bu zulüm haline gelmez mi? Evet bu tam anlamıyla zulümden öte bir şey değildir…

 * Geciken adalet

 

 

Benzer Haberler

Şam’dan DSG ile entegrasyon açıklaması |

Şeybani: Ortaklığa inanıyoruz, Kürtlerin haklarına bağlıyız

Barışın dönüşüm fırsatı:

Komünal bir enerji yönetimi ve enerjinin demokratizasyonu

İmamoğlu’ndan partisinin İmralı kararına destek |

“Milletin onayını almayan yöntem” savunması

“Tüm muhalefetin masada olması önemli” |

Hatimoğulları: Süreç seçimden üstündür

Uçum’dan “Kürtçenin özgürlüğü” vurgusu |

"İmralı dinlemesinden sonra süreçte yeni ve somut durum oluşur"

Bakırhan’dan CHP’nin İmralı gerekçesine tepki |

Yüzyıllık bir mesele SEGBİS’e indirilemez, siyaset cesur olmalı