BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Akın Olgun yazdı |

Suriye ve diken üstünde olmak

Akın Olgun yazdı |

İki ABD askerinin Suriye’de öldürülmesinin ardından, Trump’ın Şara’ya verdiği desteği, bir güven yansıması değil, Şara’ya rüştünü ispat etmesi için verilmiş bir şans olarak görmek daha mantıklı olabilir. Bunun anlamı, HTŞ içinde, ABD ve İsrail çıkarlarına zarar verebilecek ve ileride tehdit haline gelebilecek cihatçı yapıların tasfiye edilmesinin zorunlu olduğudur. İşte dananın kuyruğunun kopabileceği yer burası Şara için.

Akın OLGUN

Suriye’de, tüm güçler açısından biraz diken üstü bir durum olduğu açık. Propaganda savaşları da bunu işaret ediyor.

Hem İsrail hem Türkiye hem Şara hem de DSG cephesinde sahayı ve masayı belirleme konusunda atakların arttığı görülüyor bir süredir.

Demokratik Suriye Güçleri (DSG), her ne kadar sakinliğini korusa da Türkiye’nin Şara’yı zorladığını ve kendisini en geri noktadan masaya oturtmak istediğini ve yine Türkiye’nin beklentilerine uygun “kabul” oluşturmaya çalıştığını görüyor ve buna karşı kendi pozisyonunu kuruyor.

Hiçbir kapıyı kapatmamayı diplomasi anlayışının bir parçası haline getiren politikasıyla, bölgedeki tüm güçlerle diyalog temelinde ilişki kuran DSG açısından, üzerine kurulan baskının ve oldubittiye getirilmeye çalışılan politikaların bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum.

Suriye’nin kurtlar sofrasında, politika ve hamleler konusunda en soğukkanlı ve sağduyulu aktörün DSG olduğu gerçeğinden bakarsak daha iyi anlarız bunu.

Suriye önemli bir kavşakta.

Alınacak kararların, tercihlerin sahada olan güçler açısından “kader” tayin edici olacağı da çok net.

Bunun anlamı, farklı şekillerde, birçok sahada kapışmaların yaşanmasının çok olası olduğudur. Bu kapışmaların nasıl yaşanacağı ve ne gibi sonuçlara yol açacağını tahmin etmek zor ama kesin olan şey, herkesin acelesinin olduğu bir zeminde, çatışmaları uzun süreli kılmanın çok mümkün olmadığı.

Rusya gazına mahkum olan Avrupa’nın acelesi var. İsrail’in, güvenlik temelinde kurduğu bölge denkleminin acelesi var. Türkiye’nin, yeni dünya düzeninde almak istediği rol için acelesi var. Bölgede Rusya’nın son kalesi gibi gözüken İran’ı denklem dışına çıkarmak, dize getirmek ve enerji kaynakları yolu üzerinde tam kontrolü sağlayabilmek için ABD’nin acelesi var.

Suriye sahasının en güçlü aktörlerinden olan İsrail’in bu tablo içinde, sürekli ileriye doğru hareket etmek zorunda olması da tüm bunların içinde en dikkat çekeni ve elbette bu Türkiye’yi de çok ilgilendiriyor.

İsrail açısından bir başka sorun ise, sahadaki ilerlemesini durdurduğu veya pasif pozisyona geçtiği anda, İran’ın ve onunla kaybetmiş gibi gözüken Hamas, Hizbullah ve HTŞ içinde kendisine diş bileyen cihatçıların hızla yeniden rol kapabileceği ve bir zaman sonra yeniden karşısına dikilebileceği…

Palmira’da Amerikan askerlerine yapılan HTŞ üniformalı IŞİD saldırısı ve iki ABD askerinin hayatını kaybetmesi ve yine hemen arkasından Sidney’de iki IŞİD üyesinin giriştiği katliam saldırısı bu anlamıyla oldukça uyarıcı gözüküyor.

Sadece İsrail için değil, batı için de büyük bir işaret bu.

Evet IŞİD toprak kaybetmiş olabilir ama hızla taktik değiştirerek, siyah üniformalarının yerine HTŞ üniforması geçirerek/geçirtilerek ve tüm cihadist yapıların içinde kendini eriterek, binlerce üyesine koruma kalkanı sağladı.

Trump’ın seyahat kısıtlaması ve yasağı getirdiği 5 ülkenin Burkina Faso, Mali, Nijer, Güney Sudan ve Suriye olması tesadüf olmasa gerek.

Bu ülkelerde IŞİD’in güçlü bir yapılanması olduğu, operasyonel güçleri bulunduğu ve dünyanın birçok yerinde, harekete geçebilecek uyuyan hücreleri olduğu da biliyor. (Bkz Sidney saldırısı)

Dolayısıyla, iki Amerikan askerinin Suriye’de öldürülmesinin ardından, Trump’ın Şara’ya verdiği desteği, bir güven yansıması değil, Şara’ya rüştünü ispat etmesi için verilmiş bir şans olarak görmek daha mantıklı olabilir.

Bunun anlamı, HTŞ içinde, Amerikan ve İsrail çıkarlarına zarar verebilecek ve ileride tehdit haline gelebilecek cihatçı yapıların tasfiye edilmesinin zorunlu olduğudur. İşte dananın kuyruğunun kopabileceği yer burası Şara için.

Çünkü Şara’nın ordusu düzensiz, disiplinsiz, farklı amaçları, yöntemleri ve beklentileri olan onlarca cihatçı örgütten oluşuyor. Tasfiye olma şüphesi ise şimdiden birçok cihatçı yapıyı tetiklemiş gözüküyor ve Şara’nın, beklenen tasfiyeyi nasıl yapacağı muallak.

Şara’nın zayıf karnının bu olduğunu da söyleyebiliriz. Kurduğu ittifaklar bir anda kendisini ters köşeye yatırabilir çünkü ve onları bir arada tutan asıl şeyin, ABD’nin Şara’ya verdiği destek olduğu çok net.

ABD’nin desteği, ona tüm bu yapıları güç temelinde bir arada tutma ve yarının Suriye’si için vaatler sunmasını sağlıyor.

Tam bu noktada bir alternatif ve balans ayarı olarak DSG’nin varlığı nefes aldırıyor hem bölgeye hem de batıya. Nefesi daralan tek ülke ise Türkiye maalesef.

Aslında bu nefes darlığını giderebileceği ve bölgede çok daha önemli bir aktör haline gelebileceği bir büyük şansa sahip. O şansın adı Öcalan.

Çünkü Öcalan hem bölgede hem de Suriye içinde en belirleyici aktörlerden biri. Önermeleri ve uyarılarıyla, Türkiye’ye “stratejik ortaklık” sunduğuna ve “kazan kazan” temelinde, barış ve entegrasyon paradigması geliştirdiğine süreç temelinde vakıfız. Tarihsel anlamda, “Kürt ve Türk buluşması”nı, aklın yolu temelinde de ele aldığı gerçeği de ayrıca kendini hissettiriyor.

Tüm bu yaklaşıma rağmen, özellikle DSG’ye dair ikili bir politika üretmeyi tercih ediyor Türkiye. Yani havuç sopa politikasını deniyor bir kez daha.

Oysa bu politikanın artık ne Türkiye için ne Suriye sahası için karşılığı yok.

Türkiye ve kendisine bağlı SMO güçlerinin, Tişrin Barajı’nı ele geçirme hamlesinin nasıl sonuçsuz kaldığı ve yenilgiye dönüştüğü görülmüştü aslında. Yaşanmış ve denenmiş olanı tekrar etmenin bir mantığı yok ama denenmeye çalışıldığını görüyoruz. Tişrin Barajı kuşatmasından DSG’nin daha da güçlenerek çıktığı da unutuluyor!

Hem batının hem Şara’nın hem de Türkiye’nin, DSG’ye ve Suriye’nin kuruluşunda rol almasına ihtiyacı var. DSG de buna hazır olduğunu defalarca açıkladı. Açıklamakla kalmadı, askeri, idari ve diplomatik tutumuyla da bunu gösterdi.

Şam’ın, DSG ile temas ettiği ve uzun zaman sonra ilk defa yazılı bir resmiyetle yaklaşarak, askeri entegrasyon konusunda öneriler sunduğu basına yansıdı ve DSG de bunu doğruladı.

10 Mart Anlaşması’na dair ayak direyen tarafın Şam olduğu biliniyor ama Şara’nın hamiliğine soyunan Türkiye, bir psikolojik savaş uygulayarak, DSG’nin çözümsüzlüğü dayattığı, Suriye için güvensizlik unsuru olduğu temelinde saha baskısı yapıyor.

Türkiye kamuoyuna yansıtılan birçok haber başlığına, sosyal medya mesajına ve söylemlere baktığımızda, bu propagandaya dair çok fazla iz bulabiliriz.

Şara’nın çözümden, DSG’nin çözümsüzlükten yana olduğu, şımardığı, şımartıldığı, Suriye için bir “tehdit” haline geldiği propagandasının, sahada karşılığı olduğu şüpheli. Hatta, çok muhtemelen IŞİD yeni hamlelerle bu havayı dağıtarak, tüm ilgiyi üstüne çekebilir yeniden.

Bu ironik bir denklem kesinlikle ve Orta Doğu gerçekliğini de iyi yansıtıyor açıkçası. Kendisinin HTŞ içinden ve bölgeden tasfiye edileceğini düşünen yapılar, DSG’nin zayıfladığı anda, Şara’nın iç tasfiye için batıya verdiği sözü hayata geçirmeye girişeceğini ve süreci hızlandıracağını da düşünüyor olabilirler. Haksız da sayılmazlar… İsrail’e toprak bırakarak ve tüm stratejik noktaları teslim ederek, DSG aleyhine taviz koparmaya çalışmak bile lider zekâsı açısından oldukça problemli ve bir zayıflık göstergesi aynı zamanda.

Oysa tüm Suriye bileşenleri ile ortaklaşıp, iç sorunlarını hızla yeni bir anayasa ile ve adem-i merkeziyetçi bir tutumla inşa ederek, hem Golan Tepeleri için bir denge hem de Suriye’nin geleceği için güçlü bir başlangıca sahip olabilirdi Şara.

Şara bu yanıyla sürüklenen lider görüntüsü veriyor ve bu hali HTŞ içindeki birçok güç odağının da iştahını kabartabilir. Başkaları sürükleyebiliyorsa, neden kendileri de sürükleyemesin ki? İşte bu soru, Şara’nın zayıflık gösterdiği herhangi bir anda gün yüzüne çıkarabilir. “Darbe mekaniği” esprisi, Suriye için de geçerli bu yanıyla.

Özetle, Şara’nın liderliği, DSG’nin varlığına ve desteğine muhtaç. Bu desteği almanın en iyi yolunu bulmak ve aklını geliştirmek zorunda.

Başarabilir mi? Evet bu mümkün ama bunun için öncelikle ortaya bir irade koyması gerekiyor.

Peki bu iradeye sahip mi? Hayır değil ama zaten bunun için bile DSG’ye, yani Mazlum Abdi’ye ihtiyacı var.

Gazeteciler ve yorumcular açısından ise sanırım, Suriye ve bölge okuması yapabilmenin yolu, Kürt siyasal hareketini de doğru okumaktan geçiyor.

Yani Öcalan’ın ne söylediğine değil, neden söylediğine yoğunlaşmak iyi bir başlangıç olabilir. Son dönem tartışmalarda yaşanan kaos da bununla ilgili bence aynı zamanda.

Bu okumayı yapabilirsek, DSG’yi, yürütülen çözüm sürecini ve Suriye’de olup biteni daha berrak kavrayabiliriz kanaatindeyim.

Benzer Haberler

BM Mülteciler Yüksek Komiseri oldu I

Berhem Salih: En önemli sorumluluğum, kalıcı çözümler olacak

Ünlülere uyuşturucu operasyonunda yeni dalga l

Oyuncu Ezgi Eyüboğlu dahil 8 kişi gözaltında

AKP ziyaretiyle aynı gün |

İmralı Heyeti ile TİP görüşmesinin tarihi belli oldu

7 öğrenci ifade verdi: Öğretmen gözaltına alındı l

Cizre'de çok sayıda öğrenci tacize uğradı

MHP’den kınama, Arınç’tan çağrı l

Leyla Zana'ya ırkçı tezahürat Meclis gündeminde

“Bu bir taraftar tepkisi değil, organize saldırı” I

DEM Parti Kadın Meclisi'nden TFF’ye: Harekete geç