Abdullah Aysu
Avcılık toplayıcılık döneminde avcılar (erkekler), bazı hayvanları doğal yaşamlarına fazlaca yabancılaştırmadan (doğayı taklit ederek), sadece davranış ve alışkanlıklarını biraz törpülemek suretiyle evcilleştirip sosyalleştirdiler.
Evcilleştirerek, sosyalleştirilen hayvanlar bu süreçte doğada kendilerini koruma yetilerinin bir bölümünü kaybettiler. Onları dışarıdaki düşmanlarına karşı korumak gerekti. Geçmişte hayvanları avlayanlar, yeni yaşamlarında bu kez aynı hayvanları doğadaki düşmanlarına karşı korumak için çoban oldular. Onları güttüler, düşmanlarına karşı korudular. Avcılık sürecinde kullandıkları sopalarını (silahlarını) artık onları avlamak (öldürmek) için değil, koruma amaçlı kullanmaya başladılar.
Zaman geçtikçe hayvanların bazıları toprak işlemede, bazıları çeki, bazıları da binek hayvanı olarak eğitildi ve kullanıldı.
Tarıma başladıktan sonra insanlar yerleşik düzene geçti. Yerleşim yerlerini genellikle su varlığına göre belirlediler. Hangi hayvanı nerede besleyeceklerini akarsulara, iklime ve buna bağlı oluşan ot popülasyonuna göre belirlediler. Ot boyunun yüksek olduğu sulak alanlarda büyükbaş, daha kısa olan kurak yerlerde küçükbaş hayvanlar yetiştirdiler. Kanatlı-kümes hayvanlarını ise kendi evlerinin hemen yanı başında bakıp beslediler. Bu hayvanların ürünleri ile beslendiler, halen bu şekilde beslenmeye devam ediyorlar. Sözün özü; her şeyde olduğu gibi hayvan yetiştiriciliğinde de doğa belirleyici oldu.
Daha sonra köylüler hayvanların dışkısını bitkisel üretimde, bitkisel üretimin ürünlerini de hayvan yetiştiriciliğinde değerlendirdiler. Bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliği yapanlar aileleri besledi, geçindirdi, sırtlarını giydirdi. Medeniyetler bu faaliyeti, tarım olarak isimlendirdi.



