Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Cahit Merwan yazdı

Zehirli dille ortak bir gelecek kurulamaz

Cahit Merwan yazdı

Belki de Türkiye’nin ‘’şiddet ve savaşın karanlık dünyasından’’ çıkmasını isteyenler, Kürtlerden daha çok bu zehirli dilin karşısına dikilmeli. Bunun zamanı geldi de geçti bile.

Cahit MERWAN

27 Şubat’ta Abdullah Öcalan genişletilmiş İmralı Heyeti ile ‘’Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı’’ açıkladığında, bu her iki tarafta da -Kürtler ve Türkler- şok etkisi yarattı. Öcalan, açıklama ile büyük bir risk almış oldu.

Çünkü tarafları, Nelson Mandela’nın dediği gibi ‘’şiddetin ve savaşın karanlık dünyasından’’ çekip diyalog masasına oturtmak hiç de kolay değil.

Her ne kadar Öcalan’ın Kürtler üzerindeki tartışmasız etkinliği işi kolaylaştırsa da ‘’karşı’’ tarafın nasıl ikna olacağı ise halen kocaman bir soru işareti olarak orta yerde duruyor.

Evet, İmralı’da devlet heyeti ile Öcalan ilk kez masaya oturmuyor. Ancak 2013-2015 çözüm süreci sonrası taraflar arasında ‘’kapanmaz’’ uçurumlar oluştu.

Artık toplum iktidarın yönlendirmesi ve medyanın zehirli dili sayesinde sadece PKK’yi değil bütün Kürtleri ‘’kötü’’ olarak kodladı. Son 10 yılda ‘’Çökertme Planı’’ ile birlikte Kürtler sürekli taciz edildi. Her konuda ‘’olağan şüpheli’’ görüldü.  İktidar ve onun karşısındaki ‘’ana muhalefet’’ artık Kürtler üzerinden birbirlerine racon kesmeye başladı. Öyle ki; Kürtlerle birlikte görünmek neredeyse suç sayıldı.

İktidara bağlı medya ile onun karşısında konumlandığını iddia edenler bu konuda yarışıyorlardı. Ve bu Kürt karşıtlığı, kökü bir 100 yıl öncesine giden devletin kuruluş kodları sayesinde medyanın her iki ‘’tarafına’’ da konforlu bir alan oluşturuyordu. (Halen oluşturuyor.)

Ama iki karşıt gücün ortak bir ‘’kötüsü’’ vardı. O da Kürtler.

Elbette Kürtler bu durumla ilk kez karşılaşmıyorlardı. Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarından itibaren Kürtler ‘’şaki’’, ‘’eşkıya’’, ‘’haydut’’, ‘’bölücü’’, ‘’anarşist’’ ve en son olarak ‘’terörist’’ olarak kodlandırıldılar.  Son yıllarda iktidar bir adım daha ileri giderek Kürtlerin ülkesini ‘’teröristan’’ olarak tanımladı.

Hikaye yüzyıl önceye uzanıyor. Hikayenin özü, 1924-1930 arası Türkiye cumhuriyetinin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un “Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsin” diyerek çerçevesini çizdiği ‘’Türklük Sözleşmesi’’ydi.

Bu son isyanın çıkış nedeni de buydu zaten.

Ve Kürt isyanı, Türkiye’nin çok uluslu, çok inançlı ve çok kültürlü sosyolojisiyle çatışma halinde olan bu ‘’sözleşmeyi’’ tümden geçersiz kılmasa da tartışılır hale getirdi.

Türkiye’de daha çok da Kürtlerin ödediği ağır bedeller sonucu yol ayrımına gelindi: Ya Türkiye ‘’şiddet ve savaşın karanlık dünyasında’’ boğulmaya devam edecek, ya da yüzyılın başında yapılan tarihi ‘’hatayı’’ düzleterek herkesin eşit olduğu yeni bir ‘’sözleşmeyi’’ hayata geçirecek.

Nereden bakarsanız bakın Öcalan’ın 27 Şubat açıklaması ve PKK’nin son kongre kararları bunun için muazzam bir kapı aralıyor.

İktidarda olduğu kadar muhalefette buna canla başla direnç gösterenler var. Onlar medyada zehirli dilleriyle toplumu esir almaya çalışarak, Türkiye’nin ‘’şiddet ve savaşın karanlık dünyasında’’ kalmasını istiyorlar. Türklük sözleşmesinden kaynaklanan imtiyazlarını sürdürme niyetindeler.

Bu nedenle Kürt barışı gündeme geldiğinde ‘’bölünme korkusunu’’ köpürtüyorlar, Kürtlerin Türkiye’ye ‘’tuzak kurduğunu’’ söylüyorlar. Kürtlerin barış ve çözüm arayışlarının arkasında ‘’dış güç’’ arayarak, toplumu ‘’kötü’’, ‘’olağan şüpheli’’ olarak kodladıkları Kürtlerin karşısına dikiyorlar.

Halbuki artık eskiyen, dağılan ve artık Türkiye için bir ayak bağına dönüşen, yüzyıl önce zor aygıtı ile oluşturulmuş ‘’Türklük Sözleşmesi’ni’’ devam ettirmek mümkün değil.

Madem ki sorunların silah dışında çözüm yolları ‘’makul’’ yol olarak görülüyor, madem ki bin yıllık kardeşlikten bahsediliyor, o zaman bunun hukukunu oluşturmak,  barışın dilini kullanmak gerekmez mi? Kaldı ki dünyanın hiçbir ülkesinde zehirli dille ortak bir gelecek kurulmadı bu güne kadar.

Belki de Türkiye’nin ‘’şiddet ve savaşın karanlık dünyasından’’ çıkmasını isteyenler, Kürtlerden daha çok bu zehirli dilin karşısına dikilmeli. Bunun zamanı geldi de geçti bile.

Benzer Haberler