Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Altın, vatan, siyanür I

Madencilik milliyetçilikle pazarlanıyor

Altın, vatan, siyanür I

 

Eskişehir’de altın madenciliğini “milli mücadele” olarak yansıtan broşürler dağıtıldı. Yerel çevre platformları, bu dili eleştirerek doğa talanının milliyetçilik kisvesiyle meşrulaştırıldığını söylüyor.

HABER MERKEZİ- Türkiye’de çevresel yıkım projeleri giderek daha yoğun şekilde “milli bir görev” olarak sunuluyor. Son örneği ise Eskişehir’de yaşandı. Kentin dört bir yanına bırakılan “Altın Madenciliği Milli Mücadelemizdir” başlıklı broşürler, halktan gelen tepkilerin odağında. Eleştiriler yalnızca doğa tahribatına değil, bu tahribatın nasıl pazarlanmakta olduğuna da yöneliyor.

Broşürlerde, “Türkiye’de altın madenciliği, Atatürk önderliğinde 1933 yılında başlamıştır”, “Faaliyet gösteren 20’den fazla altın madeninden sadece 5’i yabancı şirketlere aittir”, “Altın madenciliği mal ve hizmet alımları büyük ölçüde yatırım bölgesinden sağlanır” gibi ifadelere yer verildi.

AKP iktidarının Meclis’e sunduğu ve çevreyle ilgili birçok yasal düzenlemeyi değiştirmeyi öngören teklif, komisyonda kabul edilirken, eş zamanlı olarak kentte altın madenciliği lehine propaganda çalışmaları yürütüldü. Ancak Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu üyesi Cevat Aydemir’e göre bu kampanyalar, gerçekleri çarpıtıyor: “Bu yağmaya ve talana tamamen karşıyız.”

KALKINMA PROJESİ DEĞİL, BİR HEGEMONYA İNŞASI

Madencilik projelerine yönelik eleştiriler Türkiye’de sıklıkla “kalkınma karşıtlığı” ya da “devlet düşmanlığı” gibi damgalamalarla bastırılıyor. Son dönemde ise bu bastırma yöntemi daha incelikli bir forma büründü: Ekolojik yıkımlar, milli değerler üzerinden pazarlanıyor.

Anadolu’nun birçok köyündeki maden protestolarında Türk bayraklarının kullanılmasını, “biz terörist değiliz neden bizim topraklarımız talan ediliyor?” söylemleri iktidarın ideolojik kılıflama stratejisinin bir parçası. Altın madenciliği gibi ekolojik riski yüksek projeler, milli mücadele gibi soyut ama duygusal gücü yüksek söylemlerle sarılarak halkın desteği satın alınmaya çalışılıyor.

Türkiye’deki protestolarda da bu çelişki gözlemleniyor. Doğa savunucuları, şirketlerin ve hükümetin kullandığı milli dilin dışında kalmamak için protestolarını sıklıkla “biz de vatanseveriz” çizgisine oturtuyor. Ancak bu durum, çevre mücadelesinin özünü görünmez hale getiriyor.

MADEN DEVLET İÇİN BİZ NİYE HALA FAKİRİZ?

Cevat Aydemir, devletin madencilik üzerinden kalkınma söylemini sorguluyor: “Yıllardır maden çıkarılıyor ama hâlâ yoksuluz, hâlâ cari açık var. O halde bu altın kimin zenginliğine hizmet ediyor?” Aydemir’e göre madenlerden devlete kalan pay sınırlı, halka kalan ise “toz, toprak, siyanür ve zehir.”

Eskişehir, madencilik faaliyetleri açısından pilot bölge ilan edilmiş durumda. Şehirdeki arazilerin yaklaşık %15’i maden sahası olarak tanımlanmış. Buna rağmen dağıtılan broşürlerin hiçbir resmi kurum tarafından üstlenilmemiş olması da dikkat çekici. Aydemir, “Basın yoluyla broşürlerdeki bilgileri tek tek çürüttük. Ancak valilik ya da emniyet hiçbir işlem yapmadı. Oysa benzer bir dağıtımı bir siyasi parti yapsa, anında ceza kesilir” diyor.

EKOKIRIMIN PAZARLAMA STRATEJİSİ

Türkiye’de çevresel tahribat yalnızca doğa üzerinde değil, demokrasi üzerinde de etkili. “Altın madenciliği milli görevdir” gibi söylemler, yalnızca ekonomik sömürüye değil, siyasal manipülasyona da işaret ediyor. Bu tür söylemlerin sahada etkili olduğunu fark eden iktidar cephesi, sadece kaynakları değil, halkın duygularını da işletmeye başladı. AKP ile başlayan bu yeni ve korkutucu yıkım sürecinin en büyük tehdidi “ekolojik yıkımı meşrulaştıran milliyetçi pazarlama stratejisi.

Benzer Haberler