Gerçeğe yeni ses
Numedya24

Amed Dicle yazdı

Peki ya silahlar?

Amed Dicle yazdı

PKK 1 Mart itibariyle bu çağrının gereklerini yerine getireceğini duyurmuştur. Bu örgüt düzeyinde verilmiş bir tarihsel karardır. Ancak bu noktadan itibaren şiddetin tümüyle devre dışı kalıp kalmayacağı sorusu, artık PKK’ye değil, devlete yöneltilmelidir.

Amed DİCLE

Hiçbir halk silahı tercih olarak seçmez. Hele ki dili yasaklanmış, kimliği inkâr edilmiş, coğrafyası parçalanmış bir halk için, silah çoğu zaman varoluşun mecburi biçimlerinden biri olur. Kürt halkı da 20. yüzyıl boyunca sürekli bastırıldı; isyanları kanla bastırıldı, liderleri idam edildi ya da sürgüne gönderildi. Her yeni kuşak, örgütsüz, dağınık ve savunmasız bırakıldı. Bu tarihsel boşluk ve sistematik tasfiye ortamında, PKK bir sonuç olarak tarih sahnesine çıktı. Hareket, kendisini bu bastırılmış kolektif hafızanın ve direniş iradesinin adı olarak tanımladı.

PKK’nin kurucu Lideri Öcalan, örgütü sadece bir askeri yapı olarak değil; Kürt halkının yokluğa karşı varlığını, sessizliğe karşı sesini, dağınıklığa karşı örgütlü biçimini temsil eden bir tarihsel özne olarak konumlandırdı. Öcalan’a göre bu mücadele, yalnızca silahla değil, halkı eğiten, bilinçlendiren, örgütleyen bir ideolojik-toplumsal hatta dayanmak zorundaydı. Öcalan’ın tanımında gerilla mücadelesi de salt askeri bir taktik değil, ahlaki ve siyasal bir direniş biçimi olarak yer bulur.

PKK’nin bu biçimde geliştirdiği gerilla stratejisi, klasik savaş mantığıyla değil; tarihsel direniş aklıyla açıklanır. Öcalan ve PKK gerilla mücadelesini, karşı gücü yani düzenli orduyu yok etmek için değil, (zaten bu durum gerilla mantığına terstir) caydırmak ve siyasi çözüme zorlamak için var olan bir direniş biçimi olarak tanımlar. Bu açıdan PKK, kendisini Vietnam’dan Cezayir’e, Latin Amerika’dan Afrika’ya kadar uzanan anti-kolonyal gerilla mücadelelerinin tarihsel mirasçısı olarak görür. Henry Kissinger’ın şu sözü PKK ve günümüzdeki durum için de geçerlidir: “Gerilla yenilmemişse kazanmıştır.” PKK de, bu mantıkla, devleti barış ve çözüm arayışına zorlamış bir irade olarak kendini tarif eder.

Ancak Öcalan bu mücadele biçimini hiçbir zaman mutlaklaştırmaz. Tarihsel olarak birçok kez tek taraflı ateşkes ilan etmiş, siyasal çözüm için çağrılarda bulunmuştur. 1993 ateşkesi, Abdullah Öcalan’ın doğrudan çözüm zemini kurmak için geliştirdiği stratejik bir adımdı. Fakat Öcalan’ın muhatabı olan Turgut Özal’ın ölümünün hemen ardından bu girişim boşa düşürüldü.

Bu tarihsel çizginin devamı niteliğindeki 12. Kongre, 5-7 Mayıs tarihlerinde yapıldı. Kongre, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı temelinde toplandı. Öcalan, PKK’nin doğduğu zeminin-mutlak inkâr, kültürel yok sayma ve siyasal dışlama- büyük ölçüde aşındığını belirttiyor. Bu nedenle, silahlı biçimin tarihsel işlevini tamamladığını ve mücadelenin demokratik toplum inşasına yönelmesi gerektiğini ifade ediyor.

Burada kritik olan, çağrının bir örgütsüzleşme değil, örgütlenmenin biçimini değiştirme çağrısı olduğudur. Sözü edilen mücadeleyi başka formlarla sürdürmektir. Toplumun yerelden örülmesi, halk meclisleri, kadın yapıları, ekolojik ve kültürel örgütlenmeler bu yeni dönemin yapı taşlarıdır. Bu bir dağılma değil, örgütlü toplumun öncülüğünü sivil alana devretme sürecidir.

Ancak herkesin sorduğu sorunun da altı çizilmelidir: “Peki ya silahlar? PKK silah bırakırsa, Kürtler savunmasız mı kalacak? Ve savaş tümden bitecek mi?”

Bunlar, yalnızca askeri değil; tarihsel, siyasal ve stratejik sorulardır. 27 Şubat çağrısıyla birlikte, Öcalan silahlı mücadele biçiminin sona ermesi gerektiğini açık biçimde ilan etmiştir. PKK 1 Mart itibariyle bu çağrının gereklerini yerine getireceğini duyurmuştur. Bu örgüt düzeyinde verilmiş bir tarihsel karardır. Ancak bu noktadan itibaren şiddetin tümüyle devre dışı kalıp kalmayacağı sorusu, artık PKK’ye değil, devlete yöneltilmelidir.

Devlet, inkâr ve imha siyasetine son verdiği anda, Kürt tarafının da silaha yönelmesini gerektiren zemin ortadan kalkar. Çünkü şiddet, bu halkın siyasal tercihinden değil, ona dayatılan koşullardan doğmuştur. Dolayısıyla savaşın sürüp sürmeyeceğine bugün karar verecek olan PKK değil, bu siyaseti sürdürüp sürdürmeyeceğine karar verecek olan Ankara’dır.

Kongre’nin ifade ettiği eşik, PKK’nin tarihsel rolünü inkâr etmeden, o rolü farklı bir zeminde yeniden tarif etme iradesidir. Dağdan inen mücadele, çözülmek için değil; toplumla daha güçlü bağlar kurmak ve demokratik örgütlülüğü yaygınlaştırmak için inecektir. Mücadele artık halk meclislerinde, yerel yönetimlerde, dil kurumlarında, kadın özgürlük yapılarında ve toplumsal direniş biçimlerinde sürecektir.

Çünkü Öcalan’ın tanımına göre mücadele, şekilden ibaret değildir. Özgürlük iradesi sürdükçe, biçimler değişebilir ama mücadele özünden sapmaz. Silah susar, söz büyür; şiddet zemini sonra erer, toplum örgütlenir. Ama bunun zemini ancak karşılıklı siyasal iradeyle kurulabilir.

Benzer Haberler