Şimdi bir tribün düşün:
Pankartta senin başlığın,
arkasında binlerce kişi,
ve havada Galeano’nun sesi:
“Biz, sadece futbol oynamadık; biz, dünyayı yeniden kurduk.”
Zeyno BAYRAMOĞLU
1914’te Batı Cephesi’nde bir gecede ateş sustu. Siperlerden çıkan askerler düşmanla futbol oynadı.
Çünkü her savaş bir çocuğun oyuncağını kırar,
ve her pas, barışa verilen bir sözdür.
O geceden bugüne, top hâlâ dönüyor.
Ama artık yalnızca yeşil sahalarda değil,
adaletin, vicdanın, direnişin zemininde.
Çünkü oyun, her yerde sahaya çıkar.
İlla 90 dakika gerekmez,
bazen 90 yıl bile yetmez o maçı tamamlamaya.
Şehirler yıkılırken, bir stadyumda “Çocuklar ölmesin, maça gelsin” pankartı açıldı.
Fenerbahçe ve Amedspor’un dostluğu, çatışmanın ortasında yükselen bir türküydü.
Bütün tribünler sustu, ama o pankart konuştu.
Siyasi yasaklara, militarizme, çocuk tabutlarına karşı dimdik bir cümleydi:
“Biz yaşamak istiyoruz.”
Roboski’de bombalar düşerken, İstanbul’da bir kale arkasından
bir avuç taraftar bağırıyordu:
“Bu sessizlik çok gürültülü.”
Çünkü futbolda sadece takımlar değil, toplumlar da dizilir.
Amedspor her maçta deplasmana değil, linçe gidiyor.
Ama inatla oynuyor.
Çünkü her forma, kendi hikâyesini taşır.
Amed’in sırtında yalnızca 21 numara değil,
yüzyılların yok sayılmış sesi var.
Panenka bir penaltıyla sistemin duvarında çatlak açtı.
Kaleciyi değil, korkuyu yere serdi.
O top, yavaşça değil, cesaretle yuvarlandı.
Çünkü devrim bazen barikatta değil,
beyaz noktadadır.
Kolombiya’da gerillalar barış görüşmelerinde futbolu masaya getirdi.
Çünkü silahın bıraktığı yeri oyun devralır.
Çünkü pas vermeyi öğrenen, emir almayı unutur.
Çocuklar top peşinde büyürse,
silah peşinde koşmaz.
Ve Camp Nou’da bir gün binlerce kişi “Independència!” diye bağırdı.
Çünkü stadyumlar yalnızca skorun değil,
halk iradesinin de yükseldiği yerlerdir.
Ve bazen bir tribün, bir parlamentodan daha fazla yankı üretir.
Futbol sahasında hakem düdüğü çalar, tribün bağırır,
ama tarihin sesi en çok o susturulmuş anlarda yükselir.
Bir tezahürat olur, bir pankart olur,
bazen de ayağı yere sağlam basan bir pas olur.
Top yuvarlanır…
Ama bu yazının niyeti yuvarlak değil.
Bu yazı, düz bir çizgidir:
direnişten geçer,
adaleti dolaşır,
barışla buluşur.
Çünkü biz, yalnızca oyun oynamadık.
Çünkü biz, yalnızca tribünlere çıkmadık.
Biz, her pasımızda barışı hayal ettik.
Her tezahüratımızda yasakları yırttık.
Ve her maçta, hayatın kendisini sahaya sürdük.
Şimdi bir tribün düşün:
Pankartta senin başlığın,
arkasında binlerce kişi,
ve havada Galeano’nun sesi:
“Biz, sadece futbol oynamadık; biz, dünyayı yeniden kurduk.”
Çünkü bu yazı artık yalnızca bir metin değil;
binlerce kişinin birlikte söylediği bir şarkı,
tribünlerden barışa gönderilen bir pas.
Not: Bu yazı Eduardo Galeano’nun düşleriyle yazılmış, onun sesiyle tezahür etmiştir. Çünkü bazen bir yazarın hayali, bir halkın gerçeğine dönüşür.