“Bir dağdan çıkıp silahlarını ateşe attılar ve tekrar bir dağın sessizliğinde kayboldular” ifadesi bu ruh halini en iyi özetliyor. Umut, burukluk ve kararlılık bir aradaydı. Bu sahne, aynı zamanda çatışmalarla değil, sözle, hukukla ve adaletle konuşulacak bir geleceğin arayışını temsil ediyordu.
Türkiye tarihi bir süreçten geçerken hem tanıklıklar hem de görevler ağırlaşıyor. Barış ve Dempkratik Toplum Grubu, 11 Temmuz’da Dukan’da silah yakma töreni düzenledi. Bu tarihi törene katılanlardan biri de Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Ali Öner’di.
Öner, Numedya24’ten Ezo Özer’e konuştu. Hem toplumsal bir talep haline gelen barış ve demokratik toplum sürecini hem de törene ilişkin izlenimlerini anlattı.
*Türkiye’de gelişen barış iklimini, Kürt sorununun çözümü doğrultusunda atılan adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, tarihinin en uzun ve en derin yaralarından biri olan Kürt meselesinde yeni bir barış iklimine doğru yol alıyor. Bunu yalnızca silahların bırakılması değil; aynı zamanda demokratikleşmenin, toplumsal yüzleşmenin ve gerçek bir eşit yurttaşlık idealinin yeniden inşası olarak görmek gerekiyor. Bu bağlamda; Türkiye’de son dönemde yeniden şekillenen barış iklimi, uzun yıllardır çözümsüz bırakılmış ve büyük acılara sebep olmuş Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi bakımından tarihsel bir imkân sunmaktadır.
Bu süreç, sadece çatışmaların sona erdirilmesi değil; aynı zamanda toplumsal adaletin tesisi, temel hakların güvence altına alınması ve farklı kimliklerin eşit yurttaşlık temelinde tanınması bakımından da son derece kıymetlidir. MAZLUM-DER olarak, bu sürecin bir tarafı değil; adaletin, hakkaniyetin ve insan haklarının savunucusu olarak yanında yer aldığımızı bilinmesini istiyoruz. Bu yeni süreç/dönem, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için ciddi bir fırsat barındırıyor. Bu sadece silahların susması değil; aynı zamanda kimliklerin tanınması, özgürlüklerin genişlemesi ve toplumsal adaletin sağlanması anlamına da geliyor.
*PKK sürecin ilerlemesi açısından silah yakma töreni düzenledi, siz de Mazlum-Der adına törene katıldınız. Nasıl bir atmosfer vardı?
MAZLUM-DER adına katıldığımız PKK’nin düzenlediği silah bırakma ve yakma töreni, hem sembolik hem de insani açıdan derin anlamlar taşıyan bir ana sahne oldu. Bir dağın yamacında, yıllarca süren çatışmaların ardından, silahların tek tek bir ateşte eritilmesi yalnızca bir taktiksel dönüşüm değil; aynı zamanda “çatışmalar olmasın, evlere yeni ateşler düşmesin” diyen bir sesin vücut bulma haliydi. Törende duygusal bir atmosfer hâkimdi. Sadece fiziksel değil, sembolik olarak da önemli bir andı. Gözyaşlarıyla, sessizce yapılan vedalarla ve umut dolu cümlelerle örülü bu an, bir halkın yıllarca bastırılmış kimliğinin, artık şiddetsiz biçimde ifade bulabileceği yeni bir dönemin habercisi gibiydi. “Bir dağdan çıkıp silahlarını ateşe attılar ve tekrar bir dağın sessizliğinde kayboldular.” ifadesi bu ruh halini en iyi özetliyor. Umut, burukluk ve kararlılık bir aradaydı. Bu sahne, aynı zamanda çatışmalarla değil, sözle, hukukla ve adaletle konuşulacak bir geleceğin arayışını temsil ediyordu.
*Bu süreç neden önemli? Taraflar neler vaat ediyor? Toplumsal olarak barışın tesisi için ivedilikle hangi adımların atılmasını önerirsiniz?
Yüzyıllık bir inkârın ve ötekileştirmenin bitebileceğini bize gösterdiği için önemlidir. Çünkü bu süreç, Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Silahların susması, siyasal çözüm yollarının açılması ve kültürel hakların tanınması gibi temel başlıklarda bir iradenin ortaya çıkabileceğini bize gösteriyor. En azında biz bunu umut ediyoruz. Şimdi görev, bu iradenin anayasal ve yasal adımlarla pekiştirilmesidir. Bunun çok kolay olmayacağının farkındayız. Yüzyıllık bir sorunu bir günde çözmeniz mümkün değil ve gerçekçi de görünmüyor. Uzun bir süreç alacak, önemli olan bu sürecin yürütücülerinin ayakları yere basan yasa ve yönetmelikleri çıkarak, toplumsal uzlaşıyı insan hakları temelli genişletmeleridir.
*Bu topraklarda artık acı yaşanmaması ve insanların haklarıyla özgür ve eşit yurttaşlar olarak yaşayabilmesi için yasal ve anayasal hangi düzenlemelerin yapılması gerekiyor?
Barış süreci, salt bir ateşkesin ötesinde; demokratikleşme, sivilleşme ve kapsayıcı bir anayasa yapım süreci ile birlikte yürütülmelidir. Taraflar, silahların bırakılması, siyasi temsilin önünün açılması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve Kürt kimliğinin kamusal alanda tanınması gibi temel vaatler dile getirmektedir. Bu vaatlerin gerçekleşebilmesi için yalnızca tarafların değil, tüm toplumun –özellikle sivil toplumun– sürece sahip çıkması ve takipçisi olması gerekmektedir. Barış, sadece bir devlet politikası değil, bir toplumsal sözleşme meselesidir.
Toplumsal Barış İçin Atılması Gereken Acil Adımlar
×
- Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, özellikle Kürt meselesine dair söz söyleyen siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler üzerindeki baskılar sona erdirilmelidir.
- Yerel yönetimlere yönelik kayyum uygulamalarına son verilmeli, demokratik temsil yeniden tesis edilmelidir.
- Anadilinde eğitim ve kamusal hizmet sağlanmalı, temel bir yurttaşlık hakkı olarak tanınmalıdır.
- Geçmişe dönük hak ihlalleri araştırılmalı ve yüzleşme mekanizmalarının kurulmalı. Bu, adaletin tesisi bakımından zorunludur.
- Toplumsal kutuplaşmayı körükleyen medya dili ve siyasi nefret söylemi konusunda yasal düzenlemeler ve etik denetim mekanizmaları devreye alınmalıdır.
Yasal ve Anayasal Düzenleme Önerileri
×Türkiye’nin mevcut anayasası, halen “tekçi” ve “inkârcı” bir zihniyetin izlerini taşımaktadır. Yeni bir anayasa süreci; çokluk, eşitlik, kimlik hakları ve özgürlükler temelinde yeniden kurgulanmalıdır.
Vatandaşlık tanımı, etnik bir vurgudan arındırılmalı; herkesin “eşit yurttaş” olduğu yönünde açık ve kapsayıcı bir şekilde yazılmalıdır.
Kürt halkının kültürel haklarını güvence altına alan düzenlemeler (anadil, medya, siyasi katılım vs.) anayasal teminat altına alınmalıdır.
Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu gibi alanlarda yer alan belirsiz, muğlak ve kolaylıkla kötüye kullanılabilecek ifadeler (örneğin “örgüt propagandası”) kaldırılmalıdır.
*Mazlum-Der olarak kendinizi bu sürecin neresinde konumlandırıyorsunuz? Nasıl bir mücadele haritası çıkardınız?
MAZLUM-DER olarak görevimiz; hakikatin ortaya çıkması, adaletin tesisi ve toplumsal barışın kalıcı hale gelmesi için çaba sarf etmektir. Barış, ancak hakikatle mümkündür. Biz hak temelli çalışan bir örgütüz. Sürecin izleyicisiyiz, kolaylaştırıcısıyız ve gerektiğinde eleştiricisiyiz. Çalıştaylar, raporlar ve hukuk temelli önerilerle süreci destekliyoruz. Çünkü barış; sadece bir ateşkes değil, adaletle gelen onurlu bir yaşamdır.
MAZLUM-DER olarak bizim mücadelemiz, hakikatin, adaletin ve barışın tesisine yöneliktir. Bu mücadeleyi sürdürecek, hak ihlallerini izlemeye ve sesini duyuramayanların sesi olmaya devam edeceğiz. Çünkü biz inanıyoruz: Barış, ancak hakikatle mümkündür. Bizler, bu sürecin bir tarafı değil; hakikatin ve hakkaniyetin yanında olan bir vicdan hareketiyiz. Amacımız; kimden gelirse gelsin, her türlü insan hakkı ihlaline karşı durmak ve mazlumun sesi olmaktır. Barış sürecinde görevimiz, hem taraflar arasındaki diyalog kanallarının açılmasına katkı sunmak hem de toplumsal hafızanın onarılması için çalışmalar yürütmektir.
Bu çerçevede:
×
- Yerel düzeyde barış çalıştayları organize ediyoruz
- Hak ihlallerine dair belgeleme ve raporlama yapıyoruz
- Kürt meselesi bağlamında geçmiş dönem hak ihlalleriyle yüzleşme çalışmalarına destek veriyoruz.
- Aynı zamanda sürecin hukukileşmesi için hem yasa yapıcılara hem de kamuoyuna dönük öneriler geliştiriyoruz.
Bizler inanıyoruz ki, bu topraklarda barış; ancak adaletin ve hakkaniyetin hüküm sürdüğü bir iklimde yeşerir. Bu yüzden hem geçmişin yüküyle yüzleşmekten hem de geleceğe dair cesur adımlar atmaktan kaçınmamalıyız.
×ALİ ÖNER KİMDİR?
Elazığ/Karakoçan’da doğdu. 1987 Polatlı İmam Hatip Lisesini, 1991 Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı ve Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümlerini bitirdi. Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmalar Enstitüsü Siyasi Tarih Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisansını tamamladı. “1987 İntifada Sürecinden Günümüze Kadar Filistin İsrail Anlaşmazlığında Dini ve Milliyetçi Akımların Rolü” adlı yüksek lisans teziyle Ortadoğu Uzmanı oldu. Biruni Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalında “Sosyal Medya ve Yabancılaşmanın Felsefi ve Psikolojik Açıdan Çözümlenmesi” tez konusuyla yüksek lisansını tamamlamıştır. MAZLUM-DER İstanbul Şube Başkanlığı Yaptı. Güncel olarak MAZLUM-DER Genel Başkan Yardımcılığı (Mülteci ve Dış İlişkilerden Sorumlu) görevini yürütmektedir.