Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Dünden bugüne PJAK

Dünden bugüne PJAK

PJAK, yalnızca Kürtler için değil; Farslar, Azeriler, Beluçlar ve Araplar dahil olmak üzere İran’daki tüm ezilen halklar için alternatif bir çözüm çizgisi sunuyor. Kadın özgürlüğü, doğrudan demokrasi, ekolojik toplum gibi evrensel değerlerle temellenen bu çizgi; ne emperyalist müdahalelere kapı aralıyor, ne de mevcut rejimin baskı aygıtlarını meşulaştırıyor.

Amed DİCLE

Ortadoğu bir kez daha kırılma eşiğinde. İran-İsrail savaşı fiilen başlamış durumda. Ancak bu savaş, yalnızca iki devletin askeri çatışması değil; bölgenin sınırlarını, halklarını ve siyasal dinamiklerini sarsan çok yönlü bir krizi de beraberinde getiriyor. Tam da bu dönemde, Türkiye kamuoyunun fazla tanımadığı ama bölge politikalarında giderek artan bir etkiye sahip olan bir yapıyı yeniden tartışmak kaçınılmaz hale geldi: PJAK — Kürdistan Özgür Yaşam Partisi.

2004 yılında kurulan PJAK, kuruluşunu Abdullah Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’da yaptığı ilk kongresiyle duyurdu. Sadece bu tarih bile PJAK’ın ideolojik bağlamını anlamak için yeterli bir işarettir. Çünkü PJAK, klasik bir silahlı örgüt değil; kadın özgürlüğünü, halk meclislerini, özyönetimi ve demokratik konfederalizmi esas alan bir paradigmanın Doğu Kürdistan’daki somutlanmış halidir.

PJAK’ın yaşamını yitiren ilk gerillası, Rojava’nın Derik kentinden gelen Nevzat Kemer’di. Nevzat Kemer’in katılımı ve yaşamını yitirmesi, PJAK’ın sadece İran Kürdistanı’nda değil, tüm Kürt coğrafyasında sahiplenilen bir çizgi olduğunu ortaya koydu. Tıpkı daha sonraki yıllarda çok sayıda Kürt gencinin İran’dan Rojava’ya geçerek IŞİD’e karşı direnişe katılması gibi.

Aynı yıl, yani 2004’te İran ordusuyla Asos dağlarında yaşanan yoğun çatışmalar, PJAK’ın İran sahasında geçici değil, kalıcı bir aktör olarak yer aldığını ortaya koydu. Bu sahicilik ve kararlılık, sonraki yıllarda da kendini hissettirdi.

2008’de ikinci kongresini, 2010’da ise önemli bir konferansı gerçekleştiren PJAK için gerçek dönüm noktası, 2011 yazında yaşanan Kandil Savaşı oldu. Bu savaş, Türkiye ve İran arasında koordineli biçimde, Hakan Fidan’ın bizzat Tahran’a giderek yürüttüğü görüşmelerin ardından başlatılmıştı. Sürece KDP ve YNK de dahil edildi. Neçirvan Barzani’nin katıldığı Tahran toplantısının ardından rahmetli Mam Celal Talabani, bu planları Kandil’deki gerilla komutanlarına aktardı.

Savaşta İran ordusu ciddi kayıplar yaşadı. PJAK ise direndi ve neticede Tahran, ateşkesi kabul etmek zorunda kaldı. Bu, PJAK’ın İran devletiyle girdiği ilk büyük stratejik sınavdı. Ve bu sınavdan yalnızca askeri değil, ideolojik direnişle çıktı.

Ateşkesin ardından PJAK, sahadaki askeri yapısını yeniden şekillendirdi. Hezen Rojhilatê Kurdistan adıyla süren faaliyetler 2016’da YRK’nin (Yekîneyên Rojhilatê Kurdistan) kurulmasıyla kurumsallaştı. Artık PJAK, siyasi bir aktör olmanın yanı sıra, düzenli bir savunma gücüne de sahipti.

Ancak aynı yılın Ekim ayında, Dalaho’da 12 YRK gerillasının yaşamını yitirmesi, PJAK için ağır bir darbe oldu. PJAK ise bu saldırıya yalnızca karşılık vermekle yetinmedi; daha kapsamlı bir siyasal vizyonla sahneye çıktı. 2017 başında yayımlanan iki deklarasyon, bu yeni vizyonun temel taşlarıydı. İlki Kürt güçlerine birlik çağrısı yapıyor, ikincisi ise İran’daki yapısal sorunlara çözüm öneriyordu. PJAK, İran’daki tüm sistem dışı halklara ve hareketlere, ortak mücadele çağrısı yapıyordu.

Bugün PJAK’ın eşbaşkanlarından Emir Kerimi, bu deklarasyonların geçerliliğini sürdürdüğünü ve mücadele perspektiflerinin hâlâ aynı temel ilkelerle devam ettiğini söylüyor. Nitekim birkaç gün önce yapılan yeni stratejik çağrı, PJAK’ın pozisyonunu daha da netleştirdi: İran’daki mevcut rejim reddediliyor, ancak dış güçlerin savaş dayatmaları da çözüm olarak görülmüyor. PJAK, bu iki kutbun dışında, İran halklarına kendi öz gücüne dayanan bir üçüncü yol öneriyor: Öz yönetim.

Bu yaklaşım PJAK’ı yalnızca askeri ya da siyasi bir yapı olmaktan çıkarıyor; onu bir gelecek projesine dönüştürüyor. 1999’daki uluslararası komplo sonrası binlerce Kürt gencinin dağlara çıkmasıyla başlayan süreç, bugün İran’daki halklar için özgürlük arayışının taşıyıcısı haline gelmiş durumda.

PJAK, yalnızca Kürtler için değil; Farslar, Azeriler, Beluçlar ve Araplar dahil olmak üzere İran’daki tüm ezilen halklar için alternatif bir çözüm çizgisi sunuyor. Kadın özgürlüğü, doğrudan demokrasi, ekolojik toplum gibi evrensel değerlerle temellenen bu çizgi; ne emperyalist müdahalelere kapı aralıyor, ne de mevcut rejimin baskı aygıtlarını meşulaştırıyor.

İran-İsrail savaşı bölgeyi bir kez daha uçurumun kenarına getirirken, PJAK bu kaotik ortamda halklar için bir umut kapısı olarak öne çıkıyor. Çünkü bölgenin ihtiyacı ne dış müdahale ne statükonun restorasyonudur. Gerekli olan şey; halkların, kendi öz gücüyle kendi kaderini belirleyebileceği demokratik modellerdir.

PJAK işte bu ihtiyaca yanıt veren nadir yapılardan biridir. Ve bu nedenle, dünden bugüne PJAK’ı konuşmak, sadece bir örgütü anlamaya çalışmak değil; aynı zamanda bu coğrafyada barış, adalet ve özgürlük adına hangi yolların hâlâ mümkün olduğunu tartışmaktır.

 

Benzer Haberler