Bir halkın devletle yüzleşemediği yerde, o tek başına bir vicdana dönüştü. Galatasaray’da açılmayan dosyaların, ulaşılamayan mezarların, yazılamayan tarihin bekçiliğini yaptı. Şimdi 89 yaşında. Hastanede, yoğun bakımda. Berfo Kırbayır gibi, aklı bir gün o kapıdan çıkıp gelecek olan Hasan’ında: “Hasan, sen geldin?”
Güler YILDIZ
“Ben kimseyi öldürmedim. Ben adam satmadım. Neden bana bunu yaptınız? Söyleyin. Derdiniz ne?”
Emine Ocak
Onu ilk kez 1995’in baharında, Galatasaray Meydanı’nda otururken gördüler. Elinde oğlu Hasan’ın fotoğrafı vardı. Gözaltına alındıktan 55 gün sonra, kimliği bilinmeyenler mezarlığında, işkence izleriyle bulunmuştu.
O günden sonra Emine Ocak konuşmadı. Oturdu.
Yüzlerce hafta boyunca aynı yerde, aynı saatte. Elinde hep aynı fotoğraf.
Sadece Hasan için değil.
Kendi oğlunu ararken, bir halkın belleğini taşıyan bir figüre dönüştü.
Kayıp, mezarsız, cevapsız
21 Mart 1995’te gözaltına alındı Hasan Ocak. İstanbul’da, gözaltında kaybedilen ilk isim değildi. Ama annesinin arayışı, adaletin nasıl suskun bırakıldığını anlatan bir hafıza kaydına dönüştü.
“Oğlumu aldılar. Gelmedi. ‘Cezaevinden alırız’ dediler. Alamadık. Sonra bir telefon: Kimliği meçhuller mezarlığı.”
Devlet hiçbir zaman resmen kabul etmedi.
Soruşturma açılmadı. Açılan dosyalar kapandı.
Ama Emine Ocak, her Cumartesi aynı yere gitti.
“Ben sadece oğlumu istedim” dedi, “niye bana bunu yaptınız?”
Dünyanın diğer meydanları ki acı yarıştırır birbirleriyle
Galatasaray Meydanı bir hafıza alanı oldu.
Ama sadece Türkiye’ye özgü değil bu tür alanlar.
1977’den beri Plaza de Mayo’da yürüyen Arjantinli anneler…
Şili’de, Cezayir’de, Lübnan’da…Kıbrıs’ta…
Kaybolanların anneleri bir süre sonra sadece kayıplarını değil, bütün bir toplumun adalet talebini sırtladılar. Toplumsal belleği nasıl koruyacaklardı yoksa?
Tıpkı Emine Ocak gibi.
Oğlunun kaybı, onu sembol haline getirdi.
Artık o sadece bir anne değil; Türkiye’de devletin “yok” saydığı adaletin sesi. Sindirmeye çalıştığı vicdanın sesiydi…
2018’de, 700. haftada polis Galatasaray Meydanı’na saldırdı.
O gün oradaydı Emine Anne. 82 yaşındaydı.
“Kadın polisler kollarımdan çekiştirdi. Bastonum vardı. Yaşlıyım. Zor yürürüm. Ama çocuklarımı döverken gördüğümde yüreğim yandı” dedi.
“Bir Hasan kaybettim, bin Hasan kazandım.”
O “bin Hasan”, her hafta onun yanına oturmaya gelen gençlerdi.
Her biri, kayıpların unutulmaması için diz çöküyordu.
700 haftadan sonra Galatasaray Meydanı yasaklandı.
Ben 27 Mayıs 1995’te Galatasaray’a ilk çıkan annelerden biriyim.
דOğlum Hasan Ocak, öğretmendi. Kimseyi incitmeyen, herkesin yardımına koşan, yüreği insan ve doğa sevgisiyle dolu bir sosyalistti. Sokakta oynayan çocuklara dağıtmak için her zaman cebinde şeker yada sakız taşırdı. 21 Mart 1995’te beni aradı, kızım Aysel’in doğum günü için balık ve pasta alacağını söyledi.
Hasan’ım eve bir daha gelemedi. Nereye gittiysek; “bizde yok” diyorlardı. Hasan’ı gözaltında görenler polislerin Ona çok ağır işkence yaptığını söylüyorlardı. “Gözaltı listesinde Hasan’ıın ismi yazılıydı gördük” diyorlardı.
Hasan’dan önce gözaltında kaybedilenlerin aileleriyle işte o zamanlarda İnsan Hakları Derneği’nde tanıştım. Bu acıyı, bu zulmü yaşayan ilk ben değildim. Başka kimse yaşamasın diye acılarımızı birleştirmeye, başkalarına umut olmaya o zamanlarda başlamıştık. Başvurmadığım yer kalmadı. Bir boşluğun içindeydim, oğlumun başına ne geldiğinin belirsizliği yakıp kavuruyordu yüreğimi. Ama oğlumu aramaktan hiç vazgeçmedim.
Oğlumu bulma umudumu hiç kaybetmedim. 58 gün sonra adli tıp kayıtlarında oğlumun fotoğraflarını buldu çocuklarım. İşkence edilmiş, öpmeye kıyamadığım güzel yüzü tanınmaması için parçalanmış. Çocuklarım o fotoğrafları bana göstermediler. Hasan’ım kimsesiz değildi ama yapılan işkenceleri kimse görmesin diye Kimsesizler Mezarlığına gömmüşler. Kimsesizler Mezarlığı’ndan çıkardık Hasan’ımı, kendi mezarlığımıza gömdük.”
Hasan’ı kendi mezarlıklarına gömdükten sonra çıktı sokağa…
Sessizlik, hafıza, inat
Emine Ocak, ne bağırdı, ne slogan attı.
Oturdu. Fotoğraf tuttu.
Ama bazen en yüksek ses en uzun suskunluktan gelir.
Bir halkın devletle yüzleşemediği yerde, o tek başına bir vicdana dönüştü.
Galatasaray’da açılmayan dosyaların, ulaşılamayan mezarların, yazılamayan tarihin bekçiliğini yaptı.
Şimdi 89 yaşında.
Hastanede, yoğun bakımda.
Berfo Kırbayır gibi, aklı bir gün o kapıdan çıkıp gelecek olan Hasan’ında:
“Hasan, sen geldin?”
“Benim annem cumartesi”
Her Cumartesi, birileri onun yerini dolduruyor. Çünkü doğa boşluk sevmez, hele böyle haklılığın zirvesine dönüşmüş bir meydanda haksızlığın son bulması için uzun uzun susulurken…
Fotoğraflar değişmiyor. Talepler değişmiyor.
×İstiyorlar ki, devletin kaçırarak kaybettiği yakınlarımızı aramayalım.
İstiyorlar ki, kimse bu devletin suçlarını konuşmasın.
İstiyorlar ki, herkes için gerekli olan adaletten uzaklaşılmasına kimse itiraz etmesin.