Türkiye’nin en karmaşık ve kronik meselelerinden biri olan Kürt sorunu, yeniden ülkenin siyasal gündeminde ilk sıralarda yer alıyor. Florida Merkez Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Gürses, çözüm sürecinin dinamiklerini ve aktörlerini değerlendirdi ve “Bu kez süreç, daha kontrollü ve senkronize ilerliyor” dedi.
Numedya24’ten Ezo Özer’e konuşan Florida Merkez Üniversitesi Siyasal Bilimler Akademisyeni ve Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Mehmet Gürses, geçmişin tecrübeleriyle bugünün aciliyetini harmanlayan çarpıcı analizler sundu.
Gürses’e göre çözüm süreci bu kez sadece iç politikayla değil, Suriye ve İran gibi bölgesel faktörlerle de iç içe geçmiş durumda. 2013-2015 deneyiminin ardından hem devlet hem örgüt kanadında daha senkronize ve disiplinli bir süreç yürütüldüğünü vurgulayan Gürses, “Bu süreç başarıyla sonuçlanırsa, onu yöneten siyasi aktörler Türkiye’nin yeni kurucu güçleri olacak” diyor. Muhalefetin rolünden toplumsal destek zeminine, Meclis’in sorumluluğundan barışa itiraz eden kesimlere kadar pek çok kritik başlık bu röportajda derinlemesine ele alınıyor.
ÖNCEKİ DENEYİMLER POZİTİF KATKI SUNUYOR
*Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çevrede ne yaşanırsa yaşansın süreci başarıya ulaştırmaya kararlı olduğunu vurguladı. Size göre iktidar yekpare olarak bu defa barışı sağlayabilecek mi? 2013-2015 yılları arasındaki süreçte olmayan hangi kararlılık ya da gerekçe mevcut?
Bu süreç, her ne kadar önceki “barış süreci” ile bağlantılı olsa da, önemli bazı farklar içermektedir. Birincisi, başarısızlıkla sonuçlanmış olsa bile, 2013-2015 dönemine ait bir tecrübe söz konusudur. Sürece müdahil olan tüm aktörler açısından, önceki deneyimin mevcut sürece pozitif bir katkı sunduğu açıktır.
Ancak daha önemli fark, bölgesel gelişmelerle ilgilidir. Etnik çatışmalar literatürünün saygın isimlerinden David Horowitz’in bir tespitini bu bağlamda özellikle vurgulamak gerekir. Horowitz’e göre etnik çatışmaların başlamasının temel nedeni iç dinamiklerdir. Dışlanan, ayrımcılığa uğrayan ve belirli bir bölgede çoğunluğu oluşturan etnik grupların “isyan” etme ihtimali daha yüksektir. Yani, silahlı çatışmaların başlaması büyük ölçüde iç faktörlerle açıklanabilir. Ancak bu tür çatışma ve isyanların nasıl sona ereceği -tek taraflı askerî bir zaferle mi, yoksa bir barış anlaşmasıyla mı- daha çok dış faktörlere bağlıdır.
Bu anlamda, Türkiye’deki mevcut “süreç”, Suriye’deki rejim değişikliği ve benzer bir durumun İran’da yaşanma ihtimaline karşı, Türkiye’nin Kürt meselesi üzerindeki kontrolü kaybetmeme çabasının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Kararlılık konusunda ne kadar fark olduğu kestirilemese de, gerekçeler ve mevcut konjonktür, bu süreci tüm aktörler açısından daha acil bir hâle getirmiştir.
*Savaşın tarafı olanların çözüme dair attığı adımların senkronize olduğunu düşünüyor musunuz?
Kürt sorunu, sınır ötesi boyutu nedeniyle benzer etnik sorunlara kıyasla daha karmaşık bir yapıya sahip olsa da, Türkiye’de son 50 yıllık süreçte Kürt siyasal hareketinin -hem legal hem de illegal alanda -bu sürecin itici gücü olması ve benzer örneklere kıyasla daha disiplinli bir yapı sergilemesi, mevcut sürecin daha öngörülebilir olmasını sağlamaktadır.
Aynı şekilde, mevcut durumda Türkiye’de hükümetin güçlü ve karar alabilen bir konumda olması, ayrıca Devlet Bahçeli’nin bu konuda ısrarcı bir tutum sergilemesi, daha sağlam bir siyasi iradenin varlığına işaret etmektedir. Önceki sürece kıyasla, daha senkronize ve daha kararlı bir iradeden söz etmek mümkündür. Kısacası, hem örgüt hem de devlet cephesinde önemli ölçüde kontrollü bir sürecin yürütüldüğünü söylemek mümkündür.
*Sürecin mimarlarından MHP Genel Başkanı Devlet Başkanı bölgesel gelişmelerin Türkiye’ye etkilerini sıklıkla dile getiriyor. CHP’yi bu konuda yeterince milli olmamakla itham etti. Bu siyasi kutuplaşmanın sürece etkisi olur mu?
Bu süreç, yukarıda da vurguladığım üzere, büyük ölçüde bölgesel dinamiklere bağlı olarak şekillenmektedir. Devletin en üst kademelerinden de bu durum açıkça dile getirilmektedir. Ana muhalefet partisi olan CHP’nin süreci, iktidarın kendini kurtarma projesi olarak görmesi doğal bir yaklaşım olsa da, bu süreç iktidarın ötesine geçen ve iç siyaseti aşan bir nitelik taşımaktadır.
Ancak Türkiye’de mevcut siyasi kutuplaşma, sürece yönelik olası toplumsal desteği ciddi biçimde zayıflatmaktadır. Bu durumun aşılması, sürecin başarısı açısından hayati önemdedir.
*CHP Genel Başkanı Özgür Özel Kasım’da erken seçim istedi. İç cephe için şartlarını önce demokrasi ve adalet olarak açıkladı. CHP bu sürecin neresinde?
CHP, büyük ölçüde reaksiyoner bir tutum sergilemektedir. Bir yandan Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesini savunmak durumunda kalırken, diğer yandan hem kendi tabanından gelen tepkiler hem de iktidarla yürüttüğü “siyasi mücadele” nedeniyle sürece proaktif bir şekilde dâhil olamamaktadır. Bu bağlamda, sürece dair asıl inisiyatif hâlâ iktidarın elindedir. CHP’nin gündemi belirleme konusunda yeterince etkili olamadığı da dikkat çekmektedir.
Oysa daha demokratik ve adil bir Türkiye talebini dile getiren bir siyasi aktör olarak CHP’nin, bu sorunun çözümünde iktidardan daha istekli bir pozisyon alması beklenir. Zira Kürt sorunu yalnızca bir Türkiye meselesi değil, aynı zamanda bölgesel bir sorundur. Bu sorunu kim çözerse, “yeni Türkiye”nin kurucu aktörü de o olacaktır.
*Meclis Başkan Vekili olan Pervin Buldan ‘86 milyona onurlu bir barış ve demokratik bir cumhuriyet hediye edebiliriz’ dedi. Barışı meclise zimmetledi. Size göre Meclis bu adımları daha kararlı ve ivedi olarak atabilecek mi? Önünde engeller var mı?
Meclis’in bu sürece dâhil edilmesi hem son derece doğal hem de gereklidir. KONDA Araştırma ile son yıllarda yaptığımız kamuoyu yoklamalarında, halkın büyük çoğunluğu bu sorunun “Meclis” ve/veya “Cumhurbaşkanlığı” tarafından çözülebileceğine inanmaktadır. Meclis’in sürece katılımı, hem toplumsal desteğin genişletilmesi hem de sürecin meşruiyet kazanması açısından kritik önemdedir.
Bu yönde atılacak adımların ne zaman ve hangi ciddiyetle gerçekleşeceğini öngörmek güç olsa da, yakın dönemde bazı gelişmelerin yaşanması muhtemeldir. Ancak asıl mesele, atılan adımların büyük bir sorumluluk bilinciyle ve sürdürülebilir biçimde devam ettirilmesidir.
*Türk ve Kürt mahallelerinden sürece eleştirel, hatta eleştiriyi de aşarak karşı çıkanlar da yok değil. Daha çok mücadelede olmayanların müzakereye itirazlarına tanık oluyoruz. Diyalog ve barışın kime zararı olabilir?
Bu tür eleştiri ve itirazlar her zaman olacaktır; bu, sürecin doğasında vardır. Bu denli uzun süredir devam eden ve ülkenin hemen her alanına sirayet etmiş bir sorunun, birkaç ay içinde kolaylıkla çözülebileceğini beklemek gerçekçi değildir. Karşımızda uzun, zorlu ve çok katmanlı bir süreç bulunmaktadır. Süreç boyunca bazı gelgitler, kırılmalar, hatta kısa süreli çatışma ortamına geri dönüşler bile yaşanabilir. Ancak sürecin başlamış olması, hem iktidarın hem de örgütün bu konuda irade beyan etmiş olması ve daha da önemlisi, bölgesel gelişmelerin yarattığı aciliyet, bu süreci artık geri dönülmez bir noktaya taşımıştır.
İtirazların büyük bir kısmı, doğrudan zarar görecek kesimlerin değil, zihinlerdeki önyargı ve korkuların bir yansımasıdır. Bu nedenle, Meclis’te temsil edilen tüm partilerin -önce siyasal elitler düzeyinde, ardından da taban düzeyinde- kapsamlı bir ikna süreci yürütmeleri gerekmektedir. 40 yıllık bir çatışmanın neden demokratik yollarla sona erdirilmesi gerektiğini anlatmak belki “4 ay” değil, “4 yıl” sürebilir. Henüz bu sürecin başındayız.
×KİMDİR?
Mehmet Gürses, 2007 yılında North Texas Üniversitesi’nden Siyaset Bilimi alanında doktora derecesini aldı. Halen Central Florida Üniversitesi’nde Najmaldin Karim ve Celal Talabani Kürt Çalışmaları Kürsüsü profesörü ve Kürt Çalışmaları Direktörü olarak görev yapmaktadır. Araştırma alanları arasında Kürt siyaseti, din ve siyaset, etnik ve dinsel çatışmalar, iç savaş sonrası barış inşası ve savaş sonrası demokratikleşme yer alıyor. Gurses, Anatomy of a Civil War: Sociopolitical Impacts of the Kurdish Conflict in Turkey (Michigan Üniversitesi Yayınları, 2018) adlı kitabın yazarıdır. Ayrıca David Romano ve Michael Gunter ile birlikte Kurds in the Middle East: Enduring Problems and New Dynamics (Lexington Books, 2020) adlı kitabın editörlüğünü yapmıştır. Çalışmaları, International Interactions, Defense and Peace Economics, International Studies Perspectives, Party Politics, Conflict Management and Peace Science ve Political Research Quarterly gibi saygın akademik dergilerde yayımlanmıştır.