Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Görüşmeler, silahsızlanma tartışmaları: Süreç nasıl ilerliyor?

Koçyiğit: Süreç için her saniye önemli

Görüşmeler, silahsızlanma tartışmaları: Süreç nasıl ilerliyor?

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, çözüm sürecine dair sorularımızı yanıtladı. Bölgesel gelişmeler ve risklere dikkat çekerek “zaman” uyarısı yapan Koçyiğit, “Süreç için her saniye önemli” dedi. Meclis Komisyonu’na ilişkin önümüzdeki günlerde gelişmeler yaşanabileceğini belirten Koçyiğit, kurulması planlanan komisyonun yaz boyunca da çalışması gerektiğini ifade etti.

Çağdaş KAPLAN

Kürt sorununun çözümüne ilişkin devam eden süreci, Meclis’te yürütülen siyasi temasların da içinde yer alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ile konuştuk.

Koçyiğit, sürecin işleyişinden Meclis’teki görüşmelere, İmralı ziyaretlerinden kurulması planlanan komisyona ve muhalefete yönelik baskılara kadar birçok başlıkta sorularımızı yanıtladı.

Süreçte bir tıkanma yaşanmadığını belirten Koçyiğit, Meclis’in bu konuda alacağı inisiyatifin hızlanması gerektiğini vurguladı. Önümüzdeki günlerde Meclis Başkanı’nın çağrısıyla tüm siyasi partilerin bir görüşme yapmasını beklediklerini aktaran Koçyiğit, kurulması planlanan komisyonun yaz boyunca çalışmalarına devam etmesi gerektiğini ifade etti.

Bölgesel kriz ve çatışmalara da dikkat çeken Koçyiğit, sürecin risklere açık hâle gelmemesi için her saniyenin önemli olduğuna işaret etti.

İktidarın, DEM Parti’nin taleplerinin karşısında duran ya da bunları reddeden bir pozisyonda olmadığını söyleyen Koçyiğit, partilerinin Meclis Komisyonu için temel ilkelerinin hazır olduğunu belirtti.

Süreç tartışmalarının “silah bırakma” eksenine indirgenmesini büyük bir handikap olarak nitelendiren Koçyiğit, “Silah bir sonuç. Tartışmayı buradan yürütmek yerine köklü, yapısal çözümler üretilmeli,” dedi. Silahsızlanma sürecinde Meclis’in de aktif rol üstlenmesi gerektiğini vurguladı.

Sürecin ilerlediğini ancak buna karşın muhalefete yönelen baskıların da devam ettiğini söyleyen Koçyiğit, “İmtina edeceğimiz hiçbir şey yok. Baskılar kabul edilemez, sessiz kalmamız mümkün değil,” dedi.

*Parti sözcünüz “Süreç ritminde ilerliyor” dedi. Süreç nasıl ilerliyor, son gelişmeler nelerdir? Bunları detaylandırır mısınız?

Aslında 1 Ekim ile birlikte tarihsel bir süreçteyiz. 1 Ekim, 27 Şubat ve 5-7 Mayıs PKK Kongresi. Bütün bunlar süreç açısından en kritik eşiklerdi ve bu nedenle, bugüne kadar bir yol kazası ya da tıkanma yaşanmadan süreç ilerliyor. Tabii ki sürecin aşamaları var; takdir edersiniz ki bazı aşamaları bizim dışımızda ilerliyor. Sayın Öcalan’ın baş müzakereci olduğu, PKK ile devlet arasında yürüyen bir süreç var. Nihayetinde silahsızlanma tartışması da o zeminde sürüyor.

Bu açıdan, bildiğimiz kadarıyla bir tıkanma olmadı. Ancak “Beklenen düzeyde ilerliyor mu?” sorusuna gerçek anlamda “evet” yanıtını vermek açıkçası çok kolay değil. Çünkü çok ciddi bölgesel gelişmeler var. Yanı başımızda, Türkiye’nin sınır komşusu İran’a yönelik fiili bir saldırı söz konusu. Bunun yaratacağı yeni bölgesel dengeler, denklemler ve savaşın yayılma potansiyeli bulunuyor. Bütün bunlar, 1 Ekim sürecinde de konuştuğumuz başlıklardı.

Sayın Öcalan ile yapılan tüm görüşmelerde kendisi Ortadoğu’daki yeni sürece ve olasılıklara dikkat çekti. Bu olasılıklar içinde Türkiye’nin karşı karşıya kalabileceği riskleri bertaraf etmek için nasıl bir yol açmak istediğini ifade etmişti. O günden beri süreci ilerletme iradesinin Sayın Öcalan’da çok güçlü olduğunu görüyoruz. Devletin buna yanıt üretmesi ve eşdeğer adımlar atması konusunda ise bir yavaşlık gözlemliyoruz. Açıkçası buna tıkanma diyemeyiz; ancak bunun hızla aşılması gerektiğini sürekli vurguladık. İsrail-İran savaşıyla birlikte yaşanan gelişmelere bakıldığında bu durum çok daha önemli hâle geldi.

KURTULMUŞ KOMİSYON KONUSUNDA ÇOK MÜSBET BİR YERDE DURUYOR

*Bu görüşlerinizi iktidar temsilcileriyle yaptığınız görüşmelerde gündeme getiriyor musunuz?  Örneğin sizin Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a yaptığınız son ziyarette bu konu gündeme geldi mi? İktidar cephesi bu yavaşlığı nasıl açıklıyor?

Numan Bey ile yaptığımız görüşme, yeniden Meclis Başkanı olarak seçilmesi dolayısıyla bir tebrik ziyaretiydi. Ancak aynı zamanda süreci konuşma imkânı da bulduk. En önemli konu, Meclis’te bir komisyon kurulması tartışmasıydı. Kendisinin de komisyonun kurulmasına dair beyanları olmuştu. Bu konuda çok olumlu bir yaklaşım içinde olduğunu ifade etmemiz gerekir. Meclis kapanmadan önce bir komisyonun kurulması ve bu komisyonun yaz boyunca çalışması gerektiğini o da düşünüyor. Ayrıca bu komisyonun, sürecin toplumsallaşması açısından önemli bir işlev üstlenebileceği noktasında da aynı bakış açısına sahibiz.

Tabii, hükümet kanadındaki yavaşlığın derin arka planını bilme şansına sahip değiliz. Bunu yalnızca hükümetle açıklamak ne kadar gerçekçi olur, bilemiyorum. Çünkü arka planda yürüyen bir mesele var; yani silah bırakma tartışması ve silahsızlanma meselesi.

Bu noktada, devlet ve iktidar —artık biraz daha iç içe geçmiş yapılar hâlinde— ile PKK ve Sayın Öcalan arasındaki görüşme trafiğini açıkçası çok fazla görebilme şansına sahip değiliz.

İKTİDAR TALEPLERİMİZİN KARŞISINDA DURAN BİR NOKTADA DEĞİL

Ancak AKP iktidarının yetkililerinin bize söylediği, tüm bunların hızla aşılması yönünde bir çaba içinde olduklarıdır. Yani bizim “yavaşlık” olarak ifade ettiğimiz; daha somut ve güven artırıcı adımlar atılması gerektiğine dair taleplerimizin karşısında duran ya da bunları reddeden bir pozisyonda değiller.

Özellikle toplumsal destek meselesi açısından biraz daha temkinli davrandıklarını düşünüyorum. Bu, benim kişisel gözlemim. Toplumsal desteğin biraz daha artması gerektiğini düşünüyor olabilirler.

KOMİSYON İÇİN TEMEL İLKELERİMİZ VAR

* Meclis Komisyonu’nun gündemine gelmişken, partinizin komisyona ilişkin bir taslak hazırladığı bilgisini aldık. Bu taslak neleri içeriyor?

Bu taslağı şu ana kadar kamuoyuyla paylaşmak istemedik. Çünkü bu, bizim hazırladığımız bir taslaktı ve herkes ilk anda kendi taslağını paylaşırsa müzakere zemini zarar görebilir. Komisyona dair ifade edebileceğimiz birkaç temel başlık var:

Birincisi, bu komisyonun mutlaka kurulması gerektiğidir.

İkincisi, Meclis tatile girmeden önce kurulmalıdır.

Üçüncüsü, komisyon yaz boyunca da çalışmaya devam etmelidir.

Son olarak, komisyon en geniş siyasi mutabakatla oluşturulmalıdır.

Bunun dışında, komisyonun belirli yasa önerileri geliştirme yetkisine sahip olması gerektiğini düşünüyoruz. Yani sürecin ihtiyaçlarını karşılayabilecek yasal düzenlemelerin tartışılabileceği bir zemin oluşturulmalıdır. Ancak, yüzde yüz keskin ve köşeli bir reçete sunmaktan özellikle kaçınıyoruz. Çünkü bu sürecin Meclis zemininde yürütülmesini ve en geniş siyasi mutabakatla, muhalefeti de kapsayacak şekilde ilerlemesini istiyoruz.

Bu bağlamda bizim için temel olan; sürecin Meclis zemininde, yasal çerçevede, şeffaf bir biçimde ve toplumun katılımına açık şekilde yürütülmesidir. Diğerleri usule dair tartışmalardır ve bu konuda asgarî müştereklerde buluşulabilir.

TÜM SİYASİ PARTİLERİN GÖRÜŞMEYE ÇAĞIRILMASINI BEKLİYORUZ

Meclis Başkanlığı’nın bu hafta tüm siyasi partileri bu konuda bir toplantıya çağırmasını bekliyoruz. Açıkçası, orada tüm bu konuların karşılıklı olarak ve en geniş zeminde ele alınacağına ve bir ortaklaşmaya varılacağına dair bir inancımız var.

Çünkü komisyon tartışması, Devlet Bahçeli tarafından gündeme getirildikten çok kısa bir süre sonra biz de tüm partileri ziyaret etme imkânı bulduk. Genel başkanlarımızla birlikte gerçekleştirdiğimiz bu temaslarda gözlemimiz şuydu: Hiçbir parti komisyon fikrine karşı değil. Herkes, komisyonun kurulması, katılımın genişliği ve sürecin Meclis’e mal edilerek Meclis zemininde yürütülmesi konusunda hemfikir.

*Meclis’teki görüşmeleri ve komisyonu sormuşken, bu konuda gelen eleştirilere ilişkin de sorumu yöneltmek istiyorum. Sürecin taraflarından PKK’nin eski yönetiminden Duran Kalkan’dan açıklamalar geldi. “Meclis’teki görüşmeler temenninin ötesine geçmiyor” diye. Bu eleştiriler hakkında ne söylemek istersiniz?

İşin muhataplarının kendi mecraları ve tartışmaları var; biz orayı bilmediğimiz için bu konuda yorum yapma şansımız yok. Ancak kamuoyuna yansıyan açık beyanlar üzerinden değerlendirme yapabiliriz. Açıkçası ortada bir beklenti hâli olduğunu görüyoruz: “Sayın Öcalan çağrı yaptı, biz bu çağrıya yanıt verdik; kongremizi topladık ve silah bırakma ile fesih kararı aldık. Ancak bu konuda yasal adımlar atılmıyor” diye bir açıklama var.

Biz de silah bırakma kararının pratikleşmesi için hükümetin ve devletin adım atarak gerekli koşulları oluşturmasını istiyor ve bunu her platformda dile getiriyoruz. Sonuçta yüzyıllık bir sorunu, kırk yılı aşkın süredir çatışmalı geçen bir süreci konuşuyoruz. Bu mesele tarihsel, toplumsal ve sosyolojik açıdan son derece ağır. Buna uygun bir yaklaşımın ortaya konulması şarttır.

Böylesi bir yaklaşım ise, sorunun yasal güvencelere kavuşturulması ve Meclis zemininde tüm başlıkları kapsayacak çözümlerin geliştirilmesiyle mümkün olabilir.

SİLAH BİR SONUÇ, KÖKLÜ YAPISAL ÇÖZÜMLER GEREK

Türkiye’deki en büyük handikabın, Kürt sorununu salt silah sorununa indirgemek olduğunu görüyoruz. Oysa ki silah bırakmayı görsek de, bu meselenin en köklü çözümünün demokratikleşmeden geçtiğini görmemiz gerekiyor. Sonuçta konuştuğumuz mesele, Kürt sorunu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısal sorunları nedeniyle açığa çıkmış bir sorundur. Bu anlamıyla silah, sadece bir sonuçtur.

Biz bu sonucu ortadan kaldırarak tamamen denklemden çıkmasını istiyorsak, en nihayetinde yapısal olarak bu sorunu çözmek zorundayız. Bu da devleti demokrasiye duyarlı hâle getirmek, devleti demokrasiyle buluşturmak, cumhuriyeti demokrasiyle buluşturmak ve yapısal bütün sorunlara yapısal çözümler üretmekten geçer.

Palyatif, genel geçer, güncel konjonktürü kurtaran değil; gerçekten sorunun kökenine inen yaklaşımlar önem kazanıyor. Bunu yapabilirsek, o zaman Kürt sorununun demokratik çözümü dediğimiz meselede yol alabilir ve demokratik yollarla çözme şansına sahip oluruz.

SİLAHSIZLANMA SÜRECİNDE DE MECLİS SORUMLULUK ALMALI

O anlamda zaten bu kadar Meclis’e referans veriyoruz. Meclis, 86 milyon yurttaşın iradesinin tecelli ettiği bir kurumdur. Bu mesele Meclis’e gelmeli, Meclis’te konuşulmalı ve Meclis’te çözülmelidir. Çünkü bu mesele sadece PKK ile devletin sorunu değildir. Bu, AKP ile MHP’nin sorunu da değildir. Bu, Kürtlerle AKP’nin sorunu hiç değildir. Bu, bu ülkede yaşayan 86 milyon yurttaşın sorunudur.

Bu anlamıyla da silahsızlanma sürecinin sağlıklı yürütülebilmesi açısından Meclis’in hızlı bir şekilde sorumluluk alması gerekmektedir. Silah bırakmanın koşulları ve yasal güvenceleri oluşturulmalıdır. Bütün dünya deneyimlerinde de bu süreçler böyle işlemiştir.

EZBER BOZAN BİR NOKTADAYIZ

Hatta şu anda Türkiye’de yürüyen süreçte dünya örneklerine bakıldığında ezber bozan bir noktadayız. Normalde birçok aşama aşıldıktan sonra silah bırakma, fesih kararları ve ardından “terhis” dediğimiz silahsızlanma süreçleri gelir.

Sayın Öcalan ise belki de çok daha ileri bir aşamada konuşulması gereken bir meseleyi en başa koydu; psikolojik engelleri ortadan kaldırmak için. Gerçekten ne kadar ciddi olduğunu ve bu sorunu nasıl çözmek istediğini en iyi şekilde gösterdi.

Onun bu yaklaşımına uygun bir yaklaşımı, Türkiye kamuoyunun ve ülkedeki tüm siyasi yapıların da ortaya koyması gerekiyor ki bu sorunu kalıcı olarak çözebilelim. Aksi hâlde sürekli “şöyle olsa böyle yaparız, böyle olursa şöyle yaparız” şeklindeki yaklaşımlar sürecin ilerlemesine katkı sunmuyor.

ELİMİZİ HIZLI TUTMAMIZ GEREK

Şu anda bizim, zamanla yarışmak gibi bir meselemiz var. Süreci daha fazla risklere açık hâle getirmemek için her gün, her saniye önemlidir.

Savaş, bölgedeki kriz ve bu işin çözülmesini istemeyen güçler açısından baktığımızda, hepimizin elini hızlı tutması ve emek sarf etmesi gerekiyor. Burada imtina edilecek bir durum yok. İmtina ettiğimiz her şeyin, karşımıza bir sorun çıkarma potansiyeli taşıdığını görmemiz gerekiyor.

*Yaz dönemi geliyor. Meclis tatile girecek. Ama süreç tatile girecek mi? Önümüzdeki günlerde İmralı ziyaretleri devam edecek mi? Bu konuda iktidar temsilcileriyle görüşmeleriniz oldu mu?

Yakın dönemde bir temasımız olmadı. Görüşmelerin devamlılığı, sürecin karakteri itibarıyla zaten olmazsa olmaz olan ve hem bizim hem de Sayın Öcalan’ın talebidir. Görüşmelerin akışkan, canlı ve dinamik bir şekilde gerçekleşmesi gerekiyor.

Bizim de Eş Genel Başkanlarımız başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu heyetimizin Sayın Öcalan’a bir ziyaret gerçekleştirmesine dair bir planlamamız var. Henüz tam olarak isimleri netleştirmedik. 27 Haziran’da Merkez Yürütme Kurulumuz var, muhtemelen orada netleşecek.

Şüphesiz yalnızca bizim partimizle de sınırlı kalmamalı; Türkiye’deki diğer siyasal parti heyetlerinin, aydınların, yazarların, gazetecilerin ve çeşitli inisiyatiflerin de İmralı’ya gidişinin önü açılmalıdır. Aynı şekilde, Kürt sorununun bölgesel ve uluslararası boyutu göz önüne alındığında, Sayın Öcalan’ın tüm bölgesel Kürt aktörleriyle doğrudan görüşebileceği bir diyalog mekanizmasının hızla oluşturulması gerekmektedir. Bu adımlar, sürece olumlu katkı sağlayacak, müzakereleri derinleştirecek ve somut sonuçlara ulaşma hızını artıracaktır.

GAZETECİLERİN İMRALI İÇİN BAŞVURULARI VAR

*Kendisinin de çeşitli siyasi kesimlerle ve gazetecilerle görüşme talebi olmuştu. En son görüşmeden sonra bu konuda başvurular oldu mu bildiğiniz?

Uygun ortam sağlandığı zaman, birçok kişinin görüşme yapacağını düşünüyorum. Bunun hem psikolojik koşullarının hem de diğer koşulların sağlanması gerekiyor. Bir yol açılırsa, oraya aydınlar, yazarlar, gazeteciler ve farklı çevreler gider. Bu konuda siyasetin de adım atacağını düşünüyorum.

Tabii birçok gazetecinin başvurusu var; elimde bir isim listesi yok açıkçası. Ama birçok basın-yayın kuruluşu, birer ikişer temsilciyle İmralı’ya gitmek için başvuru yaptıklarını dönem dönem bizimle de paylaşıyorlar.

CHP’NİN YAKLAŞIMINI ÇOK KIYMETLİ BULUYORUZ

*Diğer toplumsal ve siyasi kesimlerin yaklaşımlarını da sormak istiyorum. İmamoğlu’nun “Kürt meselesini çözmeye çalışırken muhalifleri düşmanlaştıran, CHP’ye ve muhalefete düşman hukukunu reva gören bir zihniyet, sorunlarımızı kalıcı bir biçimde çözemez” açıklaması var. CHP’ye yönelen baskılar ışığında bu konudaki görüşleriniz neler?

Sayın İmamoğlu’nun açıklaması aslında çok önemli. CHP’nin genel yaklaşımı zaten çok uzun süredir bu yönde. Sayın Özgür Özel’in kamuoyuna yansıyan açıklamaları ve yine görüşmelerde ifade ettikleri, Kürt sorununun çözümü açısından umudumuzu daha da pekiştiren ve geçmişe kıyasla bize daha fazla umut veren bir noktadadır. Ana muhalefet partisinin —Türkiye’nin kurucu partisinin— Kürt sorununda, demokratik çözümü ve Kürt halkının haklarının teslim edilmesini savunan yaklaşımını çok kıymetli buluyoruz.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu sorunu çözmüş olarak yol alalım, demokratik cumhuriyeti inşa edelim derken; diğer taraftan muhalefete yönelik baskıların artırılması, hukuksuz gözaltılar ve tutuklamalar bir paradoks oluşturuyor ve bu durum kabul edilebilir değildir.

Bugün Kürt sorununun demokratik çözümünü konuşuyorsak, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesini de konuşmak zorundayız. Şunu açıkça ifade ediyoruz: Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülemez; Kürt sorunu çözülmeden de Türkiye demokratikleşemez.

MUHALEFETE DÖNÜK BASKILAR KABUL EDİLEMEZ

Tüm bunlar, demokratikleşmenin önünde ciddi bir bariyer oluşturuyor. Demokrasi yalnızca Kürtler için olmayacağına göre, bu ülkede yaşayan herkes için adil, kapsayıcı ve eşitlikçi bir demokrasi talep ediyoruz.

En çok hakkı gasp edilen, hukuk dışına itilen ve sistematik haksızlıklara maruz kalan Kürt halkı, bu antidemokratik düzende kuşkusuz en ağır bedeli ödüyor.

“Ülkenin kalanı ne olursa olsun” gibi bir bakış açımız hiçbir zaman olmadı. Yıllarca bu hukuksuzlukların hem mağduru hem de muhatabı olduk. Bugün başka kesimlerin, siyasal partilerin veya toplumsal grupların benzer şekilde mağdur edildiği bir ortamda bizim sessiz kalmamız ya da görmezden gelmemiz asla mümkün değildir.

BEKLEYEN POZİSYONDA DEĞİL İNŞA EDEN POZİSYONDA OLMALIYIZ

*En başa dönecek olursak; sizin açıklamalarınızdan ve genel yaklaşımınızdan anladığımız kadarıyla süreçte bir tıkanıklık olmadığını ifade ediyorsunuz. Ancak toplumda, beklentilerin henüz karşılanmaması nedeniyle bir kırılganlık oluştuğu görülüyor. Bu noktada topluma ne söylemek istersiniz? Diğer süreçlerden farklı olduğunu söylediniz; bu anlamda toplum umutlu olmalı mı?

Toplum, umudu kendi elinde tutuyor. Beklemekten ziyade harekete geçmek, barışı ve çözümü örmek, toplumun barış inisiyatifini eline alması gerekiyor. Barış, aynı zamanda bir mücadeledir. Hiç kimse bize barışı lütfetmeyecek.

Bir barış ve çözüm yoluna girildi. Demokrasiyi, barışın ölçüsünü ve kalıcılığını belirleyecek olan; bu toplumun, kadınların ve gençlerin mücadelesidir. Umut dolu bir bekleyişten ziyade, umutlu bir mücadele yürütmek gerekiyor.

Sadece hükümetin açıklamalarına bakarak ya da süreci yalnızca izleyip bekleyerek, atılan küçük adımlardan büyük memnuniyet duymak ya da en ufak aksaklıkta büyük bir umutsuzluk ve güvensizlik üretmek; sürecin ruhuna ve karakterine uygun değildir. Bu yaklaşım, Sayın Öcalan’ın örmeye çalıştığı yeni yaşam perspektifiyle ve ortaya koyduğu yeni mücadele döneminin ruhuyla da örtüşmemektedir.

İki bin merkezde halk toplantıları yapacağız. Çünkü bu, hepimizin sorunudur. Başta da söylediğim gibi; halkımızla birlikte konuşup, halkımızla birlikte yol haritasını çıkararak, halkımızla birlikte yürüteceğimiz bir mücadele dönemine girdik. Mücadelemiz ne kadar güçlü olursa, toplumumuz bu konuda ne kadar irade gösterirse, kazanımlarımız da o kadar güçlü olacaktır.

Benzer Haberler