Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Hayko Bağdat ile röportaj |

“Normalleşme” sürecinde Ararat sembolü: Taviz mi, gerçekçilik mi?

Hayko Bağdat ile röportaj |

İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından “normalleşme” adımları atan Ermenistan ile Türkiye arasında yeni bir süreç başladı. Sınır kapılarının açılması, karşılıklı ziyaretlerle ilerleyen bu süreçte, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, muhalefetin yoğun eleştirileri altında pasaportlardaki Ararat (Ağrı Dağı) damgasını kaldırdı. Karar, “taviz” olarak yorumlanıyor.

Peki bu gerçekten bir taviz mi? Normalleşmenin kapsamı ne olacak? Ermeni halkı bu gelişmeye, yüzleşilmemiş bir tarihin eşiğinden bakınca hangi duygusal kırılmaları yaşıyor? Bu soruları gazeteci Hayko Bağdat’a yönelttik.

Güler YILDIZ

*Ermenistan hükümeti, pasaportlardaki Ararat (Ağrı Dağı) damgasını Türkiye’nin talebi üzerine kaldırdı. Muhalefet ve diaspora Paşinyan’ı “taviz vermekle” suçluyor. Sizce bu gerçekten bir taviz mi?

1915’ten bu yana Ermeni halkı soykırımın acılarını telafi edilmemiş, yüzleşilmemiş bir şekilde yaşıyor. Soykırımın kabul edilmemesi, başka katliamların da önünü açtı. Karabağ Savaşı’nda gördük: Talat Paşa armalarıyla, dışarıdan getirilen milislerle Ermeniler bir kez daha hedef oldu. Yüzlerce, binlerce insan öldü. Bu trajedi, bütün dünyanın gözü önünde yaşandı. Oysa “Ermeni lobisi çok güçlü” denirdi; öyle olmadığı da ortaya çıktı.

“SEMBOLLERLE RESMİ POLİTİKA KURULMAZ”

* Bu durumda Ararat’ın damgalardan kaldırılmasını nasıl okumalıyız?

Her ulusun yaşadığı travmaların telafisi olmadığı için üzerine ütopyalar kurulur. “İzmir geri alınacak, Ayasofya kurtarılacak” gibi… Ermeniler için de Ararat, böyle bir ütopyanın sembolü. Ama hayatın gerçekliği farklı: Ermenistan, savaşı kaybetmiş, küçülmüş, büyük bir kriz yaşıyor. Türkiye komşusu ve bir şekilde medeni ilişki kurmak zorunda. Tarihsel olarak sınırınızda olmayan bir dağ üzerine resmi politika kuramazsınız. Bu sembolik ve patetik durumdan çıkmak gerekiyor.

*Yani mesele sadece sembollerle sınırlı değil mi?

Kesinlikle değil. Asıl soru şu: Bugün yaşadıklarımızı ne zaman çözeceğiz? Ezidilerin, Kürtlerin, kadınların yaşadığı soykırımlar, kayıplar hâlâ ortada. Dünya geçmişten bugüne acıları telafi ederek gelmiyor. Dolayısıyla reel siyaset bize ütopyaları bırakmamızı dayatıyor. Karabağ Savaşı biraz daha uzasaydı, Erivan bile düşebilirdi. Gerçek bu.

*Peki Ararat’ın güçlü bir simge olması gerçeğini ne yapacağız?

Elbette Ararat, Ermeniler için mitolojik ve tarihsel bir anlam taşıyor. Ama Türkiye, “sınırları açacaksak, bu sembolü kaldır” dediğinde, Ermenistan’ın “hayır” diyebilecek bir gücü yok. Türk devleti empati gösterip “Bu insanlar çok acı çekti, bari bundan sonra çekmesinler” demez. Romantizmle yürümüyor siyaset. Kafkasya’da, Orta Doğu’da hiçbir şey romantize edilemez.

*O zaman normalleşme, toplumlar arası bir barış anlamına gelmiyor mu?

Şimdilik hayır. Normalleşme daha çok güvenlik ve ekonomi ile ilgili. Yeni neslin, bugünkü insanların hayatını koruma kaygısıyla ilgili. Kobani’de, Haseke’de, Rojava’da olduğu gibi… Reel siyaset, acıları soğutmak için ütopyalardan vazgeçmemizi istiyor. Ermenistan’ın “devlet olarak kalma” meselesi ortadayken başka şeye odaklanmak mümkün değil.

“ROMANTİZMİN YERİNE SOĞUKKANLI SİYASET”

*Paşinyan’ın muhalefet karşısında durumu sizce nasıl?

Çok zor. Türkiye ile sınır açmak istiyor ama Azerbaycan ve Türkiye ile yan yana yaşarken rahat edebilecek mi? Şu an gerçek hayatta başka meseleler var. Eğer savaşlar dünyasında Kafkasya kaynarken, Ukrayna’sından Rusya’sına bütün taşlar oynarken, sınırlar değişirken, Ermenistan küçülmüşken… Bir dakika, “Ağrı Dağı bizim için çok önemli. Pasaportunuzda Ağrı’nın resmi olmazsa biz bu masadan kalkarız” diyemez insanlar. Çünkü masada söz hakkı Ermenistan’da değil.

*Diaspora ile Ermenistan’daki yeni nesil bu konuda farklı mı düşünüyor?

Kesinlikle. Los Angeles’ta Ermeniliğini koruyan biri için Ararat başka bir anlam taşıyor; cephede savaşan 20 yaşındaki bir Ermeni için ise bambaşka. Karabağ’da cep telefonu kullandıkları için ölen gençler oldu. Üstelik çok sayıda gençten söz ediyoruz.

Yani savaş kabiliyeti zayıf, ekonomisi kırılgan, ordusu güçsüz bir toplumdan söz ediyoruz. “Gün gelecek, devran dönecek, zalimler halka hesap verecek” romantizmiyle hareket edilecek bir dünyada değiliz. Bu, Trump ve Elon Musk dünyası. Soğukkanlı, geleceğe odaklanan bir siyaset gerekiyor.

Benzer Haberler