BIG_TP
Bluesky Social Icon
Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

Kadına yönelik şiddet olaylarında eril zihniyetin değişmeyen tutumu

Kadına yönelik şiddet olaylarında eril zihniyetin değişmeyen tutumu

Faik BULUT

25 Kasım uluslararası platformlarda “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” olarak değerlendiriliyor. Biz de burada farklı ülkelerdeki kadınlara yönelik şiddet olaylarına dikkat çekmek istedik.

İranlı kadınlar ve genç kızlara yönelik şiddet

Daryus Muammar, Farsça yayınlanan Independent gazetesindeki 2 Kasım 2025 tarihli makalesinde şiddete dair pek çok örnek sunuyor, özetleyerek aktarıyoruz:

Şu ya da bu nedenle evden kaçan İranlı genç kızların sayısı son yıllarda giderek artıyor. Günümüzde bu fenomen pek çok sosyal soruna yol açıyor. Aile içi şiddet, yoksulluk, toplumsal baskı arttıkça evden kaçanların sokaktaki sayısı da artıyor. Resmi veriler olmadığı için kesin bilgi alınamıyor ama sokaklarda gözle görünür bir artış söz konusu oluyor.

Çoğu zaman aileler bu hususta son derece ketum davranıyor. Resmi çevreler ise bilinçli olarak bu bilgileri kamuoyuna açıklamıyor. Hal böyle olunca da 1990’lardan buyana konuya ilişkin bütün raporlarda bariz çelişkiler gözleniyor.

Ortalama kanaate göre yaşları 14-18 arasında değişen İranlı genç kızların %10-15 kadarının evden kaçtıkları tahmin ediliyor. Sosyal Uzmanlar Derneğinin başkanı Musevi’ye göre Aralık 2021’den buyana genç kızların çektikleri acılar resmi açıklamalarla bütünüyle ters düşüyor.

Resmi raporlara göre 2017’nin ilk altı ayında evlerinden kaçan kızların sayısı toplamda 3000’e ulaşıyor. Bu rakam sadece polis kayıtları ve olağanüstü toplumsal hadiseler için geçerli. Bunun dışındakiler ise kayda alınmamıştır.

Kaçış hadiselerindeki en büyük risk anında müdahale edilememesidir. Kızların içine düştükleri çaresizlik ve mağduriyeti istismar eden kirli çevreler ellerine düşen kızları kendi amaçları için kullanmaya başlıyorlar. Zaman uzadıkça da geri dönüşü olmayan bir yola girmiş oluyorlar.

Tecavüz olaylarında ilk 48 saat hayati bir önem taşımaktadır. Teşhis ve tanı için kullanılan görüntüler yeterince verimli olmamakta; süre aşımında kurbanlar failleri hatırlamakta zorlanmaktadırlar. Sokakta kalıp panikleyen kızlar mağduriyetlerini açıkça dile getirmekten de çekiniyorlar. Ailelerinin duruma gösterecekleri tepki ve cezalandırma ihtimali ise apayrı bir sorun olarak kendini gösteriyor.

Yaşanılan ortama ve aileden aileye göre değişmekle birlikte bu gibi ani kaçışlar bireysel bir karar olarak yorumlanıyor olsa da sosyal bilimcilere göre başlıca şu tür nedenlere dayanıyor: Aile içi şiddet / Cinsel saldırı / Zoraki evlilikler / Çocuk yaşta evlendirilmek / Uyuşturucu kullanımı / Yoksulluk / Baba ile kızları arasındaki mesafe / Gelecekle ilgili karamsarlık / Sosyal ve kültürel baskılar / Namus cinayetleri vb.

Resmi tutanaklar evden kaçmalarla cinayetler arasında bir bağlantı kurmasa bile evden kaçan 52 kadının katledildiğini de gösteriyor. Bunların sekizinin baba, altısının ise erkek kardeşler tarafından işlendiği anlaşılıyor. Bu rakamlar bile evden kaçışın bedelinin ne kadar ağır olduğunu gösteriyor.

Yoksulluğun, baskının ve çocuk yaştaki evliliklerin yoğun olarak yaşandığı kırsal kesimlerde hakim olan kültürel çelişkiler kızların kaçma eğilimlerini güçlendirmektedir. Taşradan Tahran’a Tahran’dan taşraya kaçışlar oluyor. İstatistikler evden kaçma oranının Tahran’da çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

Uluslararası örgütlerin raporlarına bakılırsa Tahran’dan kaçan kızların kadın tüccarları ve organ kaçakçılarının tuzağına çok daha kolay düştüklerini gösteriyor. ABD Dışişleri yetkililerinin istatistiklerine bakılırsa İran’daki kadın ticareti hadisesinin dünyada üçüncü sırada yer aldığı görülüyor. Tahran yönetiminin ise bu konudaki mücadelesinin yeterli olmadığı biliniyor. Bu tür olayların üstünü örtmek, ciddi bir şekilde mücadele etmemek, sadece konunun asayiş yanıyla ilgilenmek bu sosyal krizi daha da derinleştiriyor; mağdur kadınlara yardım edilmesini engelliyor.

Hal böyle olunca da kadınlara yönelik şiddet giderek yaygınlaşıp toplumsal bir maraz haline geliyor; ister istemez kurbanların hayatına mal oluyor.

Sudanlı kadınlar ve genç kızlara yönelik şiddet

Sudan’ın Dafur bölgesinde büyüyen Dr. Elzahra Mohammed, Plan International’ın Sudan’da görev yapan üreme ve cinsel sağlık sorumlusudur. Sudan’daki çatışmalardan etkilenen kadınlar hakkında saha çalışmaları yapmaktadır. Topladığı verileri 28 Nisan 2025 tarihli independent.co.uk/voices sitesinde kamuoyuyla paylaşmıştır; özetleyerek aktarıyoruz:

Sudan’da iki yıl önce bugün (15 Nisan’da) patlak veren acımasız çatışmaların başından beri kadınlar ve kız çocukları sürekli saldırı altında. Hayati önem taşıyan yiyecekleri almak için pazara gittiklerinde, sağlık hizmetlerine ulaşmak için kilometrelerce yol yürüdüklerinde ya da gece tuvalete gittiklerinde bile, onlar için toplumsal cinsiyete dayalı cinsel şiddet tehdidi her geçen gün daha da artıyor.

Kaçırılan, tecavüze uğrayan, zorla evlendirilen ve cinsel esarete mahkûm edilen kadın ve kız çocuklarının sayısı son iki yılda endişe verici oranda arttı. Çalıştığım aşırı kalabalık kamplarda, 12 yaşında cinsel şiddet mağduru kız çocuklarıyla karşılaşıyoruz.

Henüz ergenlik çağına bile girmemiş bir kız çocuğu, ikiz bebek doğurmak üzere yakın zaman önce bize geldi ancak genç bedeni bırakın iki bebeği, bir bebeği bile doğuracak olgunlukta değildi. Doktorlar bu genç annenin hayatını kurtarmayı başarsa da ikizleri doğum sırasında trajik şekilde öldü.

Daha sonra bu çocuğun cinsel şiddet mağduru olduğunu öğrendim. O gün benim ve meslektaşlarımın aklından sonsuza dek çıkmayacak.

Hindistan’dan çarpıcı bir örnek: Devadasi veya “tanrının köleleri” geleneği

BBC Dünya Servisi 16 Kasım 2025’te Swaminathan Natarajan adlı muhabirinin bir haberini paylaştı. Natarajan, yüz yüze konuştuğu fuhuşa süreklenen Chandrika’nın anlatımlarını bizlere aktarıyor:

Seks işçiliği beni çok etkiledi. Vücudum çok zayıf, ruhsal olarak çökmüş haldeyim” diyor Chandrika. (Adı kimliğini korumak için değiştirildi.) Onun seks işçiliği hayatı dini bir törenle başladı. 15 yaşına geldiğinde bir tapınağa götürüldü ve bir tanrıçayla evlendirildi.

BBC’ye konuşan kadın, “O zamanlar ritüelin ne anlama geldiğinin farkında değildim” diyor. Chandrika artık 30’lu yaşlarının sonlarında ve yaklaşık yirmi yıldır para karşılığı seks yapıyor. Devadasi geleneğine kabul edildikten dört yıl sonra tam zamanlı seks işçisi olan Chandrika; çocuklarını korumak için asıl ismini açıklamamayı tercih ediyor.

Hindistan’ın güneyindeki Karnataka eyaletinde, “devadasi” geleneğine kabul edildikten sonra seks işçisi olanları tespit etmek için bir çalışma yürütülüyor. Devadasi veya “tanrının köleleri” geleneği 1000 yıldan fazla bir süre önce Güney Hindistan’da ortaya çıkıyor. Bu kızlar başlangıçta tapınaklarda sanatçı olarak gösteriler yaptılar; şarkı ve dansta ustalaştılar. Ancak zamanla devadasi sistemi, daha çok fuhuşa benzemeye başlıyor.

Sömürge döneminde Hindistan’ın birçok yerinde yasaklansa da, Karnataka’da bu gelenek ancak 1982 yılında yasaklandı. Ancak yasadışı olmasına karşın halen sürdürülüyor. Devadasiler evlenemiyor, sadece yasal olarak başka bir kadınla evli olan hayat arkadaşlarına sahip olabiliyorlar. Ayrıca para karşılığı başkalarıyla da birlikte olabiliyorlar. Birçoğu Mumbai gibi şehirlere göç edip, genelevlerde çalışıyor.

Belgaum kentindeki katılım töreninin ardından Chandrika evine döndü ve dört yıl boyunca normal bir şekilde yaşadı. Daha sonra bir kadın akrabası hizmetçilik işi bulma sözü vererek, onu Sangli kentine götürdü. Chandrika’yı bir genelevde bıraktı. Chandrika, “İlk birkaç ay çok zordu. Midem bulanıyordu. Doğru düzgün yemek yiyemiyor, uyuyamıyordum” diyor, “Kaçmayı düşünüyordum ama zamanla kabullendim” diyerek yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor.

Chandrika henüz 19 yaşındaydı, çok az eğitim almıştı. Sangli kentinde konuşulan Marathi dilini ve Hintçeyi zar zor anlayabiliyordu. “Bazı müşteriler bana fiziksel saldırıda bulundu, bazıları küfürler etti; bununla başa çıkmakta zorlandım” diyor. Genelev müşterileri arasında üniversite öğrencilerinden, şoförlere, avukatlardan yevmiyeli işçilere kadar pek çok kişi bulunuyor.

Chandrika, Sangli’de seks işçiliği yaparken, bir kamyon şoförü olan partneriyle tanıştı. Bu birlikten bir kızları ve bir oğulları oldu. Eşi çocuklara bakarken, Chandrika genelevde çalışmaya devam ediyor ve günde 10-15 müşteriyle yatıyordu.

İkinci çocuğunun doğumundan birkaç yıl sonra eşini bir trafik kazasında kaybeden kadın, Belgaum’a geri döndü ve oradan bir tercüman aracılığıyla BBC’ye konuştuğunda “Erkekler bize evlenmek için yanaşmıyor” diyordu.

Aslında devadasilerin hepsi genelevde çalışmıyor ve bazıları da seks işçisi değil. 23 yaşındaki kuzenler Ankita ve Shilpa Karnataka’nın kuzeyindeki bir köyde yaşıyorlar. Chandrika gibi onlar da Hindistan’da büyük ayrımcılığa uğrayan Dalit kastından geliyorlar.

Shilpa, okulda sadece bir yıl geçirdikten sonra okumayı bıraktı ve 2022’de törenle Devadasi oldu. Ankita ise 15 yaşına kadar eğitim gördü ve ailesi töreni 2023 yılında yaptı. Kardeşinin ölümünden sonra Devadasi olması için baskı gördü.

Ankita, “Ailem beni tanrıçalara adamak istediklerini söyledi. Ben reddettim. Bir hafta sonra bana yemek vermeyi bıraktılar. Kendimi çok kötü hissettim ama ailem için kabullendim. Gelin gibi giyindim ve tanrıçayla evlendim.” diyor.

Ankita, elinde bu birlikteliği simgeleyen beyaz inci ve kırmızı boncuklardan yapılmış bir kolye tutuyor. Annesi ve büyükannesi Devadasi değildi. Ailenin küçük bir tarlası var ama geçimlerini sağlamaya yetmiyor. Devadasi olmazsa, tanrıçanın onları lanetleyeceği korkusunu taşıyorlar.

Erkeklerin kendisine yaklaşma tekliflerini reddeden Ankita, hâlâ günde yaklaşık 4 dolar kazanarak tarım işçiliği yapıyor. Kuzeni Shilpa’nın hayatıysa farklı bir yöne doğru gitti. Törenden sonra bir göçmen işçiyle ilişki yaşamaya başladı.

Shilpa üç aylık hamileydi ve kafası karışıktı; başına gelenleri şöyle anlatıyor: “Bana yanaştı, çünkü benim bir Devadasi olduğumu biliyordu. Benimle sadece birkaç ay birlikte oldu ve hamile bıraktı. Bu süre boyunca 3.000 rupi (35 dolar) verdi. Hamileliğimin hiç üzerinde durmadı ve bir gün ortadan kayboldu. Aramaya çalıştım ama telefonuna ulaşılamadı. Aslen nereli olduğunu bile bilmiyorum. Bulmak için polise de gitmedim. Çünkü bizim sistemimizde erkekler evlenmek için bize yanaşmazlar.”

Dr. M. Bhagyalakshmi, sivil toplum kuruluşu Sakhi Vakfı’nın müdürü ve 20 yıldan uzun süredir Devadasi kadınlarıyla çalışıyor. Birçok kadının temel imkânlardan yoksun olduğunu, yeterli gıdaya veya eğitime sahip olmadığını ve yardım istemekten korktuğunu; yasağa rağmen, dini törenlerle katılımın devam ettiğini söylüyor ve devam ediyor:

“Her yıl üç veya dört kızın Devadasi olarak adanmasını engelliyoruz. Ancak törenlerin çoğu gizlice gerçekleşiyor. Bunu sadece bir genç kız hamile kaldığında veya çocuk sahibi olduğunda öğreniyoruz. Vijayanagara bölgesinde 10 bin Devadasi olayını inceledik. Sisteme itilen birçok engelli, kör ve diğer savunmasız kadın gördüm. Neredeyse %70’inin evi yoktu. Yakın partnerler sıklıkla prezervatif kullanmayı reddediyor ve bu da istenmeyen gebeliklere veya HIV bulaşmasına neden oluyor.”

Karnataka hükümetinin 2008 yılında yaptığı son araştırmaya göre eyalette 46.000’den fazla Devadasi bulunuyor.

Değişik ülkelerden anekdotlar

Slovakya:

V.C. bir zorla kısırlaştırma mağduruydu. Slovakya’da onlarca yıldır yapılan ve Roman kadınları orantısız bir şekilde etkileyen bir işlemdi bu. Avrupa mahkemesi doğururken V.C.’ye yapılan işlemin kötü muamele anlamına geldiğine hükmetti.

Birçok başka Roman kadının yasadışı bir şekilde kısırlaştırıldığı ortaya çıktıktan sonra Slovakya hastanın tıbbi tedaviye rızasına ilişkin yeni kurallar koydu: Avrupa mahkemesi kararından önce, Roman kadınların yasadışı olarak kısırlaştırılması ve onlara uygulanan ayrımcılık iddialarını araştırmak üzere kurulmuş bir uzman grubunun tavsiyelerine uyarak 2004 Sağlık Hizmetleri Yasası’nı çıkardı.

Bu değişiklikler yasayı, hastanın tedaviye bilgilenmiş olarak rıza vermesi konusunda, Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi de dahil olmak üzere uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu hale getirdi. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin, Roman dilinde yazılı bilgilendirilmiş rıza formu sağlanmasını da içeren 2011 tarihli raporunun ardından Sağlık Hizmetleri Yasası’nda ilave değişiklikler yapıldı.

2021’de İnsan Hakları Komiseri Slovakya başbakanına, zorla kısırlaştırma mağdurlarına tazminat ödeme de dahil olmak üzere uğranan zararı karşılama çağrısı yaptı.

Afganistan:

Kadınlar, toplumun, geleneklerin ve hatta hukuk sisteminin kendilerine biçtiği toplumsal cinsiyet rollerine boyun eğmediklerinde kötü muamele konusunda özel risk altındadırlar. Uluslararası tüm çağrılara rağmen şiddet sürüp gidiyor. Afghan Witness, açık kaynaklı bilgileri takip ederek Ocak 2022 ile Haziran 2024 arasında kadınlara ve kız çocuklarına yönelik 840 cinsiyete dayalı şiddet vakası, 332 cinayet kaydetti. Nitekim The Guardian’ın 15 Ağustos 2021 tarihli nüshasında anlatılanlar da bunu doğrulamaktadır:

Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinden bu yana Afgan kadınlarının erkekler tarafından öldürüldüğüne dair bildirilen 300’den fazla vaka, Afganistan’daki cinsiyete dayalı şiddetin gerçek boyutu söz konusu olduğunda buzdağının sadece görünen kısmı.

Afghan Witness’ın veri toplamaya başladığı 1 Ocak 2022’den bu yılın 30 Haziran’ına kadar 840 kadın ve kız çocuğunun cinsiyete dayalı şiddete maruz kaldığı tespit edildi. Bildirilen vakaların yarısından fazlasında Taliban yetkililerinin sorumlu olduğu belirtildi. Taliban tarafından işlendiği iddia edilen suçların analizi, zorla evlendirme, cinsel kölelik, saldırı ve tecavüz de dâhil olmak üzere 115 cinsel şiddet vakasını ortaya koydu.

73 olayda cinsel olmayan şiddet ve işkenceye yer verilirken, 113 olayda kadınların tutuklandığı bildirildi. Bu tutuklamaların birçoğu rejimin kadınlara ve kız çocuklarına yönelik baskıcı politikalarını ihlal ettiği gerekçesiyle gerçekleşti. Bu politikalar arasında kadınların erkek bir veli olmadan uzun mesafeler seyahat etmesinin yasaklanması da yer alıyor.

BM’nin geçen Aralık ayında yaptığı bir ankete göre, ankete katılan Afgan kadın ve kızların %76’sı, Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinden bu yana yaşadıkları ruhsal sağlıklarını “kötü” veya “çok kötü” olarak nitelendirdi; travmaları nedeniyle uykusuzluk, depresyon, anksiyete, iştahsızlık ve baş ağrısı yaşadıklarını bildirdi.

Türkiye:

Toplum muhafazakârlaştıkça kadına şiddet artıyor; mevcut iktidar ise bunun yasal ve sosyal zemininin oluşmasına göz yumuyor. İstanbul Sözleşmesinin iptali ile başlayan cinsiyet ayrımcılığının keskinleşmesinin doğal bir sonucu olarak da kadına şiddet vakaları giderek sıklaşıp yaygınlaşıyor.

Diyarbakır’da intihar ettiği iddia edilen Rojin Kabaiş, Narin Güran, Batman’da kendini astığı söylenen 8 yaşındaki Şeyma S. ile imam nikâhlı eşi tarafından öldürülen Esra Yılmaz, rezidanstan düştüğü iddia edilen 18 yaşındaki Şeyda Yılmaz benzeri binlerce kaybımız günümüz Türkiye’sinin utanç sayfaları olarak kayda geçiyor.

Görüldüğü üzere kadınlara yönelik şiddetin içeriği değişmiyor, sadece ülke adları farklılaşıyor. Şiddetsiz bir dünya dileğiyle…

Benzer Haberler

İki günlük program netleşti |

İstanbul’da “Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı”

Hakan Akay yazdı |

Kürt müzisyeni ve siyaset ilişkisine dair bir deneme

“Suriye’de çözüm, Türkiye’ye de huzur getirir” |

Abdi: İmralı’yı ziyaret ihtiyacı duyuyoruz

İstanbul Valiliği’nden belediyelere genelge:

"Kontrolsüz beslemeye müsaade etmeyin"

Tarihi görüşme bugün |

Meclis Komisyonu İmralı’ya gidiyor

İmamoğlu’ndan partisinin İmralı kararına destek |

“Milletin onayını almayan yöntem” savunması

“Tüm muhalefetin masada olması önemli” |

Hatimoğulları: Süreç seçimden üstündür

Uçum’dan “Kürtçenin özgürlüğü” vurgusu |

"İmralı dinlemesinden sonra süreçte yeni ve somut durum oluşur"