Volkan Yaraşır
Türkiye kapitalizmi için 2001 krizi önemli bir moment oldu. Kriz kısa çevrimli bir kriz olarak dikkat çekti ve aynı yıl Arjantin’de yaşanan krizle benzeşen özellikler taşıdı. Türkiye ülke iflası eşiğinden dönerken, Arjantin iflas etti. Kitleler gelişmelere şiddetle reaksiyon verdi. Ayaklanmayla Arjantin sarsıldı. Sokaklar işgal edildi. Barikatlar kuruldu, gerçek manada sokak savaşları yaşandı. Yaygın fabrika işgalleri gerçekleşti. IMF ile yapılan, son derece bağlayıcı hükümleri olan, anlaşmayla borçlar ötelendi. Ülkede kısa zamanda 9 iflas vakası yaşandı. Birkaç gün içinde birden çok devlet başkanı istifa etmek zorunda kaldı. Arjantin’de sürekli ayaklanma haliyle gerçek bir devrimci durum yaşandı.
Sonuçta iki ülkeye IMF, yeni radikal neo-liberal politikalar dayattı. Benzer sosyal yıkım politikaları rijit bir şekilde devreye sokuldu ve yeni birikim rejimi gündeme getirildi. Bağımlı finanslaşma derinleşti.
Siyasal İslam ve sağ popülizmin yeni yüzü: AKP
Türkiye’de krizin yıkıcı etkileri yeni arayışları beraberinde getirdi. Sağ popülist argümanlar ve yeni bir vizyonla ortaya çıkan AKP bu eğilimlere seslenmeyi bildi. AKP, geleneksel burjuva partilerin çözüldüğü koşullarda, küresel konjonktürün de etkisiyle ve son derece iyi hazırlanmış seçim stratejisi ve örgütlenmeyle iktidara yürüdü. Sağ popülist politikalar kitlelerin tepkilerini kısa sürede absorbe etti. Arjantin benzeri bir gelişme Türkiye’de yaşanmadı. Finans kapitalin kâr açlığına yanıt verecek son derece rafine politikalar devreye sokuldu. Küresel sermaye için Türkiye’yi açık pazara dönüştürecek adımlar atıldı. Küresel piyasalardaki bol ve ucuz dövizin varlığı sanal bir büyümenin önünü açtı. İzlenen ekonomik politikalarla kitlelerin borçlanması teşvik edildi.
Yaygın ve derin borçlanma kitlelerde zenginleşme yanılsaması yarattı. Bu süreçte finans kapital tarihinin en büyük kârlarını elde etti. AKP finans kapitalin militan partisi olarak hareket ediyordu. Modern çitlemenin aktüel biçimi olan özelleştirme politikaları bunun somut örneği olarak biçimlendi. 1980’lerin ortasından 2000’li yıllara kadar hayata geçirilen özelleştirme saldırılarının, toplam özelleştirmeler içindeki yeri yüzde yirmi civarındayken, son 25 yılda ise (en stratejik alanlar dahil) özelleştirmelerin yüzde sekseni gerçekleşti.



