Suriye ve Rojava’daki dengeler yeniden değişiyor. ABD’nin Trump sonrası Suriye temsilcisi Thomass Barrack’ın Şam merkezli çıkışları, bölgenin etkin güçlerinden biri olan Fransa’nın yeniden devreye girmesine neden oldu. Paris’teki kritik zirve, Washington’un Kürtleri görmezden gelen yaklaşımını dengeleme çabası olarak görülüyor.
Diyar CİWAN
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgesinde (Rojava) uzun süredir Baas rejimi dönemindeki belirsizliği çağrıştıran bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Ahmed El-Şara döneminde şekillenen ‘‘yeni Suriye‘‘ siyasetinde iki ülke öne çıkıyor: ABD ve Fransa. Ancak bu kez Washington’un attığı bazı adımlar, yalnızca Kürtler‘de değil, bölgedeki diğer Batılı aktörlerde de ciddi rahatsızlık yaratmış durumda. Özellikle ABD Büyükelçisi Thomass Barrack’ın 9 Temmuz’da Şam’da sarf ettiği ifadeler ve Kürt heyetine dayattığı şartlar, Fransa’nın diplomatik sahaya doğrudan müdahale etmesini beraberinde getirdi.
SİYASİ VE DİPLOMATİK HAMLELER HIZ KAZANDI
Baas sonrası Suriye’de geçici Cumhurbaşkanı Ahmed El-Şara dönemine geçişle birlikte Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (Rojava) bölgesinde de siyasi ve diplomatik hamleler hız kazandı. Uzun süredir bölgedeki gelişmeleri yakından izleyen Fransa ve ABD, bugünlerde yeniden başat aktörler haline geldi. Ancak bu iki müttefik arasındaki yaklaşımlar çarpıcı biçimde farklılaşıyor.
Donald Trump sonrası ABD’nin Suriye politikasında öne çıkan isimlerden biri, Ankara Büyükelçiliği görevine paralel olarak Suriye Özel Temsilcisi ilan edilen Thomass Barrack oldu. Barrack’ın uzun yıllar bölgede aynı zamanda siyasi yönelimlere katkıda bulunan ve Kürt güçleriyle aynı cephede IŞİD’e karşı savaşan, dolayısıyla bölge dengelerini iyi bilen CENTCOM’u gölgede bırakacak şekilde yetkilendirilmesi, bölgedeki hassas dengeleri sarstı. Özellikle Körfez sermayesinin ve Türkiye’nin çıkarlarının birincil derecede gözetilmesi, ABD’nin daha önce Fransa gibi ortaklarla yürüttüğü çok taraflı denge politikasından uzaklaştığı yönünde yorumlanıyor.
Bu hızlı ama bir o kadar da nereye evrileceği çok kestirilemeyen yön değişikliği, yalnızca yerel partnerler değil; Batılı müttefikler ve İsrail açısından da rahatsızlık kaynağı oldu. Kriz, 9 Temmuz’da Şam’da yapılan üst düzey bir toplantıyla su yüzüne çıktı. Toplantıya Fransa Temsilcisi ile birlikte katılan Barrack’ın, Kürt heyetinin hassasiyetlerini dikkate almadan El-Şara yönetimiyle örtüşen taleplerle masaya oturması, Fransa heyetini de şaşırttı. Bu duruma tepki olarak Fransa, diplomatik inisiyatifi yeniden eline alma gereği duydu.
NEDEN PARİS ZİRVESİ?
Paris’te gerçekleşmesi planlanan Suriye zirvesi, Rojava’daki bu kırılmaya karşı bir “dengeleme” çabası olarak değerlendiriliyor. Zirvede Mazlum Abdi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Thomass Barrack ve Suriye hükümetinden Dışişleri Bakanı Hassan Şeybani gibi önemli aktörlerin yer alması bekleniyor. En azından şimdilik planlanan bu.
Paris’in tercih edilmesi tesadüf değil. Bu zirve, merkezi temsil eden Şam ya da Ürdün gibi tarafsız bir alanda değil; Fransa’nın diplomatik ağırlığını koyabileceği bir zeminde düzenleniyor. Kürtlerin, özellikle 9 Temmuz toplantısından sonra ABD’ye olan güveninde ciddi bir kırılma yaşandığı biliniyor. Rojava Özerk Yönetimi, 9 Temmuz’daki toplantıdaki yaklaşımları “tarafgirlik” olarak tanımlamış ve şartlar değişmediği sürece Şam’daki müzakerelere katılmayacaklarının mesajını vermişti.
ABD’NİN TALEPLERİ VE TEPKİLER
Barrack’ın 9 Temmuz’da dile getirdiği talepler, Rojava’da yalnızca özerk yapıya değil; Kürt halkının uzun vadeli hak mücadelesine de doğrudan tehdit olarak görülüyor. Bu talepler arasında şunlar yer aldı:
×*Deyr ez-Zor, Rakka, Tabka ve Haseke bölgelerinin DSG ve Özerk Yönetim tarafından boşaltılması.
*Kürt sorununun siyasi çözümü yerine, sadece idari reformlarla yetinilmesi.
*Resmî kurumlar, sınır kapıları ve enerji kaynaklarının (petrol, gaz, elektrik) Şam’a devredilmesi.
*Özerk yönetim modelinden vazgeçilmesi, merkezi sisteme entegre olunması.
*DSG’nin, bağımsız yapısını feshederek Suriye ordusuna katılması.
KAZANIMLARI HEBA ETMEYECEĞİZ
Rojava yönetimi, bu şartların kabul edilemez olduğunu belirtiyor. Görüşüne başvurduğumuz Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kaynakları, 14 yılda büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımları heba etmeyeceklerini söylüyorlar.
Kürtlerin Rojava için federasyon önermediklerini belirten kaynaklar, “Ademi merkeziyetçiliği dahi hazmedemeyen bir anlayışı kabul etmemizi kimse bizden beklemesin” diyor.
Aynı tutumu DSG’nin Suriye ordusuna katılımı konusunda da dile getiriyorlar:
“DSG kendi yapısını koruyarak, kolordu şeklinde genel orduya entegre olabilir. Görev alanı da Kuzey ve Doğu Suriye olur. DSG’nin, YPG’nin, YPJ’nin askeri yapısını dağıtarak HTŞ zihniyetinin emir komutasına girmesini umanlar; Kürtlerin ve bölge halklarının daha büyük katliamlarla yüz yüze olacağını da asla unutmamalı” değerlendirmesinde bulunuyorlar.
Rojavalı kaynaklar, Şam yönetimi ve Barrack’ın “boşaltın” dediği Deyr ez-Zor bölgesindeki durumu örnek göstererek devam ediyorlar:
“Özerk Yönetim istese bile Deyr ez-Zor halkı bölgeden ayrılmalarını ve buranın Şam’ın insafına bırakılmasını istemiyor. Bu tartışmalardan en çok tedirgin olanlar ise kadınlar. Kadınlar, Özerk Yönetim’le birlikte yaşama yeniden sarıldılar. Hem üretimde hem de yönetim kademelerinde yöneticilerin %60’ı kadınlardan oluşuyor. Kadınlar bunu kaybedip, yeniden sadece evinin kölesi olmak istemiyor.”
AŞİRETLER DE ŞAM’IN GELMESİNİ İSTEMİYOR
Deyr ez-Zor’daki bir diğer önemli gelir kapısı da ham petrol. Özerk Yönetim tarafından işletilen merkezi kuyuların yanında, yerel halkın elinde bulunan onlarca petrol kuyusu mevcut. Yerel halk, işlenmiş benzin ya da mazotu cüzi bir fiyata alıp kullanmakla kalmıyor; ham petrolü de satarak geçimini sağlıyor.
Şimdi onlar da Özerk Yönetim’in gitmesini istemiyor. Çünkü Özerk Yönetim’in çekilmesi ve bölgenin yeniden Şam’a teslim edilmesi, hayatın birden katbekat pahalılaşması, gelir kapılarının kapanması ve petrol kuyularına el konulması anlamına gelecek. Deyr ez-Zor’da kimse bunu düşünmek bile istemiyor.
Yine merkezi sistemin kendilerine nasıl bir zarar verdiğini Baas rejimi döneminden hatırlıyor insanlar: Şam her şeye el koyar, tüm kurumlara kendi adamlarını yerleştirir ve yerel halkı sefaletle baş başa bırakır.