Gerçeğe yeni ses
Nûmedya24

NATO zirvesi ve geleceğimiz…

NATO zirvesi ve geleceğimiz…

Avrupa halkları, 2. Dünya Savaşı sonrası gerek emekçi sınıfların mücadeleleri sonucu, gerekse Sovyetler Birliği’nin yarattığı “denge” durumu nedeniyle bir çok sosyal ve ekonomik hak elde etmişti. Neo-liberal politikalar bunların bir çoğunu tırpanladı. Ancak şimdi çok daha tehlikeli bir eşikteyiz.

Aykan SEVER

Geçtiğimiz hafta Hollanda’nın Lahey kentinde NATO zirvesi düzenlendi. Bu toplantı öncesi ve sonrasıyla çok yönlü olarak tartışılmayı hak ediyor, zira 3. Dünya Savaşı açısından dönüm noktası olabilecek günlerden geçiyoruz. Bu süreç aynı zamanda insanlığın kaderini önemli ölçüde etkileyebilecek olasılık ve olanakları içinde barındırıyor.

NATO zirvesi, ABD ve İsrail’in düzenlediği İran seferi sonrası gerçekleşti. 12 günlük savaşla ilgili bir çok belirsizlik olsa da Trump yönetimi ve İsrail “zafer” ilan etti. Tabii Tahran hükümeti de benzer içerikte kutlamalar yapmaktan geri kalmadı. Tanrısı savaş olan yeni güç dini mensupları için insanlık ve dünya adına yaşanan bu felaketin böylesine zırvalıklar içeren bir tarzda karşılanması ise normal. Ancak biz asıl konumuza dönelim.

NATO zirvesi öncelikle bu İran seferinden de güç alarak Trump’ın NATO üyelerine kendisini “parton/baba ” olarak dayattığı/kabul ettirdiği bir zeminde şekillendi. NATO Genel Sekreteri Rutte, Trump’ı kendince iltifatlara boğarak işi iyice sulandırdı, bunca şiddeti, militarizmi, dünyanın geleceğinin savaşa mahkum edilmesini, insanlığa gülücükler eşliğinde kakalamayı becerdiler. Aralarında Türkiye’nin de olduğu NATO üyesi ülkeler Trump rejiminin baskısı sonucu gayri safi milli hasılaya oranı daha önce yüzde 2 olan askeri harcamaları yüzde 5’e çıkarmayı kabul etti. Rutte ne yaptığını gayet iyi biliyordu ancak bunu Trump türünden zihinlerin sergilediği neo-faşist demagojik yaklaşımları kullanarak yaptı; halktan sağlık ve emeklilik harcamalarından fedakarlıkta bulunma söylevi çekerken, yoksa Rusça öğrenmek zorunda kalacaksınız diye tehdit etti. Özeti soluk alıp vermeye devam etmek istiyorsanız savaş sanayine özellikle Amerikan sermayesine haraç ödemek zorundasınız diyordu.

“Sosyal Avrupa”nın sonu

Bütün bunların kısaca anlamı özellikle Avrupa için geçmişte laftan ibaret olsa da “Sosyal Avrupa”nın kağıt üzerinde de ortadan kalkması demek. Ayrıca hayat pahalılığının ve  yoksulluğun artacağı, gençliğin daha fazla geleceksizliğe itileceği, yaşlı nüfusun ise bir an önce ortadan kaldırılmaya çalışılacağı günlerin hızlanacağı bir zaman dilimine giriyoruz. Avrupa halkları, 2. Dünya Savaşı sonrası gerek emekçi sınıfların mücadeleleri sonucu, gerekse Sovyetler Birliği’nin yarattığı “denge” durumu nedeniyle bir çok sosyal ve ekonomik hak elde etmişti. Neo-liberal politikalar bunların bir çoğunu tırpanladı. Ancak şimdi çok daha tehlikeli bir eşikteyiz. 3. Dünya Savaşı’nın ve neo-faşist zihniyetin büyümesinin paralelinde geçmişte kazanılmış bir takım ekonomik sosyal hakların yanı sıra size abartı gibi gelebilir ama artık ifade özgürlüğü, seçme-seçilme, yaşama hakkı gibi temel değerler de tehlike altında.

Bu türden berbat gelişmelerin kuşkusuz mülteci haklarına da olumsuz yansımaları olacaktır. Göçmenleri geri döndürme işlemleri “güvenli ülke” gibi kavramlarla oynanarak hızlandırılacaktır. Ayrıca İngiltere ve ABD’nin, Türkiye’yi kendi yanlarında tutma politikalarındaki ısrarları, Türkiye’deki diktatörlüğün ömrünü uzatma ve onun halklara dönük baskı ve terörü tırmandırmasına yardımcı olacaktır.

İspanya’nın NATO ile sorunlu ilişkisi

İspanyol yönetimi askeri harcamaların yüzde 5’e çıkarılmasına itiraz edecek oldu, büyük patron Trump, İspanya Başbakanı Sanchez’in ağzına paparayı hemen tıkadı ve  yeni bir ticaret anlaşmasıyla Madrid yönetiminin iki katını ödemek zorunda kalacağı tehdidini savurdu. Trump’ın bu kadar girişken olmasının arkasında kuşkusuz artık önemli ölçüde hükmedemedikleri Savaş’ın ve kapitalizmin açlığı yatıyor. Şu an dünyada savaş sanayi kapitalizmin çarklarını döndüren ana dişli pozisyonunda. Nitekim dünya çapında yıllık askeri harcamalar 3 trilyon dolar civarına dayandı.

İspanya ile olan anlaşmazlığın temelinde ülke ekonomisinin açmazlarının yanı sıra  Batı’nın, İsrail’in Filistin’e dönük politikalarıyla ilgili “iki yüzlü” tutumu yatıyor. Sanchez defalarca, Rusya’ya yaptırım uygulanırken İsrail’e karşı neden adım atılmadığını sorguladı. Nitekim bu durum, Cuma günü sonlanan AB zirvesine de yansıdı. Rusya ve İsrail’le ne yapılacağına ilişkin ortak bir tutum çıkmadı.  ABD’nin gümrük vergilerini artırma baskısı altındaki AB’nin önümüzdeki süreçte neler yapacağı belirsiz. Ancak yeni Alman yönetiminin liderliğini yapan Başbakan Merz’in, Trump ve Netanyahu ile “uyum”u ön plana çıkardığı görülüyor.

Ukrayna’nın geleceği belirsiz

Trump yönetiminin Ukrayna ile ilgili Putin’le anlaşma yapmaya çalıştığının işaretleri son NATO zirvesine de yansıdı. Bu ilgi tek taraflı değil kuşkusuz; Rusya da bir NATO operasyonuyla Suriye’de HTŞ’nin iktidara getirilmesi sürecinde ve son olarak İran’la yapılan 12 günlük savaşta ABD ve İsrail’le uyumlu olduğunu göstermişti. NATO toplantısında Ukrayna lideri Zelenski’ye geçmiş zirvelerle karşılaştırıldığında pek hürmet edildiği söylenemez. Rusya sahada ilerlemeyi sürdürürken Kiev yönetimine ABD’nin askeri yardımları aylardır kısıtladığı düşünülürse bu durum kaçınılmaz olarak Ukrayna’nın geleceğini belirsizliğe sürükler.

3. Dünya Savaşı her geçen gün daha fazla tırmanıyor. Dünya ve insanlığın geleceğini düşünenler açısından yerküre çapında barış ve yeni bir dünya yaratma mücadelesi için bir araya gelmek, örgütlenmek acil bir ihtiyaç olmayı sürdürüyor…

Benzer Haberler