Sohbet PKK ve adı konmamış son süreçle ve PKK’nin kendisini lağvetmesi ve silahlı mücadeleye son vermesi ile ilgiliydi. Heval diye hitap edenle kekê diye karşılık veren iki Kürt arasındaki tartışma, benim de dinleyici pozisyonda yer almamla birlikte alış-verişi engellememek için kenara kaymak zorunda kaldı.
Memo ŞAHİN
Kürtler son sekiz ayı adı belirsiz bir süreci, getirip götüreceklerini tartışarak geçirdi. Ülkede parti binalarında, Avrupa’da dernek ve etkinliklerde alabildiğine yoğun bir tartışma yaşandı. PKK’nin kendisini feshetmesi ve silahlı mücadeleyi sonlandırmasıyla birlikte bu tartışma doruğa çıktı.
Tartışanlar, kafa yoranlar, ne olup bittiğini anlamaya çalışanlar sadece Kuzey Kürtleri değil. Almanya’da son 60 yıl içinde güçlü bir diaspora oluştu. 1960’lı yıllardan 2000’li yılların başına kadar çoğunlukla Kürdistan’ın kuzey yakasından bir milyon Kürt ya göçmen işçi ya da siyasi sığınmacı olarak Almanya’yı ikinci vatan olarak tercih etti. Bu sayıya son çeyrek asırda Güney’den gelen en az yüzbin Êzîdi eklendi. Ve 2015’ten bu yana ise bu diaspora Rojavalı Kürtlerle nicelik ve nitelik olarak daha da gelişti. Son on yıllık süre içinde en az üç yüz bin Rojavalı yaşanan iç savaştan ve İslam Devleti ve diğer cihadist grupların saldırılarından dolayı beş-on ülkenin sınırlarını kaçak yollardan aşarak Almanya’ya sığındı. 2025 yılı itibarı ile Almanya’da yaşayan Kürdistanlıların sayısını 1,5 milyon olarak dile getirmek, abartı olmaz sanırım.
Son gelenlerle birlikte Almanya’nın birçok kentinin çehresi de değişti. Örneğin önceleri Köln sokaklarında ağırlıkla kullanılan dil Almanca ve Türkçe iken, bu son on yıl içinde büyük bir değişime uğradı. Köln’de sokakta, çarşı ve pazarda Almanca’nın yanısıra Kürtçe ve Arapça da artık revaçta.
1970’li yıllarda Almanya’ya gelen Kürt emekçilerinin buluşma yerleri gidilecek bir dernek olmadığı için Bahnhof’lar, yani gar ve istasyonların yanısıra pazar yerleriydi. Ne gazete çıkıyordu, ne de televizyonlar ulaşıyordu buraya. Hafta sonları buralarda buluşulur, ayakta süren sohbetlerle dostluklar pekiştirilir, hemşehrilerle tanışılır, haber alış-verişi sağlanırdı.
Günümüze geldiğimizde durum oldukça farklı. Bugün her kentte en az bir dernek mevcut, haber alınabilecek gazete ve televizyon sayısı ise onlarla ifade edilebilir. Kaldi ki çoğu insan buna da ihtiyaç duymuyor, tüm dünyayı avucunun içinde taşıyor, gelişmelerden anında haberdar oluyor.
Kaldığım semtte epeyce bir aradan sonra son iki yıldır tekrar sebze meyve pazarı aktif hale geldi. Önce Muşlular hatırı sayılır bir sebze ve meyve standıyla start verdiler. Ardından Türklere ait stand devreye girdi ve pazar yeri şenlendi. Her Salı ve Cumartesi günleri pazar yeri hummalı, koşturmacalı ve hatırı sayılır bir kitleye tanıklık ediyor.
Salı günü biraz sebze ve yeşillikle yumurta almak için kısa bir süreliğine uğrayayım dedim, pazar yerine. Stand sahipleri Kürt olunca ve Kürtçe konuşunca, müşterileri de haliyle çoğunlukla Kürtlerden oluşuyor. Êzîdiler ve Rojavalı Kürtler aile içinde, çarşı pazarda kendi dillerini kullandıkları için pazarda da Kürtçe alış-veriş yapıp sohbet ediyorlar.
Standı gezerken, sebze ve meyve reyonları etrafında dolanırken Kürdistanlı iki insanın tartışmasına tanıklık ettim. Sohbet ve ses volümü yüksek olunca gayri ihtiyarı tartışmayı kaçırmamak için işimi ağırdan almaya başladım. İşleri ağırdan alışım, sohbete kulak kabartmam fark edilince, bir yerinden itibaren ben de sohbete katılmak zorunda kaldım. Sonra tanıştık, hal ve hatır sorma faslından sonra onlar kaldıkları yerden devam ettiler sohbetlerine.
Sohbet PKK ve adı konmamış son süreçle ve PKK’nin kendisini lağvetmesi ve silahlı mücadeleye son vermesi ile ilgiliydi.
Heval diye hitap edenle kekê diye karşılık veren iki Kürt arasındaki tartışma, benim de dinleyici pozisyonda yer almamla birlikte alış-verişi engellememek için kenara kaymak zorunda kaldı.
Kısaca ve özet olarak konuşulan ana başlıkları buraya almakta yarar gördüm. Zira içinden geçilen bu süreç dört parçadan Kürtleri ilgilendiriyor. PKK salt bir parçada örgütlü bir güç değil. Kürdistan’ın dört parçasında hatırı sayılır bir örgütlülük ve kitleye sahip. Kuzey yakasında legal planda kontrol ettiği oy oranı altı milyon civarında. Buna, bu sayıdaki yetişkine aile bireylerini de dahil ettiğimizde en az on milyon insan şu veya bu şekilde PKK ve periferisindeki oluşumlarla ilişki içinde. Suriye Kürdistanı, Rojava’da ise son on iki, on üç yıldır fiili, de facto bir yönetime sahip ve iki milyon insanı, en az yüz bin savaşçıyı kontrol ediyor ve aralarında ABD, Fransa ve İngiltere’nin de yer aldığı uluslararası koalisyonun vazgeçilmez partneri. Bu rakamlara Rojhilat ve Başur’u şimdilik eklemeyelim.
Heval diye hitap eden Heci, sohbet arkadaşı Rojavalı Muhammed’in PKK’nin lağvedilmesine ilişkin taşıdığı kaygı ve tereddüte, “ben PKK sempatizanı, taraftarıyım. PKK kendini feshetti diye, ben yok mu oldum? Bak, karşındayım ve PKK’liyim, yurtseverim, Kürdistan’lıyım. Bak, Türkiye’de HEP’ten bugüne ne kadar parti kapatıldı, ismi değişti, yerine başka isimlerle parti açıldı. HEP’ti, HADEP, BDP, HDP oldu, bugün ise DEM oldu. Nasıl ki onlar yasaklayınca, partiyi kapatınca mücadele son bulmamış, farklı ad ve formasyonlarla devam etmiş ve taraftarları yok olmamışsa, PKK’nin kendini feshetmesiyle de dünyanın sonu gelmiş olmaz. Legal planda, başka ad ve şekilde bu mücadele devam eder”, diye karşılık verdi.
Bu kez Muhammed “kekê, silahlı güçler de dağıtılacak, silahlar teslim edilecek” der demez Heci atıldı ve “Heval Muhammed, tamam biz Kuzey’de illegal çalışmayı ve silahlı mücadeleyi sonlandırıyoruz, ama aş-betal etmiyoruz. Silahlı mücadele çoktandır gereksiz hale geldi, hatta açıkça söyleyeyim, son on yılda yük halini aldı. Kuzeyli üç bin gerillanın terhis edilmesi, dünyanın sonu değil. Bugün artık Rojava’da tanınan, kabül gören bir gücüz. Egemen ve serweriz, kendimizi koruyacağımız silahlarımız ve gücümüz var, düne kadar bize düşman olan kimi devletlerle şimdi aynı saftayız.
“Bak, bu hareket PKK’yi feshetti, diğer yapıları değil. Sıra diğerlerine de gelince, ben de senin taşıdığın kaygıları taşır, hevallerime söyleyeceğim lafı da esirgemem. Sana birşey daha söyleyeyim. İran’ın işgali altında olan Rojhilat’ta varlığımız devam ediyor. Ve bin yıldır iki farklı kutupta yer alan Türk ve Fars devletleri her an karşı karşıya gelebilirler. İstedikleri için değil. Ortadoğu tümden bir altüst oluş yaşadığı için, konjonktür değiştiği ve devreye büyük güçler girdiği için.
“Peki, kim yarın Rojhilat’ın hawarına koşar sanıyorsun? Yine bu hareketin kadro ve savaşçılarıyla Rojhilatlı diğer güçler. Ne mi olacak? Orası da özgürleşecek ve orada da Rojava’daki gibi bahar yelleri esecek, heval. Yani demem odur ki, PKK’li kadrolar, onun milyonlarca taraftarı buharlaşıp yok olmayacak.
“Otuz yıl öncesine kadar Türk devleti Başur’a da karşıydı, bunu savaş gerekçesi yaparız diyordu. Peki bugün? Başkentinde 35 devletin temsilciliğinin olduğu Kürdistan bölgesi, kimi eksikliklerine rağmen dimdik ayakta. Daha beş ay önsesine kadar “bir gece ansızın gelebiliriz” diye tehdit ettikleri Rojava, uluslararası kabül görür bir mertebeye ulaştı. Buna yarın Rojhilat da eklenecek, buna kuşku yok.
“Tüm bu parçalar özgürlüklerine kavuşacak da 30-35 milyon Kürt, kuzey yakasında esir ve köle olarak mı kalacak? Bunu kabul eder mi Kürtler? Ayrıca bizim dışımızda da, kontrolümüz altında olmayan milyonlarca insan var. Biz ne etsek, ne yapsak bu insanlar rahatsız. Savaştığımızda bizi iyi savaşmadığımız, savaşı Kürdistan’a hapsetmekle suçluyor, yerden yere vuruyorlar. Yine bazıları, neden silahlı mücadeleyi durdurmuyorsunuz diyorlardı. Bunu diyenler, şimdi teslim olduğumuz, aş-betal ettiğimiz, Türk devletinin isteklerine boyun eğdiğimizi söylüyorlar. Buyursunlar, nasıl savaşılacağını, bize de, halka da pratikleriyle göstersinler. Anlayacağın, ne yapsak, suçluyuz heval.”
“Kek Heci, Tirk cejnek pîroz dikin, dibên sedsala Tirkiyê destpêdike û şahiyan dikin. Miqabilê wê, çi ne destkevtiyên me”?
“Havelê Muhammed, ez çi dibêm, tu behsa çi dikî? Te aş berdaye, ketiye pey çexçexê, heyran. Ma, Rojava ne bes e? Li Bakur ewqas şaredarî, bi sedan komel û sazî, dora deh mîlyon însan bo xebata legal ne bes in. Niha dor, dora Tirkan e. Emê bibînin, ew kîjan gavan davêjîn.”
Tartışma epeyi sürdü. Ama muhtevası özetle bu minvalde devam ettiği için, bu kadarıyla yetinelim şimdilik.