Barzan Îso
Rojava Kürt Siyasi Hareketi, 1957’de kurulmasından bu yana hep kan kaybederek ve bölünerek günümüze geldi. İlk defa 70 yıl aradan sonra, Kürt halkının beklediği ”Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı’’nihayet 26 Nisan 2025’te toplandı ve kan kaybına bir son verdi. Konferans, Kürt ve Kürdistanlı partilerin katılımıyla ”Ulusal Kürt Konferansı” rengini aldı.
Elbette bu konferansın toplanmasında etki yapan ve zeminini oluşturan Abdullah Öcalan’ın PKK’ye çağrı mektubuyla başlattığı süreç oldu. Buna DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin öncülüğü ve Mesut Barzani’nin desteği de eklenince, konferans başarıyla sonuçlandı.
Tarihe geçen ilk geniş çaplı Kürt Konferansı olma özelliği taşıyan bu konferans, kuşkusuz ki Kürt Siyasi Hareketi’ndeki diylogsuzluğu ve dağınıklığı gidermeye yönelik stratejik bir adımdı. Nitekim çok kısa sürede içerde olduğu kadar dışarda da önemli yansımaları oldu. Rojava’da halk bu adımı sevinçli kutlamalar yaparak karşıladı.
Ancak böylesi büyük bir arayışın ve adımın salt ”sembolik” kalmaması gerekir. Çünkü Rojava ve Kürt halkının nasıl beklentili olduğuna bizzat kutlamaları izleyerek tanık olduk. Evet halkın büyük beklentileri var. Ama Kürt Siyasi Hareketi de büyük zorluk ve tehlikelerle karşı karşıya. Fakat durum ne olursa olsun, Kürt partilerinin bu zorlu süreci fırsata çevirip Kuzey ve Doğu Suriye halkları için barışçıl bir gelecek inşaa etmeleri gerekiyor. Bu onların tarihsel bir sorumluluğudur.
Rojava’daki siyasi oluşumlar olan PYD-PDK-S ve PYNK-ENKS gibi yapıların anlaşmaya varmaları ve ortak tutum takınmaları, Kürt siyasetindeki rekabeti doğru bir yola koyacaktır. Şiddetten uzak ve dostane bir çerçevede tarafların siyasi ve barışçıl çözüm arayışına girmeleri, diaspora ve bölgesel Kürt aktörleriyle daha güçlü bağlar kurulmasını beraberinde getirecektir. Hatta bu genel gidişata etki edecek, Kürt halkının doğal ve anayasal haklarını kazanmasına yardımcı olacaktır. Onun içindir ki, varılan anlaşma ve sergilenen tutum birliği, ticari bir işe başlayan ortakların hisse dağılımı gibi anlaşılmamalıdır.
Konferans sonrası bir ortak komitenin oluşturulması da kararlar arasındaydı. Bu komitenin temel çalışması ve hedefi de Kuzey ve Doğu Suriye halkları arasındaki işbirliğini güçlendirecek çalışmalar yapması.
Aynı zamanda Suriye’nin tüm bileşenleriyle diyalogu güçlendirmekle sorumludur. Arap, Kürt, Süryani, Ermeni, Türkmen, Sünni, Alevi, Dürzi, Hristiyan ve Ezidilerin bir araya gelerek demokratik biir toplum ve ülke kurmasında aktif rol oynamakla da görevlidir. Çünkü, Rojava Kürt Hareketi’nin geleceği bölgede geliştirebileceği diyalog, ortaklık ve barışçıl çözüme bağlıdır.
HTŞ’nin olumsuz tutumuna bakılmaksızın, Kürtlerin ortak tutum takınmaları Şam ile yürütülecek müzakerelerde ellerini güçlendirecektir. Buna ek olarak, Türkiye, İsrail, Arap ülkeleri ve diğer bölgesel aktörlerle geliştireceği ilişkiler, bu güçlerin kaygılarını doğru değerlendiren bir yaklaşım, Kürt Hareketi’ne uluslararası desteği de artıracaktır. Unutmayalım, ABD ve Fransa gibi uluslararası güçlerin başından beri sağladığı destek kadar beklentisi de Kürt siyasetinin bu ”olumlu rolüne” bağlıdır.
Yeri gelmişken vurgulamakta yarar var. Kamışlo’da yapılan Kürt Konferansı her ne kadar yıllardır özlenen bir adım olsa da, gelecekte gerçek bir siyasi dönüşüm yaratabilmesi için yaşanan bazı ciddi eksiklerini de gidermek zorundadır. Dedik ya; Kürt hareketi henüz yolun başında. Yol zorlu ve zemin kırılgan.
Dolaysıyla şimdi Kürt entelektüel ve aydın çevrelerinin katılımı mutlaka sağlanmaldırı. Yine Kürt siyaseti, kurumsal ve temsili bir yapıya kavuşturmalıdır. Halkın direkt katılımı bir zorunluluktur. Buna ek olarak en hassas nokta ise tüm bu aşamalarda ortaya konulacak şeffaf siyaset ve işleyiştir. Bunların olması aynı zamanda Özerk Yönetim’in daha da kurumsallaşmasını ve güçlenmesini sağlayacaktır.
Konferans bildirgesini vizyona kavuşturmak, kapsamlı yol haritasını hazırlamak, yapıcı bir diplomasi yürütmek tabii ki komitenin görevidir. Ama tüm siyasi partilerin vereceği destek de hayati öneme sahip olacaktır.