Faik BULUT
4-7 Temmuz 2025 tarihleri arasında 21 pare köyden oluşan Hoçuvan bölgesi yaylasında geleneksel 12. Hoçvan Şenliğine konuşmacı olarak davetliydim. Gitmişken Ardahan-Kars-Digor-Selim bölgelerini dolaşıp “Terörsüz Türkiye” diye anılan ancak halkın “Barışma” olarak adlandırdığı süreç hakkında yöredeki görüşleri öğrenmek istedim.
Doğubayazıt ilçe merkezinde Demokratik Birlik İnisiyatifi tarafından 26 Temmuz’da düzenlenen “Kürt Birliğinin Önemi” başlıklı toplantıya da konuşmacı olarak davet edildim. Bunu fırsat bilerek ilçe merkezi ile bazı köylere uğradım. Iğdır ile Kağızman ilçelerine de giderek bir anlamda halk buluşmaları veya halk diplomasisi tarzında söyleşi ve sohbetler gerçekleştirdim.
Edindiğim ilginç fikir ve izlenimleri sırasıyla paylaşmalıyım:
Çalabaşı Yaylası olarak da bilinen yayla şenliğini düzenleyen Hoçvan Dernekler Federasyonu (HOÇ-FED) yönetimi, ciddi ve başarılı etkinliklere imza atıyor. Halkla ilişkilerini sıkı tutmaya çalışıyor. Onlara hizmet edebilecek konuları gündeme getirmek için uğraşıyor. Barış süreci, bölgede arıcılık, tarım ve hayvancılık, çocuk ve kadın sağlığı gibi paneller düzenliyor.
HOÇ-FED Başkanı Derviş Arslan ile yönetici arkadaşları amatörlüklerine rağmen sabırla işlerini yürüttüler ve şenliği başarıyla sonlandırdılar. Şenlik yerel basında çok rağbet gördü. Dernek yönetimi ilgili sivil toplum kuruluşlarınca manevi olarak ödüllendirildi. Sanatçıların konserine yaklaşık 10 bin kişi gelmişti.
Ardahan merkezde de tanıdık bazı şahsiyetler ve serbest meslek erbabı kimselerle sohbet etme imkânım oldu. Hemen herkesin ortak noktası “Sürecin nereye gideceği?” meselesiydi. Sol eğilimli mimar-mühendis bir vatandaş “AKP iktidarının bu süreci tamamlamamak istemediği” hususunda oldukça ısrarlı davrandı. Diğer tanıdıklar ise temkinli iyimserlik, bekle gör politikasını benimsiyorlardı. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın bu meseledeki tutumunun ikircikli olduğunu gerekçeleriyle birlikte anlattılar.
PKK kurucu lideri Öcalan’ın gerçek niyetine ilişkin sorular da hayli yoğun ve dikkate değerdi. Her şeye rağmen güncelliğini koruyan CHP’nin kendi içindeki koltuk kavgaları ile AKP iktidarının bu partiyi birbirine düşürüp yalnızlaştırma meselesi de gündemlerindeki mevzular arasındaydı.
Bir işadamına göre: “Önce CHP ile DEM arasına ikilik sokulacak, ardından yalnızlaşan CHP tecrit edilecek ve DEM Partisi süreçte tek başına bırakılacaktı.”
Bilinçli insanlar yurdu Hoçvan
21 pare köyünün tamamı Kürtlerden oluşan Hoçvanlılar süreci sıkı sıkıya izliyorlar. TV, internet ve sosyal medyadan takip ettikleri bazen bizim kaçırdığımız veya bilmediğimiz haberleri dile getirebiliyorlar.
İsabetli ya da değil, kendilerince değerlendirme yapıp tartışabiliyorlar. Milletvekillerinden daha kapsamlı analiz ve anlamlandırma yeteneklerine tanık oldum desem abartmış sayılmam. Benzer yeteneği Kars, Selim, Iğdır, Kağızman ve Doğubayazıtlılarda da gördüm.
DEM geleneğiyle siyasi bağları olan yerel bir siyasetçinin evindeki ikindi kahvaltısında uzun soluklu tartışmalar oldu. “Gidişat nereye?” sorusunun kesin cevabı ise bir türlü bulunamadı.
Sohbetlerde soru, kuşku, tereddüt, merak, iyimserlik ile kötümserlik arasında gidip gelen duygular hayli yoğundu. Bu tespitim sadece Hoçvanlılar için değil; Kars, Selim, Iğdır, Kağızman ve Doğubayazıt yörelerinde karşılaşıp konuştuğum insanlar içinde geçerliydi.
Anılan bölgelerdeki diğer bir ortak tutum da şuydu: Hemen herkes, Öcalan’a inanıp güvenerek barış sürecini desteklemekte. Aynı zamanda bireysel açıdan 2013-2015 barış sürecinin fiyaskoyla sonuçlanıp yerini acımasız bir savaşın alması tecrübesinden hareketle de AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın samimiyetinden şüphe duymaktalar.
Barışa inanmayanlar arasında keskin sert tutumlarıyla kadınlar dikkatimi daha çok çekti. Bizim yörenin Kürtçe söylemiyle genç ve yaşlı kadınlar; “Nıççççç! Nabê, nabê, nabê!” deyip duruyorlardı.
Hoçvan şenlik izlenimlerimi şöyle bitireyim:
Festivalin ikinci gününde yaklaşık 10 bin kişi soğuğa ve sağanak yağmura rağmen alanı doldurunca siyasetçiler de alanı ziyaret etmeye başladılar. AKP’nin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ile mülki erkân oradaydılar.
Şenliğin ikinci günü kahvaltıda buluşup iç ve dış meseleler hakkında uzunca sohbet ettiğim CHP Ardahan Milletvekili Özgür Erdem İncesu tespitleriyle samimi bir izlenim bıraktı. DEM Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ile Iğdır Milletvekili Yılmaz Hun da oradaydılar.
Diğerlerini bilmem ama DEM milletvekilleri çadırlara geldiklerinde yanında yöresindeki kimi işgüzar görevliler, insanları ite kaka yol açıyor veya oturan insanları vekilimiz geliyor diyerek sandalyelerden kaldırıyorlardı.
Bana ve muhtemelen oradaki halka da hoş gelmeyen bu hiyerarşik tavırlarla, sistem partilerine benzetilmekten mutlu olunmaması gerekir.
Kars, Selim ve Digor yöresi
Kars’ta konuştuğum eş, dost, tanıdık, yöre insanı ve siyasetçilerin görüşlerini iki noktada toplamam gerekir: İlki, sürecin gidişatı hususunda Öcalan’a güvenleri; ikincisi geçmiş acı tecrübelerden hareketle Erdoğan’a duydukları güvensizlik.
Özellikle silah yakma töreninden sonra iktidar tarafından herhangi bir adımın atılmadığını görmeleri, kuşkuları iyice derinleştirip yoğunlaştırıyor. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tereddütlü, kararsız ve samimiyetsiz bulmaktalar.
DEM’in Kars il şubesinde önceden programlanmamış bir toplantı yapıldı. Yaklaşık 30-40 insan geldi; çoğu yönetici veya aktif üyeydi. Aralarında süreci farklı algılayıp anlamlandıranlar da vardı. Mesela silah bırakmayı, PKK hareketinin tümüyle bittiği şeklinde algılayanların sayısı az değildi.
Uzun yıllar cezaevinde kalıp yeni çıkan Kürt siyasetçiler ve parti kadrolarıyla da konuşma fırsatım oldu. Siyasi gelişmeleri yakından izleyip anlamlandırmaya çalışıyorlar. En fazla merak ettikleriyse İmralı sürecinde olup bitenler!
Sohbet sırasında verilen cevaplara dayanarak söylüyorum: Barışın toplumsallaşması çerçevesinde il yöneticileri hemen her gün mahalle, belde veya köylere gidip konuşmalar yapıyorlar. Bu arada farklı partilerle de ilişkiler geliştiriliyor. Mesela MHP’nin elindeki belediye çalışanları DEM ile ilişki kurabiliyor; Kent Meclisi çerçevesinde DEM temsilcilerine zorluk çıkarmıyorlar.
Kars Ticaret ve Sanayi Odası (KTSO) yetkilisiyle sohbet sırasında önemli bir işaret aldım. Batılı ülke temsilcileri gelip il ve çevresinde ne tür ortak yatırımlar yapılabileceği konusunda birkaç kez, KTSO yetkilileriyle fikir alışverişinde bulunmuşlar. Gelişmeyi barış sürecine mi bağlamalı yoksa başka bir şeye mi, bilmiyorum.
Erdoğan’ın CHP’yi bitirmek amacıyla başlattığı seri operasyonlar Kars ile Selim insanını bir hayli sindirmiş görünüyor. Sokakta yolda, çarşı pazarda ve kahvehanelerde neredeyse herkes suskun!
Selim’de nikâh münasebetiyle çeşitli köylerden gelen yaklaşık 40 kişiyle görüşme şansım oldu. Radikal sayılan bazı gençler, AKP iktidarının samimi olmayan politikaları yüzünden sürecin başarılı olamayacağı kanaatindeydiler.
Selim merkezde de sindirilmiş ve suskunluk egemendi. Yaşlılar ise işin içinden bir türlü çıkamayıp bana sormakta ısrar ettiler: “Keko, hele beje ev mesele ya me yê ça bibe?”
Digor’da esas olarak Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerle birlikte katliama maruz bırakılan ve tehcir ettirilen iki Êzdî köyüne gittim. Sanatçı Ayhan Erkmen, gerekli bilgilendirme ve tarih açıklaması yaparak bize rehberlik etti.
Az köy gezmemize rağmen Kars merkezde çok sayıda Digorlu ile konuştum. Özeti şuydu: “Öcalan’a güveniyoruz. Barışı çok istiyor, destekliyor ve onun için çalışıyoruz. Ancak AKP iktidarı ile devlet ikilisini samimi bulmuyoruz.”
Bu arada bazı Digorlular Kars Milletvekili Gülistan K. Koçyiğit’in bölgeyle yakından ilgilenmediğini; mesela Digor’daki bir değer ailesinin talebine kulak asmadığını söylediler. Gerisi DEM içindeki bir meseledir, sadece not düşmekle yetiniyorum.
Iğdır ve Kağızman
Her iki ilçe merkezinde de oturduğum çay bahçesi veya kahvehanede tanıdıklar çevreme toplandılar. Konu yine süreç, yine barış idi. Sohbet ettiklerimden biri barış sürecine tümüyle karşı çıkıyordu. Gerekçeleri tartışma ve polemiğe yol açtı.
Duruma müdahale eden bir Seyda (emekli imam) ise tecrübesini konuşturdu ve herkesten beklenenin farklı olduğunu; sabırla hareket edildiği sürece başarılı sonuçlar alınabileceğini vurguladı.
Herkesin iyisiyle-kötüsüyle medyayı izlediğini; Türk medyası ile Kürtlerinkini karşılaştırdıkları; bu arada sosyal medyadaki paylaşımları ve bilhassa PKK-DEM karşıtı solcularla Kürt çevrelerinin yazdıklarını okuduklarını gördüm.
Bizzat karşılaşmadım ancak bana aktarıldı: Iğdır’daki eski siyasi tutsaklar yeni hayata, değişen dünyaya ve yeni gelişmelere uyum göstermekten uzaklar. Neredeyse 20-30 yıl öncesinin zihniyeti, kavramları ile mevcut durumu değerlendirdiklerinde hem kafalar karışıyor.
Kağızman’a gelince… Çok meraklı ve daha net düşünen insanlarla karşılaştım. Süreci kavrayabilmek için neredeyse her türden medya haberini ve değerlendirmesini dikkatle izliyorlar. Sohbettekiler yaklaşık 10 farklı köyün mensuplarıydı. Yanıtlarım ufuklarının açılmasına ve ikna olmalarına yetiyordu; ancak belli bir noktada eski görüşünde ısrar edenler de olabiliyordu.
En fazla sorulanlar ise sürecin nereye gideceği, iyi mi yoksa kötü mü olacağı yolundakilerdi. Konuşabildiğim bazı kadınlar fazlasıyla kuşkuluydular. En ilgisiz olduğunu varsaydığım 50 yaşlarındaki bir kadın hepten şüpheci çıktı. Bu gidişatın hiç hayırlı bitmeyeceği kanısındaydı.
Serhat bölgesinin siyasi ve kültür payitahtı Doğubayazıt (Kürtçesi Bayiz)
Resmi dilde Doğubayazıt, ondan taklit edilerek kullanılan Kürtçe Bazid ismi; yöre halkına yabancıdır. Serhatlılar bu şehre Bayiz, Diyadin diye benimsetilen ilçeye ise Gihadin derler.
17. yüzyılda yaşamış ünlü Kürt düşünürü Ehmedê Xani’nin bıraktığı siyasi ve kültürel miras nedeniyle Bayiz, siyasi duruşu, kültürüne/bilhassa diline sahip çıkışı ve geleneğini sürdürmekteki ısrarı nedeniyle Serhat bölgesinin payitahtı olarak bilinir.
Bizzat tanığıyım: 12 Eylül ve sonrasının karanlık günlerinde Ehmedê Xani’nin mezarını ziyaret ederken Kürt düşmanlığı tavırlarına yansımış olan bir subay yanında birkaç askerle gelip Kürtlerin Mevlana’sı sayılan bu düşünürün mezarını ayağıyla tekmeleyerek şöyle diyordu: “Bu Kürtçülüğü milletin başına sen bela ettin, al sana, al sana!”
Bu olaydan bir yıl sonra gittiğimde ise yine sıkıyönetim ve cunta rejiminin baskısı vardı. Tankın nöbet beklediği çarşıda Bayizli bir Kürt, askere aldırmadan “Şekirê eydê, şekirê eydê!” cümlesini tekrarlayarak bayram şekeri satabiliyordu.
Bu kez, Demokratik Birlik İnisiyatifi’nin 26 Temmuz’da düzenlediği “Kürt Birliğinin Önemi” başlıklı konferansın davetlisiydim. Yaklaşık 30 yıldır tanıdığım iş insanı Ahmed Köroğlu’nun otelinde kalmayı tercih ettim. Köroğlu’nun çevresi hayli genişti, köylüleriyle akrabaları tarafından sürekli olarak ziyaret ediliyordu.
Son gün Kani Spi köyünde Prof. İkbal Dürre ile bölgenin ünlü sanatçısı İbrahim Rojhilat dâhil çok sayıda insanla bir masanın etrafında fikir alışverişinde bulunma fırsatı elde ettim.
Konferansa ilgi yoğundu; yaklaşık 1000 kişi gelmişti. Aralarında görme ve yürüme engelli olanlar, her yaştan kadınlar, melalar ve siyasetçiler vardı. İzleyiciler Van, Ağrı, Patnos, Gihadin, Erciş, Xelat, Iğdır, Kağızman ve Kars’tan gelmişlerdi.
Iğdır’dan bazı Azeriler de gelmek istemişler; ancak iletişimsizlik sonucu bu mümkün olmamıştı.
Değerlendirmelerin bir kısmı ezberden veya gönülden geçeni dile getirmekten ibaretti. Birkaçı daha günceldi ve toplantının ruhuna uygundu. Konuşmaların çoğu Kürtçe, biri Zazaca, ikisi de Türkçe gerçekleşti.
Dinleyici kitlesi ile konuşmacıların söyledikleri bende şu izlenimi bıraktı: Burada gerçekten töresi, geleneği, kültürü ve diliyle bir Kürt atmosferi yaşıyordu. İlçe merkezinin her köşesinde ve alanında Kürtçe konuşuluyor; müzik çalınıyordu.
Bayizliler süreci içeride ve dışarıda konuşup tartışmaktan geri durmadılar. Çoğu partisine ve Öcalan’a güven duyuyor; barışı canı gönülden istiyor; kimi dua ediyor, kimi onun için çalışıyor; ancak çok az insan Erdoğan’ın başında bulunduğu iktidarın bu işte samimi olduğuna inanıyor.
Başarılı geçen konferans sonrasında düşünürken aklıma geldi: 2013-2015 sürecinde Kürtler alabildiğine örgütlüydüler. Bu organizasyonlarda Kürt medyası, işadamları, dernekleri daha ileriydiler. Barış süreci sona erdirilmeden biraz öncesine kadar Kürt kesimi hemen her bakımdan zirve yapmıştı.
Hendek ve benzeri olayların olumsuz etkisinden bu yana Kürtler barışı çok istiyor, arzuluyor ve gerekirse onun için fedakârlık yapmaya hazır olduklarını beyan ediyor. Bireysel temelde analiz yapıp gereğini yerine getiriyorlar.
Gelgelelim 2015-2023 yılları arasındaki çöküşten sonra örgütlenme ve organize yeteneğini yitirmiş gibiler. Kadrolar ise toplumsallaşmanın ne anlama geldiğinin farkında değiller. Öcalan’ın demokratik toplum veya benzeri sıfatlarla kullandığı kavramlar paketini ezbere söyleyenler bu kavramların ne anlama geldiğini bilip anlamaktan hayli uzaklar.
Kısacası yeni bir süreç gibi yeni bir toplumsal-siyasal organizasyon ile sosyo-politik bir kadro hareketine de acil ihtiyaç var.
Notlar:
1-) Türkiye genelinde NUTS-2 sistemine göre 26 ilde 7-13 Temmuz 2025 tarihlerinde önceden hazırlanmış soru formuna bağlı olarak 18 yaş ve üzeri toplamda 1985 kişiyle yapılmış araştırmada “Etnik kimliklere ve siyasi görüşlere göre” kimlerin sürece ne ölçüde destek verdiğini açıklayan bir tablo göreceksiniz.
2-) Ayşe Hür, benim Bayiz’deki etkinlik sırasındaki gözyaşlarımı neye bağlamış tam bilemiyorum. Oysa orada ben; 1900’lerden buyana Osmanlı ve Cumhuriyet iktidarlarına karşı başkaldırı sırasında katledilen on binlerce insan ile idam edilen ve mezarları bile olmayan Kürt liderlerin durumuna ağladım.
3-) Baran Bradost ismiyle kendini kamufle eden bir zat ise benim için “Perinçekci” diye sallamış. Doğrudur, ben1970’lerin başına kadar PDA denilen Maocu hareketin içindeydim. Bununla da övünüyorum. Çünkü onlar o sıralarda Kürtleri diğer kesimlerden daha iyi savunuyorlardı. Perinçek 1980’lerin ikinci yarısındaki samimiyetsiz bir muhasebe sonrasında Kürt meselesini tekrar savundu: 1991 yılında Saddam’ı savunup Başurlu Kürtlere atıp tutunca, çıkardıkları dergilerinden (2000’e Doğru) ayrıldım.
Peki, zatıâliniz kimdir Baran kod adlı kişi; sanal medyada şövalyelik yapıp ona buna çakmak kolaydır. Şöyle kendini bir tanıt da ne olduğunu bilelim! Yoksa, düş paçamdan!