Yekmal Cumartesi Okulu deneyimimiz, Berlin gibi bir şehirde bile Kürtçe eğitim için toplumsal düzeyde güçlü bir talep olduğunu ve bu talebin, bireysel çabalardan çok kolektif modellerle daha etkili şekilde karşılanabildiğini gösterdi.
Hekim KILIÇ*
Bir ebeveynin çocuğuna kendi anadilini öğretmesi, hem pedagojik hem de insani ve kültürel açıdan doğal ve evrensel bir süreçtir. Ancak söz konusu dil Kürtçe olduğunda, normal koşullarda kendiliğinden işlemesi gereken bu süreç, gerçek anlamda bir mücadele alanına dönüşür. Bir yanda, bir dili yok etmek üzerine kurulu ve on yıllarca süregelen ulus devlet politikaları; diğer yanda ise bu inkâra ve baskıya karşı direnen bir halk ve onun dil mücadelesi yer alır. Bu nedenle, dünyanın neresinde olursa olsun bir Kürt ebeveynin çocuğuna Kürtçe öğretme çabası, sadece aile içi bir dil transferi değil; çoğu zaman kolektif bir öğrenme süreci, toplumsal hafızayı yaşatma ve kültürel bir direniş pratiği hâline gelebiliyor.
Öte yandan, bu zorlu süreçte bir ebevyn olarak elinizdeki imkânlar genelde sınırlıdır: Çocuğunuzu gönderebileceğiniz klasik bir devlet okulu yoktur; Kürtçe yazılmış ya da dünya dillerinden çevrilmiş zengin ve yeterli bir materyal havuzu bulunmaz. Ancak Berlin gibi bazı şehirlerde, koşullar görece daha elverişli olabiliyor. Örneğin, sınırlı sayıda da olsa Almanca-Kürtçe okul öncesi eğitim kurumları (Kita Pîya) ya da bazı resmi okullarda seçmeli Kürtçe dersleri mevcuttur. Bu imkânlara ek olarak, evde Kürtçe konuşmak ya da hikâyeler okumak bile çoğu zaman çocukların kendi dillerinden uzaklaşıp baskın dile entegre olmasının önüne geçememektedir.
Alternatif ve yaratıcı eğitim modelleriyle çocuklara Kürtçeyi hem sevdirmek hem de etkili bir biçimde aktarma fikri, işte bu ihtiyaçlar bağlamında ortaya çıktı.
Yekmal Cumartesi Okulu
Dünyada farklı diaspora topluluklarının, çocuklarına kendi dillerini ve kültürlerini öğretmek için geliştirdiği “Cumartesi Okulu” gibi modeller bulunmaktadır. Bu modeller, resmi eğitim sistemi dışında, topluluk temelli eğitim programları olarak öne çıkıyor. Burada “Cumartesi” ifadesi yalnızca haftanın bir gününü ifade etmez; klasik okul saatleri dışındaki tüm uygun zamanlarda gerçekleştirilen tamamlayıcı eğitimi de kapsıyor. Dünyanın pek çok ülkesinde, Ermenice, Çince, Yunanca, Japonca ve Korece gibi dillerde yürütülen bu eğitim programları, genellikle çocuklara akademik destek veya dil ve kültürel eğitim sunmak amacıyla düzenleniyor.
Biz de, Almanya’nın çeşitli şehirlerinde özellikle Kürt aileler ve çocuklarla yönelik faaliyet gösteren bir kurum olan Yekmal bünyesinde, Berlin’de bir grup ebeveyn olarak 2023 yılı sonunda çocuklar için Kürtçe dans atölyeleriyle buluşmalara başladık. Nisan 2024’ten itibaren ise bu buluşmaları, ailelerin çocuklarını Kürtçe yetiştirmelerine destek olacak düzenli bir eğitim programına dönüştürdük. “Cumartesi Okulu” konseptiyle sürdürdüğümüz programımızın temel amacı, Berlin’deki çocuklara Kürt dili (Kurmancî) ve kültürünü çeşitli etkinliklerle tanıtmak ve sevdirmekti.
Programımızı üç ayrı yaş grubuna göre tasarladık:
×
- Okul Öncesi (4-5 yaş): Kürtçe bilgisi gerekmemektedir.
- İlkokul Başlangıç (6-7 yaş): Temel düzeyde Kürtçe bilgisi faydalı, ancak zorunlu değildir.
- Orta Seviye (8-10 yaş): Temel düzeyde Kürtçe bilgisi faydalı, ancak zorunlu değildir.
Program kapsamında sunduğumuz eğitimler ise şu şekildeydi:
×Kürtçe Dil Eğitimi: Öğrenmeyi eğlenceli ve etkili hale getirmek için interaktif ve oyun bazlı öğretim yöntemleri kullanılır.
Sanat Atölyeleri: Resim, boyama ve el işi gibi etkinliklerle çocukların yaratıcılığı desteklenir.
Dans ve Hareket Atölyeleri: Çocukların Kürtçeyi dans, hareket ve oyun aracılığıyla yaratıcı şekilde keşfetmeleri hedeflenir.
Müzik Eğitimi: Çocukların Kürt müziğiyle tanışması ve ritim öğrenmesi hedeflenir.
Bu süreçte temel perspektiflerimizden bir tanesi, çocukların zaten bildikleri Almanca veya diğer dilleri yok saymamak oldu. Bu dillerin yanına Kürtçeyi de ekleyerek, çocukları çok dilli bir bakış açısıyla yetiştirmeyi amaçladık. Nihayetinde, hiç Kürtçe metin okumamış çocukların mevcut eğitim sisteminde kazandıkları Almanca dil bilgisi ve okuma-yazma becerilerini kısa sürede Kürtçe diline aktarabildikleri gözlemledik.
Ayda iki kez Cumartesi günleri düzenlediğimiz programımızın üçüncü dönemini kısa bir süre önce tamamladık ve şimdiye kadar yaklaşık 50 çocuğa ulaştık. Bir buçuk yıllık bu deneyimimiz, sadece yakın çevreden değil, Berlin’in uzak semtlerinden bile ailelerin çocuklarını Yekmal Cumartesi Okulu’na getirdiğini gösterdi. Ayrıca, evinde aktif olarak Kürtçe konuşulmayan ailelerin de programa ilgi göstermesi, bu tür girişimlere güçlü bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydu.
Dil Eğitimi ve Sanat
Bu eğitim modelini geliştirirken benimsediğimiz temel perspektif, çocuklara Kürtçenin de “prestijli ve değerli” bir dil olduğunu sanat aracılığıyla hissettirebilmekti. Bu nedenle, çocuklar için hem ilgi çekici hem de anlamlı bir öğrenme ortamı sunacağına inanarak, dil eğitimine sanatı entegre eden bir yaklaşım benimsedik.
Bu perspektifin daha iyi anlaşılması açısından, belirli temalar çerçevesinde dans, hareket, oyun ve dil eğitimini bir araya getirmeyi amaçladığımız dans ve hareket çalışmalarından birkaç örnek paylaşmak faydalı olacaktır.
Genel olarak tematik çalışmalarımıza, çocukların yaşlarına uygun animasyon filmlerinden seçilen dans veya hareket sahnelerini birlikte izleyerek başladık. Örneğin, “hayvanlar” teması kapsamında Ice Age (2002) filminde sincap karakterin fındığı saklamaya çalıştığı sahneyi birlikte izledik. Ardından, çocuklara “Bir hayvan nasıl yürür, zıplar, hareket eder ya da dans eder?” gibi sorular yönelttik. Bu sorular, hem Kürtçede temel eylemleri tanıma hem de bu ifadeleri bedensel hareketlerle eşleştirme amacını taşıyordu. Son aşamada, bir çocuk seçtiği hayvanın hareketlerini canlandırırken, diğer çocukların bunu tahmin etmesi yoluyla Kürtçe hayvan adlarını oyun içinde öğrenmelerini hedefledik.
Benzer şekilde, “iş ve çalışma” teması kapsamında Frozen (2013) filmindeki açılış sahnesini (buz sahnesi) birlikte izledik ve üzerine sohbet ettik. Ardından, çocukların günlük yaşamlarında (örneğin evde ya da okulda) üstlendikleri görev ve sorumluluklar hakkında konuştuk. Filmdeki iş bölümünden yola çıkarak çocuklarla yeni bir koreografi denemesi yaptık. Öncelikle, temel fiziksel eylemleri belirledik. Böylece, bir grup çocuk tıpkı filmdeki gibi buzları keserken, diğer bir grup buzları kırdı, bazıları buzları at arabasına yükledi, at arabası grubu buzları belirlenen bir noktaya taşıdı, son grup ise bu buzları arabadan indirerek döngüyü tamamladı. Tüm bu aşamalar birkaç kez tekrarlandı. Bu sayede, çalışmanın sonunda çocuklarla birlikte dans, hareket ve iş birliğine dayalı küçük bir “buz sahnesi” ortaya çıkarmış olduk.
Bu tür yaratıcı denemelerin yanı sıra, teknik dans egzersizlerini dil eğitimiyle ilişkilendirmeye özen gösterdik. Örneğin, teknik ve fiziksel bir çalışma olan dönüş egzersizlerinde, önde dönen çocuğun arkasındaki çocuğun her dönüşü Kürtçe sayarak takip etmesi kolay bir şekilde sağlandı. Böylece hem fiziksel bir çalışma hem de sayı sayma pratiği aynı etkinlikte buluşturuldu.
Dans ve hareket eğitim çalışmalarının belli bir aşamasından itibaren ise Newroz’a yönelik sahne hazırlıklarına başladık. Nihayetinde, bu yıl düzenlediğimiz Newroz şenliklerinde çocuklarla birlikte sahnede iki farklı dans performansı sergiledik.
İlk performans, koreografisi BGST Dans’a ait olan Mîrkut sahnesinin çocuklara uyarlanmış versiyonuydu. Bu çalışma, iş ve emek teması çerçevesinde “Mîrkut Zarok” adıyla sahnelendi. Müziği Şivan Perwer’e ait olan bu parçanın klasik versiyonu yerine, Steppenroboter tarafından yapılmış remiks versiyonunu tercih ettik. Daha doğrusu, her iki versiyonu da denedik; fakat çocuklar elektronik altyapıya sahip olan remiks versiyonunu daha çok beğendikler.
İkinci performans ise Queen’in “We Will Rock You” şarkısından adapte edilerek hazırladığımız “Newroz Pîroz Be!” adlı sahneydi. Bu çalışma, temel olarak beden perküsyonu tekniğine dayalı olarak kuruldu; çeşitli ritim ve hareketleri bir araya getirerek sahneyi oluşturduk. Sahnenin belirli bir aşamasından sonra ise, orijinal şarkıdaki “We Will Rock You” sözleri yerine çocuklar, aynı ritim kalıbını koruyarak “Newroz Pîroz Be” sözlerini hareketlerle eş zamanlı olarak seslendirdi. Bu sahneyi interaktif bir şekilde kurgulayarak, seyircileri de ritim, hareket ve sözlere kattık.
Her iki performans da hem çocuklar hem de aileleri için son derece keyifli ve anlamlı bir deneyim oldu. Bu süreç, çocukların dili ve kültürü, sanat aracılığıyla yaratıcı bir şekilde deneyimlemelerine imkân verdi. Aynı zamanda, bu çalışmalar bizim için, modern, alternatif ve yaratıcı yöntemlerle sanatın dil eğitimine nasıl katkı sunabileceğini gösteren önemli bir pedagojik deneyime dönüştü.
Bu Deneyimin Bize Gösterdikleri
Yekmal Cumartesi Okulu deneyimimiz, Berlin gibi bir şehirde bile Kürtçe eğitim için toplumsal düzeyde güçlü bir talep olduğunu ve bu talebin, bireysel çabalardan çok kolektif modellerle daha etkili şekilde karşılanabildiğini gösterdi.
Bu süreçte çocukların Kürtçeyi sanat, dans, müzik ve oyun gibi etkinlikler aracılığıyla keşfetmesi, dilin hem bilişsel hem de sosyal düzeyde gelişmesine olanak sağladı. Bu nedenle, bu tür eğitim modelleri geliştirilirken klasik öğretmen merkezli yöntemler yerine, dili oyun, eğlence ve etkileşim yoluyla aktaran yaratıcı ve demokratik müfredatların çok daha etkili olduğunu gözlemledik.
Ayrıca bu deneyim, tek dilli ve asimilasyoncu politikaların yoğun şekilde uygulandığı özellikle Türkiye metropollerinde ve Bakur’da yaşayan Kürt çocukları için küçük yaşlardan itibaren çok dilli bir okul öncesi eğitimin yanı sıra bu tarz alternatif modellerin geliştirilmesinin ne kadar kritik olduğunu bize gösterdi. İnanıyoruz ki, birkaç ailenin mahallelerde başlatacağı benzer programlar veya belediyelerle birlikte oluşturulacak modeller sayesinde, her mahalle bir dil eğitimi ve kültür-sanat alanına dönüşebilir. Bu perspektif, asimilasyona karşı direnebilen, diliyle, kimliğiyle, sanatıyla ve kültürüyle barışık çok dilli bir gelecek inşasına bir zemin sağlayabilir.
Sonuç olarak, bu deneyim, dil mücadelesinde alternatif ve yaratıcı eğitim modelleri inşa etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu bağlamda, Yekmal Cumartesi Okulu gibi deneyimler, ailelerin çocuklarının dil ve kültür-sanat gelişimini devletten beklemek yerine kendi inisiyatifleriyle alternatif eğitim yolları oluşturabileceklerini gösteren küçük ama anlamlı bir örnektir. Bu tür girişimler sadece birer eğitim modeli değil; aynı zamanda dil ve kültür-sanat çalışmalarıyla asimilasyona karşı demokratik bir toplumun inşasına katkı sağlayabilecek sivil bir hareket potansiyeli de taşımaktadır.
*Pedagog, Dans Eğitmeni