PKK’nin 12. Kongre kararlarının hayata geçebilmesi ve tarihsel bir dönüm noktasına dönüşebilmesi için, hem devletin hem de toplumun bu süreci sahiplenmesi ve cesaretle adım atması gerekmektedir.
Tayip TEMEL
2025 yılı itibarıyla Ortadoğu’da yaşanan siyasal dönüşümler, özellikle Türkiye-Kürt meselesi bağlamında yeni bir dönemin kapılarını aralayabilecek gelişmelere sahne olmaktadır. Bu gelişmelerin başında, PKK’nin 12. Kongresi’nde aldığı ve kendi örgütsel varlığına son vererek yeni bir yapılanmaya geçişi hedefleyen tarihi fesih kararı gelmektedir. Bu karar, yalnızca PKK’nin örgütsel geleceğine dair stratejik bir tercihi değil; aynı zamanda Kürt halkının siyasal talepleri, Türkiye’nin resmi ideolojik paradigması ve Ortadoğu’daki etnik-siyasal dinamikler açısından da dönüştürücü bir potansiyel taşımaktadır.
Bir Siyasal Dönüşüm Arayışı
Kürt hareketinin 40 yılı aşkın süredir silahlı mücadele temelinde yürüttüğü stratejinin, giderek değişen bölgesel ve küresel konjonktür karşısında yeni bir değişime ihtiyaç duyması, PKK’nin ideolojik ve pratik olarak bir dönüşüm sürecine girmesini gerekli kılmıştır. 12. Kongre’de alınan yeni karar, bu gerekliliğin bir ifadesi olmakla birlikte, aynı zamanda yeni bir mücadele biçiminin ve örgütsel formun habercisidir. Bu dönüşüm, PKK’nin sadece bir örgüt veya parti olarak değil, bir düşünsel-politik yapı olarak da yeniden tanımlanması anlamına gelir.
Resmi Devlet Paradigmasının Sınavı
PKK’nin fesih kararı, yalnızca bir örgütsel dönüşüm değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana süregelen resmi devlet aklının da yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılar. Özellikle inkâr, asimilasyon ve güvenlik merkezli yaklaşımlar, bu yeni dönemde sürdürülebilir olmaktan çıkmaktadır. Kürt meselesinin çözümüne dair gerçek bir irade beyanı, ancak devletin tarihsel inkâr siyasetinden radikal bir kopuşu ve demokratik çözüm yönünde cesur adımlar atmasını gerektirir.
Bu bağlamda, AKP iktidarı başta olmak üzere devletin tüm kurumlarının bu gelişmeyi doğru okumaları, süreci kriminalize etmek yerine, Kürt halkının tarihsel haklarını tanıyan ve siyasal çözüm kanallarını açık tutan bir yaklaşım benimsemeleri tarihsel bir sorumluluktur.
Toplumsal Aktörlerin Rolü
PKK’nin aldığı bu kararla birlikte, yalnızca devlet değil, toplumun tüm bileşenleri için de yeni bir sorumluluk alanı açılmıştır. TBMM, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, barolar, sendikalar ve çözüm sürecine duyarlı medya organları, bu kritik eşikte çözüm iradesi ortaya koymalı ve korku iklimine teslim olmadan sürecin ilerlemesine katkı sunmalıdır. Zira kalıcı bir barış ve demokratik bir gelecek, yalnızca çatışmanın taraflarının değil, tüm toplumun ortak çabasıyla mümkün hale gelebilir.
Öcalan’sız Bir Çözüm Mümkün Değil
Sürecin sağlıklı ve kalıcı bir sonuca ulaşabilmesi için en temel koşullardan biri, Sn. Abdullah Öcalan’ın müzakere sürecinde aktif ve sürekli bir rol oynamasıdır. Geçmiş deneyimler, Öcalan’ın hem Kürt hareketi üzerindeki etkisi hem de çözüm yönünde sergilediği stratejik akıl sayesinde, sürecin güvenli bir rotada ilerleyebilmesinin anahtarı olduğunu göstermiştir. Buna rağmen, Türkiye’de bazı çevrelerin süreci sabote etmeye yönelik “gayrimeşruluk” kampanyaları, hem barış ihtimaline hem de demokratikleşme arzusuna ciddi zarar vermektedir. Bu tür rantiyeci savaş politikalarına karşı güçlü bir demokratik kamuoyu oluşturmak elzemdir.
Bu Hamle Tarihsel Bir Fırsat
PKK’nin 12. Kongre kararları, yalnızca bir örgütün kendine dair fesih kararı değil, aynı zamanda yeni bir siyasal yaşamın, demokratik bir çözüm sürecinin ve ortak bir geleceğin başlangıcıdır. Bu kararın hayata geçebilmesi ve tarihsel bir dönüm noktasına dönüşebilmesi için, hem devletin hem de toplumun bu süreci sahiplenmesi ve cesaretle adım atması gerekmektedir.
Aksi takdirde, bir kez daha barış ihtimali heba edilmiş olacak ve tarih, bu fırsatın sorumluluğunu kaçıranların hanesine yazacaktır.
*DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı