Milletvekili Nejla Demir, zorla yerinden edilen Kürtlerin çocuk ve torunlarının kentlerde yaşadığı anadilsizleşme, kültürel kopuş ve kimlik bunalımını Meclis gündemine taşıdı. “Bir dil unutulursa, bir halk sessizleşir” diyerek Meclis araştırması çağrısı yaptı.
HABER MERKEZİ- 1990’lı yıllarda binlerce köyün yakılmasıyla yerlerinden edilen milyonlarca Kürt yurttaşın çocukları, bugün Türkiye’nin büyük kentlerinde kimliksizleşmenin ve kültürel yalnızlığın yükünü taşıyor. Ağrı Milletvekili Nejla Demir, Türkiye Millet Meclisi’ne sunduğu önergeyle bu “sessiz kopuşa” dikkat çekti: “Artık yalnızca evlerinden değil, köklerinden, dillerinden, ritüellerinden de koparılmış bir kuşak var karşımızda.”
Demir, TBMM Başkanlığı’na sunduğu Meclis Araştırması önergesinde, zorunlu göçle yerinden edilen Kürtlerin ikinci ve üçüncü jenerasyonlarının büyük şehirlerde yaşadığı çok boyutlu asimilasyon sürecinin incelenmesini talep etti.
“Birçok genç artık ninesinin dilini anlayamıyor, düğünlerini tanımıyor, taziyelerde suskun kalıyor. Çünkü köyden şehre değil, kültürden boşluğa göç ettirildiler,” diyen Demir, bu kopuşun bireysel düzeyde travma, toplumsal düzeyde ise kriz yarattığını söyledi.
ANADİL KAYBI HAFIZA KAYBIDIR
Demir’in önergesinde çarpıcı veriler ve ifadeler dikkat çekiyor. İHD, TİHV, TOHAV ve Hafıza Merkezi gibi kuruluşların hazırladığı raporlar referans gösterilerek, zorla yerinden edilmenin sadece fiziksel değil, kültürel bir kırılma olduğunun altı çiziliyor.
Özellikle batı metropollerine göç eden yeni kuşak Kürt gençlerin, Türkçe dışında başka bir dili hiç öğrenmeden büyüdüğüne dikkat çekiliyor. “Anadilini bilmeyen çocuk, annesinin ağıtını, babasının nasihatini, büyükannesinin duasını anlamıyor” denilerek bu durumun kuşaklar arası iletişimi de kopardığı vurgulanıyor.
Önergede, köy yaşamında güçlü olan toplumsal dayanışma ve kolektif kültürün şehirde bireysel izolasyona dönüştüğü belirtiliyor. Eskiden ortak tarlalarda çalışan, imeceyle ev yapan, düğünleri haftalar süren toplulukların yerini bugün yabancılaşmış, yalnızlaşmış bireyler aldı.
Demir, bu değişimi şu ifadelerle anlatıyor: “Köyünde cenazede herkesin ağladığı bir çocuk, şimdi şehirde taziye evini bile tanımıyor. Çünkü orada ne dili konuşuluyor, ne de yas aynı tutuluyor.”
ASİMİLASYON : SESSİZ VE KALICI BİR YIKIM
Milletvekili Demir, asimilasyonu “insanlığa karşı işlenen bir suç” olarak nitelendiriyor. Önergede, eğitim, sağlık ve istihdam alanlarında yaşanan eşitsizliklerin de asimilasyonun bir sonucu olduğu vurgulanıyor. “Bir çocuk okula başladığında anadilini unuturken, kimliğinden de vazgeçmeye zorlanıyor. Bu sadece bireysel bir dram değil, toplumsal bir yıkımdır,” deniyor.
Asimilasyonun çok boyutlu etkilerine değinen Demir, bu kuşakların sosyal destek ağlarının zayıfladığını, psikolojik travmalarla baş etmeye çalıştığını, kültürel üretimden koptuğunu ifade ediyor. Kent ortamında yaşanan ayrımcılık, kuşaklar arası yabancılaşmayı derinleştiriyor.
DEMOKRATİK TOPLUMUN İNŞASI İÇİN ÇAĞRI
Önergede, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde bu travmalarla yüzleşmesinin hayati olduğu savunuluyor. Demir, “Toplumsal barış, inkârın değil, hakikatin tanınmasıyla mümkündür. Yeni kuşakların yaşadığı bu sessiz çözülmeyi görmek, anlamak ve onarmak zorundayız” diyerek Meclis’i göreve çağırıyor.
TBMM İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci, Anayasa’nın 98’inci maddelerine dayanarak sunulan araştırma önergesinin, Meclis gündemine alınıp alınmayacağı önümüzdeki günlerde netlik kazanacak.