“Bu düzeyde kur artışını açıklayan tek faktör, TCMB’nin “rezervleri toparlıyorum” adı altında piyasadan döviz toplanmasıdır. Burada trajikomik olan, tek övündükleri bu döviz rezervini toparlanmanın amacı, kur arttığında müdahale etmek fakat bu piyasadan döviz toplama eyleminin kendisi kuru arttırdı ve enflasyonu yükseltti. Bu bilinçsiz yapılmış bir hata değil çünkü 9 ay boyunca sürdü.”
İlhan DÖĞÜŞ
Bir önceki yazıda Türkiye’nin enflasyonu neden düşüremediğini Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekibinin uyguladığı ekonomi politikalarının enflasyonun sebebi olan bölüşüm çatışmasını tekelci ulusal holdingler ve küresel finans tekelleri lehine modere ettiği ile açıklamıştım.
Bu yazıda bunun mekanizmasını berraklaştırmak niyetindeyim.

Grafikten de görüleceği üzere Türkiye’de enflasyon ile döviz kuru arasında güçlü bir ilişki var. Bunun sebebi, açık ki yüksek ithalat bağımlılığı… Kurdaki artış enflasyonu yukarı çekince yerlilerin enflasyona karşı korunma saikiyle döviz talebi de güçlenmekte ve bu da kuru tekrar yukarı çekmekte, enflasyon-kur sarmalına girilmekte. Kurun günlük %10 arttığı Aralık 2021’de devreye sokulan Kur Korumalı Mevduat (KKM) bu sarmalı kırarak, aşırı-dolarizasyonun sebep olduğu hiperenflasyonun önüne geçmekle kalmadı, ülkeyi bu kur-enflasyon sarmalı üzerinden sokulan küresel finansın boyunduruğundan da kurtardı. Kuru baskılamak için firmaları ve hanehalklarını iflasa sürükleyen faiz artışlarına KKM sayesinde gerek kalmamıştı.
Ne var ki, Mehmet Şimşek ve dayandığı ekonomi teorisini savunan anaakımcılar, KKM konusundaki istisnasız tüm iddialarında yanıldıkları halde KKM’yi kaldırdılar çünkü aşağıda anlatacağım enflasyonu bilerek artırdıkları mekanizma ile küresel finansı ve tekelci sermayeyi ihya etmek ve yoksulluğu sabitlemek derdindeler.
Mehmet Şimşek göreve geldiğinde Bank of America, Dolar-TL kur en az 25, faiz de %40 olursa geleceğini beyan etmişti. Aynı Bank of America geçtiğimiz gün yayınladığı raporunda 200 baz puan faiz indirimi beklediğini ifade etti. TCMB 2025 hedefi %24. Şimşek göreve geldiğinde enflasyon hedefi olarak 2024 yıl sonu için %33, 2026 için tek haneli enflasyon demişti. 2025’i yarıladık, enflasyon %35. Mehmet Şimşek’i desteklemek için “bu vatan meselesidir” deyip destek videoları çekip Şimşek programı başarısız olunca “Şimşek’i eleştirmek kolay. O ne yapabilir ki? Ondan önceki politikalar çok kötüydü” diyen Özgür Demirtaş ve (sanki yabancı yatırımcı ülkedeki enflasyona maruzmuş gibi) “reel faiz pozitif olmadan yabanı gelmez”, “yapısal reform yapılmadan yabancı gelmez” deyip yabancı yüksek kazanç edinince bunları dememiş gibi “carry trade kazancını” eleştirerek kendisini halktan yanaymış gibi göstermeye çalışan Mahfi Eğilmez, enflasyon %75’ten %71’e düşünce faiz indirimini önermeye başlamışlardı ve Kasım 2024’te TCMB faiz indirmeye başladı. Enflasyonu düşürmenin tek ve en güçlü enstrümanı faiz artırımı ise neden hedefe varmadan, hedefin bu kadar uzağındayken faiz indirimi talep ediyorlar?
Çünkü faizin enflasyonla direkt ve güçlü bir ilişkisi yok, dertleri de enflasyon hedeflemesi değil. Haziran 2023’te niye faiz artırıyorlarsa şimdi de aynı saikle faiz indiriyorlar: Faiz artırarak iflasları, faiz indirerek şirket evliliklerini tetikleyerek tekelleşmeyi artırmak, küresel finansa tahvil ve kur üzerinden rant sağlamak, banka karlarını desteklemek. Japonya’da da, ABD’de de, Avrupa’da da, Güney Kore’de de bu böyle…
Mehmet Şimşek ve ekibi, faizi Bank of America ve diğer küresel finans tekellerinin talebi doğrultusunda %40’in, kuru da 25’in üzerine çekti. Bank of America, bunu Türk tahvillerinin ve hisselerinin fiyatlarının dip yapması için talep etti.
MB’nin belirlediği politika faizi ile tahvil fiyatları ters orantılıdır. MB politika faizini artırdıkça tahvilin fiyatı düşer, tahvil faizi artar. MB politika faizini indirince de tahvil fiyatı artar, tahvil faizi düşer. MB politika faizini maksimum yaptığında tahvil fiyatı minimum olur ve bu sayede tahvili ucuzdan almak ve MB politika faizini indirdiğinde (tahvilin fiyatı arttığında) geri satarak yüksek finansal kazanç elde etmek için büyük bir imkan oluşur. Anaakım iktisatçıların bu sebeple enflasyon hedefe varmadan faiz indirimi talep edeceklerini Kasım 2023’te yazmıştım.
Faiz artışı, önce ve daha çok kredi faizlerine yansır, mevduat faizleri kredi faizleri kadar artmaz (Örneğin, enflasyonun düşmesini reel faizin pozitif olması ile harcamaların kısılıp tasarrufların artması yalanı ile açıkladıkları ABD’de kredi faizleri %10’lara varırken mevduat faizleri hep %0.6’da kaldı). Bu da banka karlarını yükseltir. Ancak daha sonrasında geliri fiyatlar kadar artmadığı için bu yüksek faiz düzeyinde kredi çekmek zorunda kalanlar arasında kredilerini geri ödeyemeyenlerin sayısı artar. Batık krediler banka karlarından yediği için Merkez Bankaları enflasyon hedefine varmadan kredi talebini ve önceki kredi borçlarını yeniden yapılandırmayı tetikleyerek banka karlarını desteklemek için faiz indirirler. Küresel finans yatırımcılarının Türk borsasında ağırlıklı olarak banka hisselerini tercih ettiğini göz önüne aldığımızda Bank of America’nın sadece ucuzken aldığı Türk tahvillerinin fiyatını artırması için TCMB’ye faiz indirimi telkin etmediği de berraklaşır.
Küresel finansın kazancı tahvil faizi ile sınırlı değildir elbette. Türk tahvilini elindeki Dolar’ı (Euro’yu, Sterlin’i) TL’ye çevirerek alacak olan küresel finans şirketleri, TL kendi para birimleri karşısında dip yaptığında ve sonrasında TL’nin değerlenmesi ile Türk varlıklarını sattıklarında faiz kazançlarına kur kazancı da eklerler. TL’nin faiz kadar değer kaybederse faizden kazançları silinir. Bu nedenle 1971 sonrasında dünyada, ülkeyi küresel finansa boyun eğdiren 2002 Derviş programı ile Türkiye’de sabit kur rejiminden dalgalı kur rejimine geçildi çünkü (hükümetten bağımsız olmayan ve kendilerine bağımlı olmayan) Merkez Bankalarının kafalarına esip devalüasyon kararı almamaları gerekiyor.
Rakamla berraklaştıralım: 100$’i olan bir yabancı yatırımcı %20 faiz kazancı elde edeceği 1 yıl vadeli Türk tahvili aldığında 1$=10 TL olsun. 1 yıl sonunda devalüasyonla 1$=15 TL olursa 80$ kazanacaktır ve zarar edecektir. Dolar 8TL’ye düşerse 150$ kazanacak, toplamda %50 ile %20 faiz kazancının üzerinde bir de kurdan kazanç edinecektir.
Aşağıdaki grafiklerden görüleceği üzere yabancı sermayenin Türkiye’ye akın ettiği Nisan ve Ekim 2024 arasında TCMB döviz topladığı için kur düşmedi fakat artış hızı yavaşladı. Bu hukukun üstünlüğü, eğitim reformu diye pazarlanan ama aslında işgücü piyasasının güvencesizleştirilmesi olan yapısal reformlar yapılmadan gelen yabancı finansal akımın kuru düşürmesi gerekiyordu fakat AKP etrafında örgütlenmiş ihracatçıyı koruma saikiyle kurdaki düşüş engellendi.


Kurdaki düşüşü açıklayacak faktör, aynı zamanda kurun Haziran 2023’ten sonra artmasını da açıklıyor. Haziran 2023’ten sonra Türkiye’de kurun 18’den 36’ye yükselişini açıklayan hiçbir faktör yok: Ne çıkan bir yabancı var, ne içeride yerlilerin artan bir döviz talebi var, ne de çok yüksek miktarda acil bir ithalat ödemesi artışı var. Bu düzeyde kur artışını açıklayan tek faktör, TCMB’nin “rezervleri toparlıyorum” adı altında piyasadan döviz toplanmasıdır. Burada trajikomik olan, tek övündükleri bu döviz rezervini toparlanmanın amacı, kur arttığında müdahale etmek fakat bu piyasadan döviz toplama eyleminin kendisi kuru arttırdı ve enflasyonu yükseltti. Bu bilinçsiz yapılmış bir hata değil çünkü 9 ay boyunca sürdü.
İşte TCMB’nin enflasyonu yukarı çeken bu kur artışını sebep olan döviz rezervlerini toparlama adı altında piyasadan döviz toplamasının amacı buydu: Kuru atarak enflasyonu yukarı çekmek ve böylece hem daha yüksek faiz artışını meşrulaştırmak hem de Türk tahvillerinin, hisselerinin fiyatlarını Dolar cinsinden yabancı yatırım için ucuzlatmak.
Özetle, Mehmet Şimşek ve ekibi enflasyona sebep olan gelir üzerindeki bu çatışmayı yüksek kâr fiyatlaması yapan ulusal tekelci holdingler ve küresel finans lehine model etmişlerdir.