Rusya bir NATO operasyonuyla Esad’ın düşürülürek HTŞ’nin iktidara getirilmesi sürecinde İran kadar olmasa da stratejik bir yenilgi aldı. Bunun Güney Kafkasya’da da karşılık bulması doğaldır. Tıpkı Ermenistan yönetimi gibi Aliyev rejimi de Rus etkisinden çıkmak için arayışlarını artırdı. Kuşkusuz özel boyutları da vardır ancak son günlerde Bakü-Moskova arasında artan gerilimin asıl kaynağı bu gibi gözüküyor.
Aykan SEVER
3. Dünya Savaşı’nın dünyayı sarstığı günlerden geçiyoruz. Jeostratejik çekişmeler tırmanıyor, militarizm ve neo-faşist zihniyetler ön plana çıkıyor. Bu süreç, faşist demagojinin yaygınlaştırılmasının paralelinde insanlarda genel bir sinikliğe ve güce sığınma ihtiyacına yol açıyor. Toplumlar açısından demokratik gelişmeler yerine tıpkı Türkiye’de olduğu gibi devlet terörünün ve onların uzantısı linçci güruhların yaygınlaştığına şahit oluyoruz.
Güney Kafkasya uzun zamandır post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının sahalarından biri. 7-12 Ağustos 2008’de Gürcistan-Rusya savaşı şeklinde kendini açığa vuran Batı ile Rusya arasındaki çekişme bugün bütün bölgede çeşitli biçimlerde sürüyor. Tiflis yönetimi bu süreçte şimdilik Moskova çizgisine daha yakın bir konumda. Ancak Ermenistan ve Azerbaycan üstündeki çekişme sürecinin zamanla burada da yeni karşılıklar bulması kaçınılmaz.
Ermenistan’ın kaderi…
Ermenistan özellikle 2015 sonrası Orta Doğu’da özellikle Suriye üzerinde gelişen paylaşım savaşı sürecinden doğrudan etkilenmeye başladı. Rusya’nın, Esad rejimine destek olarak 3. Dünya Savaşı’na açıktan dahil olması aynı zamanda Libya ve Afrika’da nüfuz alanlarını artırdığı bir sürece denk geliyordu. TC bu süreçte Putin’in yakın markajına girse de hiç bir zaman üyesi olduğu NATO çizgisinin dışına çıkmadı ve İsrail’in de dahil olduğu bir ittifakla Rusya’ya karşı Dağlık Karabağ üzerinden Ermenistan’ı Rusya’nın etki alanından çıkarmayı hedefleyen bir strateji geliştirdiler. Bu yaklaşım kuşkusuz Aliyev hanedanlığının Ermenistan topraklarını Batı Azerbaycan diye nitelemesinden de anlaşılacağı üzere Ermenistan’ı işgali hiç bir zaman dışlamadı. Bu tehdit halen sürüyor. TC, İsrail ve ABD’nin desteğini alan Aliyev, eğer ilerde İran’ın paylaşılması süreci gündeme gelirse İran’ın kuzey batısının yanı sıra en azından Ermenistan’ın Syunik bölgesini (Zangezur Koridoru) de ele geçirme ihtimalini saklı tutmak istiyor.
2018’de Ermenistan’da gerçekleşen “Kadife Devrim” bütün bu emperyal çekişmelerin içinde bölgenin tümü için demokrasiden, insanlıktan ve dünyanın ortaklaşa geleceğinden yana bir yanıt gibi bir görüntü yaratsa da; Paşinyan liderliği sınırlı sayıda oligarkı tasfiye ederken geneliyle uzlaşmayı tercih etti. Paşinyan’ın milliyetçi-liberal bulamaç zihniyeti bölgesel çekişmelere şansı olmasına rağmen çözüm bulamadı. Uluslararası politikada izlediği yegane çizgisi ise Rusya’dan uzaklaşmak Batı’ya yanaşmak diye özetlenebilir, ki bu durum Ukrayna Savaşı’nın başlaması ile birlikte hızlanarak devam etti. Ancak yapılanlar ne Dağlık Karabağ’ın kaybedilmesini engelledi ne de İsrail-TC destekli Bakü yönetiminin işgal tehditlerinin son bulmasını sağladı. Birçok maddesi üzerinde anlaşılmasına rağmen Aliyev yönetimi hala barış antlaşması imzalamaya yanaşmadı.
Son yıllarda Erivan yönetimi, Batı ile özellikle AB, ABD ve NATO ile ilişkilerinde epey ilerleme kaydetti. TC ile de diplomatik temaslar artırıldı. Bütün bunlarla bağlantılı olarak Rusya’nın, Ermenistan’daki varlığı ve onun etkisinde olduğu iddia edilen muhalefetin tasfiye edilmesi gerekiyordu.(1) Paşinyan’ın Türkiye ziyareti sonrası Kilise’ye (Ermeni Apotolik Kilisesi, yakın tarihte hep milliyetçilerin ve oligarkların dayanakları arasında oldu.) karşı gerçekleştirdiği operasyonun önemli bir boyutu bu çerçevede şekilleniyor. Yine bu kapsamda yapılan bir diğer operasyon ise Rus-Ermeni iş adamı Samvel Karapetyan’ın hapse atılmasıydı. Karapetyan aynı zamanda ülkenin elektrik idaresini yürüten şirketin sahibiydi. Paşinyan operasyon öncesi elektrik idaresinin millileştirilmesinden bahsetmişti,(Bu hafta içinde İstanbul’da Ermenistan Altyapı Bakanı D. Khudutyan’ın TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı A. Bayraktar’la buluşup “enerji alanında yeni işbirliği olanaklarını” konuşması tesadüf olmasa gerek.) Karapetyan ise Paşinyan’ı Kilise ile girdiği söz düellosu (Paşinyan din adamlarına yönelik bekaret yeminini bozma ve pedofili imalarında bulunurken onlar da Paşinyan’ı sünnetli olmakla itham etmeye kadar işi vardırdılar.) sırasında muhtemelen Putin’e güvenerek “kendi başımızın çaresine bakarız” türünden sözlerle dolaylı olarak tehdit etmişti. Nihayetinde Erivan yönetimi Kilise’ye karşı operasyonu genişletti. Bu durum Rusya tarafından olumsuz karşılandı. Hatta Putin yanlısı kimi kaynaklar Paşinyan’ı yeni-Bolşevizmin temsilcisi türünden abuk sabuk benzetmelerle eleştirmeye kadar işi vardırdılar. Kilise ve geri planındakiler bir darbe yapabilecek kudrette miydi bilemeyiz ancak gözüken Paşinyan tıpkı Erdoğan gibi elindeki iktidar olanaklarını rakiplerini alt etmek için sonuna kadar kullanıyor. Moskova, Paşinyan’ın TC ile yakınlaşmasını kolayca kabulleneceğe benzemiyor. Muhtemelen bu çerçevede Ermenistan yönetimiyle söz düellosuna devam edecekler.(2)
Tarihte Ermeni halkının son devleti Kilikya Ermeni Krallığı’nın 1375’te çökmesi sonrası Ermeniler genelde Osmanlı, Rus ve Fars egemenliği altında yaşadılar. Bütün dağınıklıklarına, katliamlar ve Soykırıma rağmen dil-alfabe, din ve kendi aralarında işbirliği türünden örgütlenmeler/politik-ekonomik aktiviteler, iç evlilik gibi ögeler sayesinde; (19. yüzyılda gelişen milliyetçi akımların rüzgarının verdiği katkıyı da hesaba katarak) “ulusal” bir varlık olarak kendilerini korumayı ve yüzyıllar sonra da olsa varlıklarını ortaya koymayı becerdiler. 1918’de kurulan Ermenistan Cumhuriyeti ise 1920’de Kızıl Ordu işgali sonrası Sovyetler Birliği’nin hegemonyasına girdi. Moskova yönetiminin ilk yıllarda başka halkların yanı sıra Ermeni uluslaşmasını desteklediğinin altını çizmekte yarar var. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası ise Rusya bu coğrafyanın genelinde ağırlığını korudu. Şu anda yapılanların “başkalarının gölgesinden çıkma” iddiasını ne kadar barındırdığına dair soru çok. Mümkün kılabilirler mi o da ayrı bir soru.
Ermenistan yönetimi “Soykırım” meselesinden sonra Kilise’yi de etkisizleştirerek Ermeni ulusal varlığını şekillendiren değerleri aşındırıyor. Batı’ya entegrasyonun buralardan geçtiğini düşünüyor olsalar gerek. Paşinyan yönetimi çaresiz ve kendine göre bu küçük ve sıkışmış ülke için en iyisini yapıyor. Ancak Batı’ya sığınmak ve bunun adına, hele hele hayalleri dahi kanlı TC gibi bir rejime yanaşmak, Ermenistan halklarının geleceğini barışa, selamete çıkarır mı, bir hayli belirsiz. Ayrıca Bakü’nün Ermenistan’ı işgal heveslerini engellemeye Erdoğan’ın gücü yeter mi, bu da meçhul. Türkiye’deki rejimin başka cephelerde hüsrana uğrarken, Rusya ve İran’ın bölgedeki etkisinin zayıflamasını bir fırsat olarak görüp Ermenistan’ı kontrolü altına almak isteği açık. Görünür olan bir diğer gerçekse neo-Osmanlıcı kolonyalizmin halklara kölelikten başka bir şey getirmeyeceği. Ancak TC’nin bu doğrultuda hamleleri olduğu takdirde “dostlar”ından gelecek tepkiler dahil hoşnutsuz hamlelerle karşılaşması ise daha büyük bir olasılık.
Azerbaycan-Rusya gerilimi
3. Dünya Savaşı’nda Azerbaycan’ın önemi son bir kaç yılda arttı. Kuşkusuz bu durumda ABD ve İsrail’in, İran’a karşı geliştirdiği politikaların yanı sıra AB’nin Orta Asya ülkeleri ve Azerbaycan’ın enerji kaynaklarına dönük gösterdiği ilgi önemli bir rol oynuyor. Aynı zamanda Aliyev rejiminin 2. Dağlık Karabağ Savaşı’nı kazanması galipleri seven dünyanın nazarında da gücünü artırdı. İlaveten Rusya, 2. dağlık Karabağ Savaşı’nın sonunda Azerbaycan-Ermenistan arasındaki tampon bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Evet savaşta Stepanakert düştü, ancak gerçekte Erivan yerine aslında (Azerbaycan’a desteğe rağmen) Moskova yenildi desek yanlış olmaz. Savaş sırasında Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’da tutukladığı Rus-Ermeni milyarder Ruban Vardaryan’ın durumu bu yenilginin sembollerinden biridir.
Rusya bir NATO operasyonuyla Esad’ın düşürülürek HTŞ’nin iktidara getirilmesi sürecinde İran kadar olmasa da stratejik bir yenilgi aldı. Bunun Güney Kafkasya’da da karşılık bulması doğaldır. Tıpkı Ermenistan yönetimi gibi Aliyev rejimi de Rus etkisinden çıkmak için arayışlarını artırdı. Kuşkusuz özel boyutları da vardır ancak son günlerde Bakü-Moskova arasında artan gerilimin asıl kaynağı bu gibi gözüküyor.
Hatırlayacak olursak 2024’ün son günlerinde Grozni’de Ruslar bir Azerbaycan uçağını düşürmüştü. O zaman da gerilim bir hayli yükselmişti. Geçenlerde ise Rusya’da yaşayan Azerbaycan kökenli iki kişi Rus polisinin operasyonunda öldürüldü. Bu olaydan sonra Aliyev ve Putin adeta karşılıklı “savaş” ilan etti. Rusya mafya üyesi vb olduğu iddia edilen Azerilere dönük gözaltı operasyonlarını artırırken Aliyev hanedanlığı Rus medya çalışanlarını ve bazı Rus vatandaşlarını mafya üyesi olarak suçlayarak ve şov yaparak gözaltına aldı. Karşılıklı diplomatik notlara verildi. Bu arada Ukrayna lideri Zelenski ile Aliyev’in telefonlaştığını ve birbirlerine destek açıklaması yaptıklarını da öğrendik. Geçerken küçük bir not: Ukrayna’nın geleceği giderek daha fazla Trump-Putin arasındaki ilişkinin gelişim seyrine sıkışıyor. Zelenski bunun sonucu hiç olmayacak arayışlara girişebilir…
Bu gerilimi artıran muhtemel bir diğer faktörse ABD-İsrail ittifakının İran’a karşı verdiği 12 günlük savaşta Tahran yönetiminin Bakü’ye yönelttiği suçlamalardı. Hatırlayacak olursak “ateşkes” sonrası İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, Aliyev’den İsrail’in saldırılar için Azerbaycan hava sahasını kullandığı iddialarını soruşturmasını istemişti. Aliyev reddetse de bu iddianın gerçek olma olasılığı yüksek. Ancak Rusya-Azerbaycan gerilimde ne kadar rol oynuyor bundan şu an emin olmak mümkün değil.
Her ne olursa olsun Rusya’nın 3. Dünya Savaşı genel planında güç kaybı yaşadığı, bunun Güney Kafkasya’ya da yansıdığı bir sürece şahit oluyoruz. Rusya-ABD ilişkileri zamanla karşımıza ne tür olasılıklar çıkarır şimdiden bilemeyiz ancak en genelde Savaş’ın aklına (jeostrateji) mahkum olmuş herhangi bir sürecin ne doğa ne de insanlık için umutlu bir geleceğe işaret etmediği açıktır…
(1) Ermenistan nereye gidiyor?
(2) Ermenistan’dan Rusya’ya: İç işlerimize karışmayın