Kürtlerin hem bölgesel hem de uluslararası düzlemdeki etkisi artıyor. Bu etkiyi, sadece sahadaki askeri ve idari başarıyla değil, aynı zamanda diplomatik ve siyasi taleplerle taçlandırmak artık bir zorunluluk.
Hêvi Hevedî
Qamişlo’da 26 Nisan’da düzenlenen Kürt Birliği Konferansı, yalnızca Suriye Kürtleri için değil, genel Kürt birliği arayışında ve bölgesel dengelerde önemli bir kırılma noktası oldu. Farklı siyasi yapılar arasında gerçekleşen doğrudan diyalog, uzun süredir sekteye uğrayan Kürt iç uzlaşı çabalarına yeniden ivme kazandırdı.
Konferansın Irak Kürdistanı ile Suriye Kürtleri arasındaki temasları derinleştirmesi dikkat çekerken, Türkiye Kürtlerini temsilen DEM Parti’nin katılımı sınır ötesi dayanışmanın sembolik değil, siyasal bir gerçekliğe dönüştüğünü ortaya koydu. Sürece verilen geniş katılım, birlik arayışının karşılık bulduğu güçlü bir toplumsal taban olduğunu gösterdi.
Bugün Kürtler, Suriye’deki en örgütlü siyasi ve askeri güç durumunda. 150 bini aşkın askeri güç, sahada inşa ettikleri yerel ve otonom yönetim modeli, kadın temsiliyeti ve azınlıklara yönelik kapsayıcı yaklaşımları sayesinde, Suriye’nin en istikrarlı ve meşru aktörlerinden biri haline geldiler. Sadece askeri ve yönetsel kapasite açısından değil, toplumsal destek ve sahadaki karşılıkları bakımından da Kürtler güçlü ve sürdürülebilir bir model sunuyor.
Konferansa verilen destek sadece Kürtlerle sınırlı kalmadı. Aleviler, Dürziler ve diğer azınlık topluluklar, Kürtlerin Şam’daki cihatçı yapılara karşı en güçlü seküler güç olarak ortaya çıkmasından ötürü bu süreci açıkça destekledi. Azınlıklar açısından Kürt varlığı, sadece bir güvence değil, aynı zamanda ülkenin tamamen radikal unsurların kontrolüne girmesini engelleyen stratejik bir denge unsuru.
Uluslararası düzlemde de konferans önemli yankılar uyandırdı. ABD ve Fransa’nın hem sürecin hazırlanmasındaki etkili rolleri hem de açık destekleri, toplantının meşruiyetini ve siyasi ağırlığını artırdı. Washington, bir yandan Kürtlerle stratejik ortaklığını derinleştirirken, diğer yandan Ahmed Şaraa liderliğindeki geçici hükümete yönelik sert eleştirilerini sürdürüyor. Fransa benzer biçimde sahadaki Kürtlerle yakın teması koruyor. Almanya’nın Suriye Özel Temsilcisi de konferansı, Suriye’deki çözüm çabaları açısından “yapıcı ve cesaret verici” olarak tanımladı.
İsrail de süreci olumlu karşılayan aktörlerden biri oldu. Uzun süredir Kürtlerle diplomatik düzeyde temaslarını sürdüren Tel Aviv yönetimi, Kürt varlığını hem İran etkisine karşı bir denge unsuru, hem de El Kaide çizgisindeki radikal yapıların Suriye’yi tamamen kontrol etmesini engelleyen bir güç olarak görüyor. Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu sınırlamak da İsrail açısından stratejik bir hedef. Ayrıca İsrail’de yaşayan 250 binden fazla Yahudi Kürt’ün varlığı, bu ilişkilerin toplumsal boyutunu da güçlendiriyor.
Buna karşın, konferansa en sert tepkiler Ankara ve Ahmed Şaraa yönetiminden geldi. Türkiye, PYD öncülüğündeki bu girişimi “meşruiyet arayışı” olarak nitelendirirken, Suriye Geçici Hükümeti de konferansı ülke bütünlüğüne tehdit olarak tanımladı. Ancak sahadaki gerçeklikler bu tür söylemlerin giderek karşılıksız kaldığını ortaya koyuyor.
Çünkü şu gerçek artık net: Kürtlerin olmadığı bir Suriye ne istikrar üretebilir ne de kalıcı barışa ulaşabilir. Tam tersine, dışlanan her toplumsal kesim yeni bir iç çatışma riskini artırır. Geçici yönetimin geçmişte Alevilere karşı işlediği katliamlar ve bugün Dürzilere yönelik saldırıları, geleceğe dair ciddi uyarı işaretleri taşıyor. Bu da Kürtlerin varlığının sadece meşru değil, aynı zamanda zaruri olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Kürtlerin elindeki bu meşruiyetin ve gücün farkına vararak, ulusal taleplerini açık, sistemli ve güçlü bir biçimde dile getirmeleri gerekiyor. Konferans sonrası açıklanan ve federasyon modeli etrafında şekillenen vizyonun, başta Washington olmak üzere Batılı aktörlere yüksek sesle iletilmesi kritik öneme sahip. Suriye’de yeni bir düzen kurulacaksa, Kürtlerin bu denklemde açık, kurumsal ve kalıcı biçimde yer alması kaçınılmaz.
Sonuç olarak, Kürtlerin hem bölgesel hem de uluslararası düzlemdeki etkisi artıyor. Bu etkiyi, sadece sahadaki askeri ve idari başarıyla değil, aynı zamanda diplomatik ve siyasi taleplerle taçlandırmak artık bir zorunluluk. Yeni bir Suriye, Kürtlerin yokluğunda ne inşa edilebilir ne de sürdürülebilir. Batı’nın sahadaki en güçlü ve en güvenilir dayanağı yine Kürtlerdir; çünkü onlar sadece askeri değil, aynı zamanda demokratik ve çoğulcu değerlerin de taşıyıcısıdır.