Meclis komisyonuna sundukları 4 temel başlıklı brifinge dair konuşan HRW’nin Türkiye Direktörü Emma Sinclair-Webb, “Türkiye’de çatışmanın sona ermesine dair ana tartışma, şimdiye kadar yalnızca silahların susmasına odaklandı. Ancak çatışmaların sona erdirilmesinin yanı sıra, çatışmanın kök sebeplerini oluşturan toplumsal ve siyasi boyutların da ele alınması gerekiyor. Komisyonun önerilerinin kapsamı konusunda iddialı olmasını umuyoruz” dedi.
Nedim TÜRFENT
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW), Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi (Turkey Human Rights Litigation Support Project – TLSP) ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu (International Commission of Jurists – ICJ), 6 Kasım’da yaptıkları ortak açıklamada Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu‘na “kalıcı ve hak temelli bir barışı mümkün kılacak reformlara öncelik vermesi” çağrısında bulunarak, “Türkiye’deki Kürtler ve Diğer Topluluklar İçin İnsan Haklarının, Adaletin ve Demokrasinin Güçlendirilmesi” başlıklı bir brifing sundu.
4 TEMEL BAŞLIK
Bring 4 temel başlıkla komisyona sunuldu:
×
- ‘Terörle mücadele’ mevzuatında reform yapılması
- Seçilmiş temsilcilere karşı ceza hukukunun kötüye kullanılmasına son verilmesi
- Barışçıl toplanma hakkının güvence altına alınması
- ‘Umut hakkı’nın tanınması
Human Rights Watch Türkiye Direktörü Emma Sinclair-Webb, söz konusu brifing ve Kürt sorununun çözülmesi için kurulan Meclis komisyonuna sundukları reform önerileri hakkında Nûmedya24‘e konuştu.
Komisyonun kuruluş amacı “toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi, milli birlik ve kardeşliğin pekiştirilmesi, özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti alanlarında çalışmalar yapmak” kapsamında çeşitli sivil toplum kuruluşu ve ilgili tarafı dinlediğini hatırlatan Sinclair-Webb, “Biz de bu amaçlara uygun olarak çatışmayla ilgili bazı insan hakları meselelerine dair analiz ve tavsiyeleri paylaşmak istedik. Bunu yaparken, onlarca yıllık araştırmalarımızdan ve bu konulardaki raporlamalarımızdan yararlandık” dedi.
SINCLAIR-WEBB: ANA TARTIŞMA, SADECE SİLAHLARIN SUSMASINA ODAKLANDI
Türkiye’de çatışmanın sona ermesine dair ana tartışmanın şimdiye kadar yalnızca silahların susmasına odaklandığına dikkat çeken Sinclair-Webb sözlerini şöyle sürdürdü:
×Ancak çatışmaların sona erdirilmesinin yanı sıra, çatışmanın kök sebeplerini oluşturan toplumsal ve siyasi boyutların da ele alınması gerekiyor. Tarihsel baskı dönemleri bir kenara bırakılırsa, Kürtlere yönelik ceza adaleti sistemi içinde ve Cumhuriyet’in dokusuna işlemiş, onlarca yıldır yürürlükte olan çeşitli devlet politikalarında ayrımcılık yaşanmıştır. Bu boyutların çoğu, insan haklarının korunması ve kanun önünde eşitliğin sağlanmasıyla ilgilidir. Devlet yetkililerinin ve hükümetin, Kürtlerin ve diğer toplulukların tarihsel olarak ‘marjinalleştirilmesini’ ve dışlanmasını sona erdirmek gibi pozitif bir yükümlülüğü bulunmaktadır.
“KOMİSYONUN ÖNERİLERİNDE İDDİALI OLMASINI UMUYORUZ”
“Biz tüm boyutları ele alma iddiasında değiliz. Bunlar çok fazla. 20 sayfalık bilgilendirme notumuz bu süreçteki ilk müdahalemizdir” diyen Emma Sinclair-Webb konuşmasının devamında şunları dile getirdi:
דBrifing, özellikle ceza hukukunun kötüye kullanılarak insanların — özellikle Kürtlerin — Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve aslında Türkiye Anayasası kapsamında korunan haklarını kullanmaları nedeniyle keyfi olarak tutuklanması ve kovuşturulmasına odaklanmaktadır. Amacımız, komisyonun nihai raporuna dahil etmesi gereken tavsiyeler için somut öneriler sunmaktır. Komisyonun önerilerinin kapsamı konusunda iddialı olmasını umuyoruz. Bilgilendirme notu, yasa ve politikalarda derhal değişiklik yapılmasının mümkün olduğu ve toplumsal barışın sağlanmasına önemli katkı sağlayacak dört alan tespit etmektedir.”
HANGİ KONULARDA ÖNERİ SUNDULAR?
Brifingde yer alan 4 temel başlığı anımsatan Sinclair-Webb, bu konularda somut ve hukuki reformlar atılması gerektiğini ifade etti:
“Bilgilendirme notundaki bu dört alan şunlara dair gerekliliğe odaklanmaktadır: terörle ilgili ceza hukuku hükümlerinin yürürlükten kaldırılması veya esaslı biçimde değiştirilmesi; yerel ve ulusal düzeyde seçilmiş siyasetçilerin keyfi tutuklama, kovuşturma ve görevden alınmalarına son verilmesi; protesto hakkını veya kamuya açık toplantılara katılmayı aşırı kısıtlayan yasaların gözden geçirilmesi; ve “umut hakkı”, yani ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan mahkumların 25 yıl sonra cezalarının gözden geçirilmesine olanak sağlayacak etkili bir mekanizmanın sağlanması. Ayrıca, yargının bağımsızlığının olmaması ve kırk yıllık çatışmanın mağdurları için etkili hesap verebilirliğe duyulan ihtiyaç gibi daha temel ve karmaşık sorunlara da işaret ediyoruz.”
TMK VE TCK’DEKİ ‘SORUNLU’ MADDELER
Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) bazı maddelerinin “oldukça sorunlu” olduğunu vurgulayan Sinclair-Webb şunları kaydetti:
×Terör olarak etiketlenen faaliyetleri suç saymayı amaçlayan Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’ndaki maddeler oldukça sorunludur çünkü belirsiz ve geniştir ve suçun ne olduğunu yeterince kesin tanımlamazlar. Bu maddeler — özellikle ‘silahlı örgüt üyeliği’ (TCK 314. madde) gibi maddeler — bir silahlı grupla maddi-organik bağı olduğuna dair kanıt olmadan onlarca yıldır kişiler aleyhine kullanılmıştır. Protesto etmek, konuşma yapmak, sosyal medya paylaşımları yapmak ve insanlarla görüşmek gibi tamamen yasal faaliyetler sık sık ‘silahlı örgüt üyeliği’ kanıtı olarak kullanılmaktadır. Tanık ifadelerindeki genel ve belirsiz iddialar da gerçek delillerin yerine geçmekte, bu nedenle yargılamalarda da birçok sorun bulunmaktadır. Tarihsel olarak siyasi olarak aktif Kürtler, en büyük mağdur grubudur, elbette sol siyaseti destekleyenler ve Gülen hareketi ile bağlantılı kişiler gibi diğer gruplar da.
“İNSANLARI SUSTURMAK İÇİN YAYGIN BİÇİMDE KÖTÜYE KULLANILIYOR”
“Ayrıca [terör propagandası yapmak, kamu görevlilerini terör gruplarına hedef göstermek vb.] başka maddeler de vardır ki bunlar insanları susturmak ve onları hukuki süreçlere boğmak için yaygın biçimde kötüye kullanılmaktadır” ifadelerini kullanan Sinclair-Webb, “Bu tür suçlamalar, adli kontrol uygulanmasını veya en azından tutuklamayı haklı çıkarmak için kullanılmaktadır. Biz genellikle tutukluluk tedbirine odaklanıyoruz fakat adli kontroller de bu ve diğer davalarda yaygın şekilde kullanılmakta, çoğu zaman göz ardı edilmekte ve insanların haklarını ciddi biçimde kısıtlamaktadır” dedi.
×Bu terör yasalarının insanları yalnızca görüşleri ve barışçıl faaliyetleri için cezalandırmak amacıyla kullanılmış olmasının ötesinde, bu yasaların marjinalleştirme ve dışlama sistemini ne ölçüde sürdürdüğünü kabul etmek önemlidir. Uzun ve temelsiz siyasi davalara bulaşan ve haksız yere mahkum edilenler, ayrıca yargılamanın sonunda beraat etseler bile tutuklu kalmış olanlar, uzun vadede ciddi dezavantaj, ayrımcılık ve sıklıkla ekonomik zorluk yaşarlar. Sorunun çözümü, sadece çatışmaların durdurulmasına odaklanmak ve PKK’nin dağılması ve silahsızlanmasını sağlamak kadar, bu tür sosyal dışlama ve ayrımcılık biçimlerinin sona erdirilmesiyle de ilgilidir.
“KAYYUMLAR, ÖZGÜR VE ADİL SEÇİM HAKKINI İHLAL ETMEKTEDİR”
Kürt siyasetçilerin “nesiller boyu” hedef alındığını belirten Emma Sinclair-Webb konuşmasına şöyle devam etti:

“DEP milletvekillerine karşı açılan uydurma süreç on yıl sürdü ve sonra serbest bırakıldılar. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hapsedileli dokuz yıl oldu ve Türkiye onların serbest bırakılmasına dair AİHM kararını göz ardı etti. Sayısız diğer siyasetçi hapishane ile sürgün arasında seçim yapmak zorunda kaldı. Ve elbette üç seçim boyunca seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyum atanması meselesi vardır. Tüm bu vakalar, siyasi katılım hakkının ve seçmenlerin seçtikleri temsilcilere sahip olma hakkının ihlalidir ve özgür ve adil seçim hakkını ihlal etmekte ve tüm demokratik süreci zayıflatmaktadır.”
“AİHM’İN İMAMOĞLU İÇİN DE BENZER BİR SONUCA VARMASI MUHTEMELDİR’
Bugün CHP’nin de benzer şekilde hedef alındığına dikkat çeken Sinclar-Webb şöyle dedi:
“Siyaset alanının korunması, Türkiye’de demokrasinin korunmasıyla ilgilidir ve hükümetin bu temel konuda bakış açısını tamamen değiştirmesi gerekmektedir. Yerel yönetimlerde veya parlamentoda olsun, seçilmiş siyasetçiler yalnızca ciddi ve uluslararası ölçekte tanınan suçları işlediklerine dair inandırıcı kanıtlar varsa görevden alınmalıdır. Şu anda ise, siyasetçileri görevden almak ve susturmak amacıyla siyasi saiklerle yürütülen ‘seçici’ kovuşturmalar ve tutuklamalar görmekteyiz. AİHM, Demirtaş ve Yüksekdağ ile ilgili olarak bunu tespit etti ve ilerleyen yıllarda Ekrem İmamoğlu hakkında da benzer bir sonuca varması muhtemeldir.”
‘UMUT HAKKI’ VURGUSU
Son olarak umut hakkına değinen Sinclair-Webb, “‘Umut hakkı’, AİHM’in Türkiye’ye çok net biçimde belirttiği bir başka meseledir: ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan mahkumların cezalarını gözden geçirecek, etkili ve objektif bir mekanizma bulunmalıdır; zira ağırlaştırılmış müebbet fiilen salıverilme imkanı olmayan bir cezadır” dedi ve ekledi:
×AİHM, mahpusun herhangi bir salıverilme imkanının veya umudunun bulunmamasının, zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele teşkil ettiğine hükmetmiştir. Uluslararası düzeyde, salıverilme imkanının olup olmadığını objektif kriterlere göre değerlendirebilecek bir gözden geçirme mekanizmasının yokluğunun insan onurunu ihlal ettiği konusunda bir fikir birliği vardır. Bu tür bir gözden geçirme sürecinin oluşturulması, tüm mahkumların 25 yıl sonra serbest bırakılacağı anlamına gelmez ancak böyle bir kararın alınmasında rol oynayan birçok faktörün değerlendirilmesini sağlar. Bu faktörlerin bir kısmı mahkumun haklarıyla, bir kısmı ise kamu güvenliğiyle ilgilidir.



